BRİTANYA TAHTINDA İKİ KRALİÇE…
1.ELİSABETH
BÖLÜM 2
ELİSABETH , ANNE BOLEYN ve İngiltere Kralı 8.HENRY’nin çalkantılı bir süreçten geçen aşk evliliklerinden doğan kızlarıydı.
Bütün bebekler gibi güzeldi.
Kıvırcık, alev kırmızısı saçları ve bembeyaz bir teni vardı. O kadar beyazdı ki, önce saray çevresinde, sonra halk arasında HAYALET olabileceği düşünülerek öldürülmesi istenmişti. Çünkü o dönemde, büyücü, cadı, hayalet, şeytanla işbirliği yapmış kişi olarak damgalanmak çok kolaydı. Bu hurafeleri çıkartanlar minik kızın İngiltere tarihinin en etkili isimlerinden bir olacağını nereden bilebilirdi ki….
Çocukluğu ve genç kızlığı annesinin acısıyla, babasından ve yakınlarından uzakta, saraylarda, kulelerde sürgünde geçti.
Dadıları ve eğitmenlerinin dışında yakınında hiç kimse olmadı. Dans, müzik ve kitap en büyük tutkusuydu. Çok iyi bir eğitim aldı. Kızının akıllı ve zeki bir genç prenses olduğunu öğrenen 8.Henry, son eşi Catherine Parr’ın da teşvikiyle ölmeden kısa bir süre önce saraya geri çağırdı ve itibarını iade etti.
Babasının ölümünden sonra sırasıyla önce erkek kardeşi Edward ,ardından ablası Mary tahta çıktı. İkisinin de çocukları yoktu ve taht sırası Elisabeth’e geçti.
İngilterenin yeni kraliçesi 25 yaşındaydı. Taç giydiğinde tüm Avrupa endişe içindeydi. Acaba bu genç Protestan kraliçe ülkeyi yönetmekte başarılı olabilecek miydi.
İngiltere sürekli iç ve dış komploların yaşandığı istikrarsız bir ülkeydi. Böyle bir ülkeyi yönetmek beceri, zeka ve cesaret istiyordu.
ELİSABETH’in ne kadar zeki ve cesur olduğunu kimse bilmiyordu. Oysa genç kraliçe halkının ondan ne istediği ve neye ihtiyaç duyduğu konusunda şaşmaz bir içgüdüye sahipti. İngiltere tahtında otururken defalarca istila girişimlerini ve iç isyanları savuşturdu. Onun zamanında ülke hem karanlık günlerle, hem en büyük zaferlerle tanıştı. Çok sayıda suikast girişimine maruz kaldı. Hepsinin üstesinden gelmeyi başardı. Öyle olmasa erkek egemen bir dünyada tahtını koruyamazdı.
Hayatı boyunca hiç evlenmedi ve BAKİRE KRALİÇE olarak anıldı. Krallar, soylular onunla evlenmeye can atıyordu. Ama o bütün taleplerini reddetti. Birçok nedenin yanısıra en önemli neden, evlenmek isteyen kişilerin, kendinden ziyade tahtına göz koyduklarını düşünmesiydi. Ondan umutsuzca evlilik haberi bekleyen danışmanlarına ve Parlamentoya her zaman şunu söylemiştir: BEN MEMLEKETİMLE EVLİYİM.
Ablası MARY’ni eşi İspanya Kralı 2.FELİPE de evlenme arzusunu iletmiş ama Red cevabı almıştı. Bu cevap kralı çok kızdıracak ve meşhur İspanyol Armadasını İngiltere sularına sokarak ülkeyi ele geçirmek isteyecekti. Ama ELİSABETH kolay lokma değildi. Essex Tilbury’de kendisini dinleyen binlerce askere atının üzerinde tarihe geçen meşhur konuşmasını yaparken şöyle dedi:
ZAYIF VE GÜÇSÜZ BİR KADININ VÜCUDUNA SAHİP OLDUĞUMU BİLİYORUM AMA BENDE BİR KRALIN , BİR İNGİLTERE KRALININ KALBİ VE MİDESİ VAR.
İspanyol gemileri, ağır hasar veren kısa menzilli toplarla donatılmıştı ama gemileri çok yavaş ilerliyordu. Buna karşılık İngiliz gemileri çok hızlıydı ve topları uzun menzilliydi.
Savaş sona erdiğinde İspanyolların yenilmez denilen Armadası müthiş bir hezimete uğramıştı.
Bu zafer ELİSABETH’ İn cesaretiniz ve
gücünün mührü oldu. Beraberinde sanat ve edebiyatı taçlandıran ALTIN ÇAĞ başladı.
William Shakespeare bu dönemde en güzel eserlerini verdi.
ELİSABETH tahta çıktığında dönemin en yetenekli danışmanlarını yanında topladı. Ne aşırı katolik ne aşırı Protestan bir İngiltere Kilisesi hedefledi.. Orta yolu bularak ülkeye dini reformu geri getirdi. Parlamento bazı katolik ögeleri koruyarak, İngiliz kilisesinin inanç ve ayinlerini belirleyen bir yasayı kabul etti.
En yakın yardımcılarından biri de çocukluk arkadaşı ROBERT DUDLEY’di. Yaşça birbirine yakın olan ELİSABETH ve ROBERT aynı öğretmenden eğitim alıyor, birlikte zaman geçiriyor, avlanıp dans ediyor, saatlerce sohbet ediyorlardı.
ELSABETH kraliçe olunca ROBERT sarayın derecede en yüksek mevkisi olan Master of the Horse pozisyonuna atandı
Aynı zamanda Şövalyelik Onur nişanı sisteminin bir parçasıydı.
30 yaşında Kraliyet Danışma Meclisi üyesi oldu.
ELİSABETH’le ROBERT arasındaki yakınlık, platonik ilişki ve cinsel birliktelik arasında bir yerdeydi. Kraliçe, tahta çıktıktan bir yıl sonra, gizli buluşmaları daha rahat gerçekleştirebilmek için ROBERT’in yatak odasını saraydaki özel dairesinin yanına taşıdı. Aralarındaki ilişkinin arkadaşlıktan öteye geçtiği her yerde konuşuluyordu. Tam da o sıralarda ROBERT’in eşi AMY ,boynu kırılmış olarak merdiven basamaklarında ölü bulundu. Dedikodu kazanı kaynamaya başlamıştı. Birçok kişi kraliçenin ROBERT’le evlenebilmek uğruna eşini öldürttüğünü ima etsede, olayın kaza olduğu sonucuna varıldı ve örtbas edildi.
ELİSABETH Kurnaz ve kaprisliydi. Geçici süreliğine de olsa, sevgiden gözü kör olabiliyordu. Ama ister Robert ister bir başkası, sahip olduğu yetki ve gücü azaltacağı için ELİSABETH’in evliliğe sıcak bakmadığı da bir gerçekti. Onunla ilişkisi uzun yıllar iniş çıkışlarla devam etti. Portresini ve mektuplarını yatağının başucundaki bir çekmecede saklardı.
ROBERT DUDLEY Kraliçenin hep ilk aşkı olarak kaldı.
Yeniden ALTIN ÇAĞ’A dönersek;
ELİSABETH’in, ablası MARY’nin izlediği acımasız politikalar yüzünden halkın hanedana karşı azalan sevgi ve güvenini yeniden kazanması gerekiyordu.
Halkına her zaman özel bir sevgi duyduğunu hissettirmesi gerekiyordu. Bunu da kısa sürede başardı. Gülümsemesiyle, sözleriyle ve şov yeteneğiyle halkının kalbini kazanmayı başardı.
İngiltere’nin hiç denizaşırı toprağı yoktu. Döneminde denizciler ve maceracılar, Uzak Doğu’ya giden yeni ticaret yolları peşinde okyanuslara açıldı. Dünyanın çevresini dolaşan ilk İngiliz Kaptan Francis Drake aynı zamanda korsanlık yaparak İspanyol limanlarına ve gemilerine ardarda baskınlar düzenleyerek tonlarca altın yağmaladı ve kraliçesine teslim etti.
ELİSABETH DRAKE’in yaptığı korsanlığa,
İSPANYA KRALINDAN DUYDUĞUM TÜM HAKARETLERİN İNTİKAMINI ALMAKTAN BÜYÜK KEYİF DUYACAĞIM sözleriyle destek verdi.
MARY STUART TEHLİKESİ
Devam eden yıllar ALTIN ÇAĞ olmaktan son derece uzak olsa da, Kraliçe gerektiği zaman insanları etrafında toplamayı hep başardı.
Kötü giden hasatlar, savaşların getirdiği ekonomik sıkıntılar, İspanya ile bitmek bilmeyen çatışmaların yanısıra KATOLİK İSKOÇYA KRALİÇESİ MARY STUART’la olan ilişkiler de yaşanan sıkıntılara tuz biber ekti.
MARY, babası 8.HENRY’nin ablası MARGARET TUDOR’un torunuydu ve İngiltere tahtında hak iddia edebilecek konumdaydı.
MARY STUART’ın yaşam öyküsü bir başka yazının konusu olacak kadar uzun. Kısaca özetlemek gerekirse MARY STUART giderek daha büyük bir tehdit oluşturmaya başlamıştı. Birçok katolik, İngiltere tahtının onun hakkı olduğunu düşünüyordu. Öte yandan kocasının ve varisinin olmayışının yarattığı sorunlar, kuzeni Mary JAMES adında bir erkek çocuk doğurunca iyice artmıştı. MARY STUART ise mutsuzdu. Ardarda yaptığı yanlış evliliklerin getirdiği kötü sonuçlar ve suçlamalar yüzünden İSKOÇ ORDUSU ona karşı ayaklandı. Mahkum edilip tahttan çekilmeye zorlanan MARY çareyi ELİSABETH’den yardım istemekte ve ona sığınmakta buldu. Ancak rahat durmadı. İngiltere tahtını ele geçirmek için planlar yapmaya başladı.Onun gelişiyle katolikler yeni bir piyon bulmuş ve ayaklanmak için doğru yer ve zamanı kollamaya başlamıştı. İsyan kuzeyde başlayıp güneye doğru ilerleyince ELİSABETH MARY STUART’ı bir manastıra kapattı.Ancak isyanlar durmuyor, birbiri ardınca patlak vermeye devam ediyordu. ELİSABETH’in en kıymetli adamlarından WALSİNGHAM’göre MARY İngiltere için büyük bir tehlikeydi ve biran önce bu kadından kurtulmak gerekiyordu. Kendi casuslarından birini MARY’nin hizmetçisi olarak yanına yerleştirdi. Hizmetçi kılığındaki casus, mektuplarını boş şişelerin mantarları içinde dışarı çıkarma konusunda kraliçeyi ikna etti.
Şifreli mesajların çözülmesi MARY STUART’ın İngiltere tahtını ele geçirme planlarını açığa çıkarınca İskoç Kraliçenin sonu da gelmiş oldu.
Komplocular yargılandı ve mahkeme sonucunda MARY’nin idamına karar verildi. ELİSABETH , kuzeninin idamı konusunda hep çekimser kaldı. Ölüm fermanını imzalama konusunda da isteksiz göründü. Ölümünden duyduğu üzüntüyü saklama gereği duymadı ve onun için yas tuttu.
MARY STUART 44 yaşında FOTHERİNGHAY ŞATOSU’nda başı kesilerek idam edildi.
ÇİÇEK HASTALIĞI VE PORSELEN MAKYAJ
ELİSABETH hayatı boyunca genç, güzel, asil ve görkemli görünmeye çalışmıştı. Soyluluğu, itibarı ve halktan göreceği saygı, biraz da dış güzelliği ile ilgiliydi.
29 yaşında şiddetli bir ateşle yatağa düştü. Bir süre sonra hastalığının basit bir soğuk algınlığı olmadığı anlaşıldı. Kraliçe dönemin vebası denilen ÇİÇEK hastalığına yakalanmıştı.
Uzun süre tedavi gördükten sonra ölümcül Çiçek hastalığını atlattı ama eski haline dönmesi mümkün olmadı. Vücudunda ve yüzünde minik kabarcıklar ve lekeler kalmış, eski güzelliği kaybolmuştu. Halkının karşısına bu şekilde çıkamazdı.
Hastalığın kalıntılarını kapatmak için özel bir karışım hazırlattı.
Sirke ve kurşun karıştırılarak elde edilen bir pudrayı yüzüne uyguluyor, teni beyaz bir tabakayla kaplanıyor, böylece izler gözükmüyordu
PORSELEN MAKYAJ adı verilen bu uygulama kısa sürede soylular arasında da yayıldı.
Beyaz yüz söylentiye göre gençliği, doğurganlığı, kadının açık havada çalışmadığını ifade ediyordu. Yani bir tür statü göstergesiydi.
Aslında bu uygulamayı yapanlar ve tabii kraliçe, ölümle dans ettiklerinin farkında değillerdi.
Makyaj uzun süre yüzde kalınca, cilt solgun
gri ve kırışık bir görünüm alıyordu. Sürülen maddeyi temizlemek için kullanılan karışımlar da bir o kadar tehlikeliydi. Cıva, bal,gül suyu ve yumurta kabuklarından oluşan bu temizleyici uzun süre kalınca ciltte yaralar açılmasına yol açıyordu. ELİSABETH kaybettiği güzelliğini geri getirmek için bununla da yetinmedi. Görünümünü tamamlamak için dudaklarına ağır metaller içeren kırmızı boyalar sürüyor, gözlerini kömür karası kalemlerle belirgin hale getirip, Güzelavrat otundan elde edilen zehirli bir karışımla gözbebeklerini büyütüyordu.
Yüksek bir alın elde etmek içinde kaşlarını ince ve kemerli gözükecek şekilde aldırıyordu. Ama tüm bu güzelliklerin bir bedeli vardı. Kurşun ve civa zehirlenmesi yüzünden Orta yaşlarında saçlarını kaybetti. O güzelim Kızıl saçlarının yerinde artık peruk taşıyordu. İleri yaşlarında zaman zaman hafıza kaybı yaşadı, sindirim sorunları çekmeye başladı. Herşey bir kenara, sevilen bir kraliçe olarak 70 yaşında , kendi yatağında ve huzur içinde öldü.
Başucundaki çekmecede büyük aşkı ROBERT DUDLEY’in son mektubunu buldular.
Saltanatı süresince halk kıtlık, savaşlar ve isyanlar gördü.
Şartlar gereği kimi zaman kalpsiz ve acımasız olsada, ülkesine adanmışlıkta, halkın beklentilerine kulak vermekte ve bu beklentileri yerine getirmede kusur etmedi.
İngiliz halkı da onu çok sevdi.
ELİSABETH TUDOR Çocuksuz öldüğü için en yakın akrabası olan MARY STUART’ın oğlu JAMES STUART , 1.JAMES Olarak tahta çıktı. Böylece İngiltere’de TUDOR HANEDANI sona ermiş STUART hanedanı başlamış oldu.
Başak DOĞRU/Gazeteci-Bizans ve İstanbul Araştırmacısı