MUSTAFA KEMAL’DEN BUGÜNE SURİYE VE ŞAM…
Bazı deyimler vardır, çok sık kullanamazsınız, hatta unutursunuz. Ancak, yeri geldiğinde kullanmazsanız, dil yetersiz, kelimeler bir garip kalır. Kullandığınızda da başka söze hacet kalmaz.
Yazının sonunda hak verirsiniz umarım…
ÖNCE YÜZBAŞI OLARAK SONRA DA PAŞA…
Mustafa Kemal Şam’a ilki 1905’te 24 yaşında genç bir yüzbaşı iken gider, yurtsever birkaç arkadaşıyla “Vatan Ve Hürriyet Cemiyeti’ni kurar. Şehir Orta Çağ karanlığındadır. Orada İslam’ın Arap yüzüyle karşılaşır. İslam’a bakışın Türk bakışıyla hiç benzemediğine şahit olur. Ne o dönemde ne de daha sonraki dönemlerde Arap Halkı asla Türk’e yakın olmayacaktır…
İkinci Şam görevi on iki yıl sonra 1917’de mirliva rütbesiyle gerçekleşir.
Osmanlı cehalet, ihtiras ve yönetim zafiyeti yüzünden çökmektedir…
Yargı işlememekte, zaten çok zayıf olan ekonomi çökerken ordu da bitap haldedir…
Şam aynı Şam, Arap da aynı Arap’tır…
Türk karşıtlığı, Arap, İngiliz ortaklığı ve her türlü entrika diz boyudur.
Ne İslam kardeşliği, ne de yüzlerce yıllık komşuluğun hiç önemi yoktur.
Kutsal yerleri koruyan Osmanlı askerleri bile açlığa, susuzluğa, işkenceye uğratılmaktadır.
Hesapta Müslüman Araplar, Hristiyan İngiliz casuslularıyla cirit atmaktadır.
Birinci Dünya savaşı bitmek üzeredir. Ve bu topraklar Osmanlı envanterinden çıkmaktadır…
Bu koşullar altında Mustafa Kemal’in tek düşüncesi vardır; Savunulması gereken tek yer, Türk’ün Ana Yurdu olan Anadolu’dur. Ve hiçbir Türk askeri yabancı topraklarda bırakılmayacaktır. Öyle de olur. Ve asıl mücadele Anadolu’da verilir… Sonrası hepinizin ezberindedir… Sonsuza kadar da öyle kalacaktır…
Siz hiç Viyana Şeytanı, Roma Şeytanı, Paris Şeytanı, Moskova Şeytanı vs. dendiğini duydunuz mu hiç?
Buralarda da entrikalar çevriliyordur ancak yazının konusu bu değildir.
Hatırlatmak istediğim sözcük; “ŞAM ŞEYTANI”dır.
Arap’ın yüzüyle Şam’ın şekeri arasındaki ilişkiyi bilirsiniz. Bu topraklar lanetlidir, bataklıktır, kandır, ölümdür. Bu coğrafya kendi halkını dahi koruyamamış, sekiz milyon insanını ülkemiz barındırmak zorunda bırakılmıştır. Aslında Şam Şeytanı yine kazanmıştır. Belki de kavram olarak Şam Şeytanı’nı ülkemize ihraç etmiştir. Sonuçlarını çok yakın bir gelecekte hüsranla görmeyiz inşallah…
Devlet dediğimiz aygıt egemenliğini kendi yurttaşlarında alır ve onlara dağıtır. Yurttaş, bir yurdu olan ve ona her koşulda bağlı olan kişiye denir.
Ve devleti oluşturan yurttaşlar arasında kültürel birlik esastır.
Ve kültür, gelecek nesillere aktarılabilen her şeydir.
Öyleyse…
Sahiplenme ve aidiyet duygusu hiçbir misafirde esas öğe olamaz.
Arapça’da misafir kelimesi yolcu anlamına gelmektedir.
Töremizde de yolcu; usulüne uygun, saygı ve nezaketle uğurlanır.
Güle güle, kimi zaman hoş geldin demekten daha değerlidir.
Saygı, sevgi ve inançla,
Saygı, sevgi ve inançla,
Kemal YALNIZ/İktisatçı
Kemal YALNIZ/kentekrani
Youtube Abone Olmak İçin Tıklayınız
www.kentekrani.com 3 Nisan 2022