Siz Tutunabildiniz mi ?

0

Siz Tutunabildiniz mi ?

Değerli yazarımız Oğuz Atay’ın “Tutunamayanlar” ını bilen bilir; bilmeyenler için kısaca şöyle anlatayım;
Oğuz Atay’ın romanındaki “tutunamayan” ; Yaşadığı topluma uyum sağlayamayan, yalnızlaşmış aydındır, “tutunamamak” eylemi ise bu aydının varoluşunu ifade etme biçimini tanımlar.

Dış dünyanın katı gerçekleri karşısında topluma uyum sağlayamayan, yanlış anlaşılan, kültürüne yabancılaşan ve dolayısıyla yalnızlaşmış “tutunamayan” romanda etkili ve birkaç değişik teknik kullanılarak okuyucuya aktarılmakta. Bir varoluş sorunsalı işlenmekte yani.
Yazarın edebiyatımıza kattığı çok değerli bir eserdir.

Başkahraman Turgut’un arkadaşı Selim’in intiharı sonucu varoluş probleminin değiştirdiği hayat algısıyla çıktığı kendi yolculuğunu anlatmakta. Burjuva hayatının getirdiği gerginlikler ile arada kalmış Turgut, hem kendi varoluşunu gerçekleştirmek için adım atarken, insanlar tarafından anlaşılamamış Selim’i de yazı aracılığıyla yeniden var eder.
Romanda “tutunamamak” eylemi, sahip olduğu değerlerin toplumda karşılığını bulamayan aydının kendisiyle ve toplumla ilişkisini anlatırken olumsuz anlamda değil, hayata karşı bir duruş şekli olarak karşımıza çıkmakta.

Tutunamayan, içinde yaşamakta olduğu kokuşmuş, çıkarların egemen olduğu topluma uyum sağlayamayan, kendine yer bulamayan, yapılan baskılara karşı ne olursa olsun saf ve temiz kalmayı hedefleyen kişidir. Tutunamayan aynı zamanda iyiyi hak etmesine karşın başarısız olandır.
Devam ediyorum, tanıdık gelen şeyler var mı size?


“Diconnectus Erectus” Yani “tutunamayan”; Korkak bir hayvan, insana benziyor fakat tırnakları, pençeleri çok zayıf. Gözleri çok büyük olmasına rağmen iyi göremiyor ve içgüdüleri yeterince gelişmemiş. Kendisini korumayı beceremiyor, girdiği hiçbir kavgadan galip ayrılmamış. Avlanması çok kolay, biraz anlayışlı bakarsanız hemen yaklaşıyorlar, sonrasında tutup öldürmeniz an meselesi. Romanda komik bir dille anlatılan bu hayvan yani “tutunamayan” yeteneksiz, korkak, güçsüz, başarısız, öngörüsüz ve diğer insanları rahatsız eden… İroni yaparak toplumun içindeki “tutunamayan” insanı tanımlamakta. Tutunamayan, standart davranış kalıplarını benimsemediğinden toplum dışına itilerek yaşamak zorunda kalan insana karşılık geliyor. Anlatım Olric’in de katılımıyla karşılıklı bilgi alışverişinin yapıldığı diyaloglarla devam ediyor. Bu diyaloglar oldukça vurucu.


Okumadıysanız eğer mutlaka okuyun derim. Romanın analizini yapmak değil istediğim. İçinde bulunduğumuz toplumda “tutunamayan” ı benim algımla şekillendirdim, aslında tanımını genişlettim. Asıl amacım onlarla aynı havayı soluduğumuz belki de onlardan biri olduğumuz için “tutunamayan” ın kayıpları ve kazançları üzerine söz söylemek.

Şöyle bir düşünün; Bir tutunamayan olabilir miyim?

Abartıyor diyebilirsiniz içinde bulunduğumuz toplumun bir tanımını bulamadım, vahşi desem olmuyor zira doğada vahşi olarak adlandırdığımız hayvanlar birbirlerini öldürüp, parçalayıp yiyorlar evet, fakat sadece karınlarını doyurmak ve hayatta kalmak için.

Biz neyin içinde yaşamaya çalışıyoruz?
Karnı tok olanların daha çok, daha çok diye etrafa saldırdığı güçsüz olanlarınsa neredeyse helak olduğu bir ortamdayız. Mesela nereden geldiği belirsiz dolarlarını koyacak yer bulamayanlar güllük gülistanlık yaşarken, sokakta çöp toplayarak evine ekmek götürmeye çalışan çocuğun arabasına zabıta el koyabiliyor işte böyle bir yaşam şeklinden bahsediyorum. Romanda Turgut hayatın dip noktasına ulaştığı bir yerlerde Olric’le sohbetlere başlıyor. Arabasına el konan çocuk ağlarken aklıma gelen Olric’le yapılan şu diyalog buraya uyacak galiba;
Sus Olric düşünüyorum.
-Düşünmek ne haddimize efendimiz?
-Descartes düşündükçe var oluyordu Olric.
-Descartes düşündükçe var olur, siz düşündükçe yok olursunuz efendimiz.

Böyle bir ortamda düşündükçe yok olacağımız doğrudur, Olric’e hak vermemek elde değil. Dolarlarını satıp aldıkça okyanusta oluşan tsunami dalgalarını aratmayan “tutunanlar” bir yanda, yevmiyle çalışan, emekli maaşıyla geçinen, çöp toplayan diğerleri bir yanda.
Hayat böyle bir şey diyebilirsiniz doğrudur da cevabım yok. İlahi adalet bekliyorum gelir mi bilmem. Yazmaya “tutunabildiniz mi” diye sorarak başlamıştım. Oğuz Atay’ın tutunamayanları aydın kesim, günümüzde bunlardan da bolca var zaten. Bir de tutunma fırsatını hiç bulamamışlar var yukarıdaki örnekte olduğu gibi çöp toplayan çocuğu da bu başlık altına alıyorum.


Tam da burada “tutunan“- “tutunamayan” a bir örnek geldi aklıma; Muhteşem Yüzyıl” adlı dizide oğlu şehzade Mustafa’yı boğdurtan Sultan Süleyman’a oğlunun onun yanına giderken idam edilme ihtimaline karşılık yazdığı mektup. Son ana kadar idam edileceğine inanmıyor.
İdamına hüküm veren Padişah babası Mustafa’nın cansız bedenine sarılıp ağlarken cebindeki mektubu buluyor, şöyle yazmış;

Ey Hünkarım! Ey canum babam! Bu satırları okuduğunuza göre, siz kendi kalbinizi söküp attınız…
“Ben ise bu yalan dünyadan göçüp gittim…
“Size bir babanın evladına kıydığı bu zalim dünyayı bırakıyorum…
“Zira ikbal ve iktidar uğruna babasının canına kast etmiş bir zalim olarak yaşamaktansa, bir mazlum olarak ölmeyi yeğlerim.”

Tarihte böyle bir mektup yok belli ki dizide biraz daha fazla ağlayalım istemişler.
İşte Şehzade Mustafa çok iyi eğitimli, padişah olmak için tüm özelliklere sahip fakat “tutunamayan” lara özgü bir iyilik var onda, sonsuz güven var, verdiği sözleri tutuyor. Sonunda babasını Mustafa’nın ona isyan ettiğine inandırarak yağlı urganı boynuna geçirtiyorlar, bu tutunamayanları avlamak pek kolay. Babasına bunu yaptırtanlar ise işte tutunmak uğruna her yola başvuranlar aslında.
Buraya kadar anladığımız bir şey varsa hayatın tutunamayanlar için çok zor olduğu. Şimdi bir başka taraftan bakacağım olaya hani Mustafa diyor ya; İkbal ve iktidar için babasının canına kast etmiş bir zalim olarak yaşamaktansa bir mazlum olarak ölmeyi yeğlerim. Böyle biriyken ve hükümdar olmak için babasına isyan edip onu tahttan indirmeyi aklına bile getirmemiş, sonuna dek sadık olmuşken bir isyankar olduğuna ve idamına hükmedilerek babası tarafından öldürtüldü.
Tutunanlar şunları rahatça yapabilir; dolandırabilir, yalan söyleyebilir, arkadan iş çevirebilir, kolayca kötülük yapabilir, riyakar olabilir, vefasız olabilir, acımasız olabilir, vatan millet sevgisi tartışılır, tüm bunların hepsini bünyesinde bulunduran menfaatleri için her şeyi yapanlardır vs. vs.
Burada “bir zalim” olarak yaşamaktansa “bir mazlum” olarak ölmek daha değerli diyebiliriz, madalyonun öteki tarafı da bu. Pek silik mi kaldı? Aslında oldukça ihtişamlı fakat hayatı kolaylaştırmadığı kesin. Bir de beklediğimiz ilahi adalet tecelli etmezse artık bilemem.

Oğuz Atay’ın “tutunamayan” larından biraz uzaklaşsam da anlatmaya çalıştığımla ilgili aşağı yukarı bir fikriniz olmuştur. İçinde bulunduğumuz şartlar bir hayli zor. Mutlu olmayı geçtim, huzurlu olmak evladır kanımca.

Bir Çin atasözüyle devam ediyorum, çok severim; “Eğer bir yerde küçük insanların büyük gölgeleri oluşuyorsa orada güneş batıyor demektir.

Bu ülkede güneş batalı çok oldu ve fakat şafak sökmeden hemen öncesi en karanlık zamandır diyorum, aslında demeyi istiyorum. Şöyle bitiriyorum vatanını, millettini sevmeyen, çıkarları uğruna bir takım değerleri hiçe sayarak her şeyi yapabilen bir “tutunan” olmaktansa, “tutunamayan” olarak ölmeyi yeğlerim.

Siz tutunabildiniz mi?

Hüma SEVİM

 

HümaSEVİM/kentekrani

Youtube Abone Olmak İçin Tıklayınız

www.kentekrani.com 05 Aralık 2021

Anne With An E,Hüma Sevim