Bir FilmTost (Toast 2010); Bir Yemek Turta

0

Sinemama

Bir FilmTost (Toast 2010); Bir Yemek Turta

70’li yıllarda doğan ve 80’lerde çocukluğunu yaşayan bir nesil var ki, sorduğunuzda kızarmış ekmek kokusuyla canlanan bir dolu anılarını bir çırpıda size anlatabilir. Soba üzerinde ya da makinada kızartılan ekmeğin üzerine varsa tereyağı yoksa margarin (evet bir zamanlar margarin çok masumdu) sürerken, ekmekten çıkan çıtırtılar iştahımızı daha da kabartırdı. Kimimiz yağlı ekmeğimizin üzerine şeker serperdik, kimimiz salça ya da reçel sürerdik. O tarifsiz lezzet damaklarımıza değip midemize inerken daha biz sonraki dilimlerin hayalini kurardık.

Bu hafta yazı konumda öyle güzel bir film var ki, işte bizi o günlere götürecek ve yenen bir dilim yağlı ekmeğin ne kadar lezzetli olabileceğini gösterecek. Bu arada bilenler bilir, bilmeyenlere de küçük bir hatırlatma yapmak da fayda var; İngilizlere göre tost kızarmış ekmekten ibarettir. Bizim iki dilim arasına peynir, sucuk, salam gibi malzemeler koyduğumuz tost onlar için ‘Grilled Cheese’dir’.

Filmden küçük bir replikle, iştahınızı kabartmak istiyorum;

“Size ekmek kızartan birini sevmemeniz imkânsızdır.”

Gerçekten sizi düşünerek yemek yapan birine kayıtsız kalmanız neredeyse imkânsızdır. Doğuşumuzdan itibaren annelerimizin bizleri besleme iç güdüsünü yerine getirirken damak tadımızın oluşmasına da yardımcı oldukları kesin. Bu sebeptendir ki istisnalar hariç anne yemeklerinin yerini hiçbir şey tutamaz.

Tost filmi tamda bu konuya dikkat çekiyor. 1960’ların İngiltere’sinde orta sınıf bir ailenin hayat hikâyesi yemekler üzerinden anlatılıyor. Sanayileşmenin zirvesinde, işçi sınıfı bir aile nasıl besleniyor, alışveriş alışkanlıkları nedir, nasıl yemek pişiriyorlar gibi soruların cevap bulduğu bu hikâyenin ana karakteri 8 yaşlarındaki Nigel’dır. Annesi astım hastasıdır ve yemek yapmak konusunda gerçekten çok kötüdür.  Kızarmış bir dilim tereyağlı ekmek ve bir fincan çay harika bir akşam yemeğidir Nigel annesi için. Annesinin mutfaktaki beceriksizliğinin aksine Nigel, fırsat verilse ve doğru malzemeler alınsa, akşam yemeklerinin şölene dönüşebileceğini düşünmektedir.

Bir yandan işi, diğer yandan karısının hastalığı ile zor zamanlar geçiren babanın ise Nigel ile arası pek de iyi değildir. Annenin ölümünün ardından Nigel ve babasının ilişkileri de boyut değiştirir. Annesinin yokluğunu babasına hissettirmeme çabası Nigel’i mutfakta daha çok zaman geçirmeye iter, çünkü okuldan bir arkadaşı Nigel’a ‘Erkeklerin kalbine giden yolun midelerinden geçtiğini’ söylemiştir. Peki, Nigel, pişirdiği yemeklerle babasının kalbini kazanmayı başarabiliyor mu? Cevabı filmi izleyerek alın derim.

Gerçek bir hayat hikâyesinden senaryolaştırılan filmin kahramanı, İngiltere’nin en saygın şef, yemek yazarı ve televizyon programcısı Nigel Slater’dan başkası değildir. Dünya mutfakları sıralamasında adının esamesi okunmayan ve köklü bir mutfak kültürüne sahip olmayan İngiliz mutfağı,  günümüzde Nigel Slater’ın açtığı yolda ilerleyen Gordon Ramsey, Jamie Oliver, Ainsley Herriot gibi popüler şeflerin dünya mutfaklarından devşirme tarifleriyle gelişmektedir. Gençlik yıllarımda dil eğitimi için gittiğim Londra’da bu mutfağı deneyimleme şansım olmuştu. İngiliz yemeklerinden çok sofra adapları ilgimi çekmişti. Evlerinde yaşadığım aile sofra kurma, düzenleme ve servis konusunda bana bir gastronomi okulun da alabileceğim eğitimi günlük hayatın içinde yaşarken vermişlerdi.  Çok beğendiğim ve bir gün sahip olmak istediğim AGA fırınların tabak ısıtma gözü olduğunu onlardan öğrenmiştim. Çünkü bazı yemekler asla soğuk tabaklarda servis edilemezdi. Yemek davetleri için hazırlıklarımız günler öncesinden başlardı.  Gümüş servis takımlarının sayımı yapılır, parlatılır ve sofra kurulmaya başlanırdı. Masa örtüsü özenle ütülenir, en ufak kırışıklığa müsaade edilmezdi. İncecik porselen tabaklar, kristal kesme bardaklar ve gümüş şamdanlar ellerimize giydiğimiz beyaz eldivenlerle sofraya büyük bir dikkatle yerleştirilirdi. Ve taze çiçeklerin davet günü sofraya yerleştirilmesi ile soframız misafirler için hazır hale gelirdi. Ve ben, yorgunluğumun yanı sıra bu eşsiz deneyimi yaşadığım için kendimi şanslı hissederdim.

Bu film ile ilgili araştırma yaparken karşılaştığım öyle bir bilgi var ki, orada olduğum dönemde böyle bir bilgiyi nasıl olurda duymam diye kendime hayıflanmadan edemedim. 2010 yılında çekilen filmin iç mekân çekimleri İngiltere’nin Dudley şehrinde bulunan ‘Black Country Live Museum’ adında ki açık hava müzesinde gerçekleştirilmiş. 1850-1950 yılları arası yüzyıllık dönemi kapsayan yaklaşık 10 hektarlık müzede, İngiliz halkının yaşam şekli gözler önüne seriliyor. İngiltere tarihine sahip çıkan ve bunu kanunlarla koruyan, kocaman bir açık hava müzesi bir ülke olduğunu biliyoruz. Evet, sokakları gezip bunu deneyimleyebiliyorsunuz ama bu müze alanında evlerin içlerine girerek, içeride ki yaşamları da deneyimleyebiliyorsunuz. Bu arada ben iflah olmaz bir müze sevdalısıyım, seyahatlerimde öncelikli görülecek yerler hep müzeler olmuştur. Yani kendime hayıflanmam bu sebeptendir.

Filmin oyuncuları ile ilgili ilginç bir detayı da paylaşmak isterim. İngiliz sinemasının ünlü karakter oyuncularından Helena Bonham Carter ile ‘Çarli’nin nin Çikolata Fabrikası’ (Charlie’s Chocolate Factory – 2005) filminden hatırlayacağımız Fredie Highmore bu filmle birlikte üçüncüdefa anne-çocuk rolünü oynamıştır. Bu iki oyuncu filmin izlenebilirliğini ne kadar garantilese de benim favorim bu filmle oyunculuk kariyerine başlayan çocuk oyuncu Oscar Kennedy’dir. O kadar doğal ve duru bir oyunculuğu var ki, sadece izleyici olmaktan çıkarıyor, onunla birlikte tüm sahnelerin duygusunu içinizde yaşayıp hissediyorsunuz. Özellikle annesini özlediği ve elbisesine sarılarak ‘If You Go Away’ şarkısı eşliğinde yaptığı dansı boğazımı düğümlemişti. Belki o sahneyi izlerken bu yazdığımı hatırlarsınız.

Bu filmde hangi yemeği seçsem de pişirsem diye çok kararsız kaldım. İngilizlerin Shepherd’s Pie dedikleri etli turta listemin başında yer alırken, bir bezelye yemeği vardı ki Nigel yemeyi reddediyordu. Çocuk nasıl reddetmesin, konserve kutusu içindeki bezelyeler kaynayan bir kapta biraz ısıtılıp sofraya geliyor. Bezelye öyle pişirilmez, böyle pişirilir diyerek kendi tarifimi verebilirdim ama birde harika bir limonlu tart vardı ki, bu hafta paylaşacağım tarifin kazananı oldu. Limonlu Mereng Turtasını birkaç kez denedim ve işte budur dediğim tarifimi en nihayetinde buldum. Filmde de değinildiği gibi ‘herkes kendi tarifini bulur.’

Limonlu Mereng Turta-8 Kişilik

Malzemeler:

Hamur İçin

2 su bardağı un

150 gr. tereyağı (soğuk küp küp doğranmış)

1 çay bardağı pudra şekeri

½ çay kaşığı tuz

2 yumurta sarısı

1 paket vanilya

1 adet Limonun Kabuğu (Rendelenmiş)

1 Yemek kaşığı toz badem (Kabuksuz)

Yapılışı:

Varsa mutfak robotunuzun hamur yoğurma aparatını kullanarak bu tart hamurunu hazırlamanızı tavsiye ediyorum. Eğer robotunuz yoksa ilk aşamada bir çırpıcı kullanarak hazırlamaya başlayabiliriz. Tüm kuru malzemeleri yoğurma kabınıza alın ve bir tur karıştırın. Sonra soğuk tereyağı küplerini ekleyerek çırpıcı ile karıştırmaya devam edin. Yağlarınız bitinceye kadar bu işleme devam edin. Tam olarak tüm malzemelerin karıştığına emin olduğunuzda çırpıcınızı bir kenara alının ve hamurunuz yumurta sarılarınızı ekleyin. Fazla yumuşak olmayan pürüzsüz bir hamur elde edinceye kadar yoğurun. Hamurunuzu streç filme sarılı şekilde en az yarım saat buzdolabında bekletin.

Buzdolabında dinlendirdiğiniz hamurunuzu bir merdane yardımıyla tart kalıbınızın ölçüsünden biraz daha büyük olarak açıp, kalıba döşeyelim. Kalıbınızın kenarlarından taşan hamur fazlalıklarını bir bıçak yardımıyla keselim. Sonra bir çatal yardımıyla tart tabanına kabarmaması için delikler açalım. Kalıptaki hamurun üzerini alüminyum folyo ile kaplayıp içine 2 su bardağı kadar nohut koyarak ve 180 derece fırında yaklaşık 30 dakika pişirelim. Hamurumuz piştikten sonra folyoyu kaldırım 5 dakika kadar boş olarak pişirmeye devam edelim. Pişen tart hamurunu fırından çıkartıp soğumaya bırakalım.

Limon Kreması İçin:

2 su bardağı toz şeker

1,5 su bardağı limon suyu (5-6 adet)

4 adet yumurta

3 yaprak jelatin (bulamazsanız 1 yemek kaşığı pirinç nişastası da yeterli)

100 gr tuzsuz tereyağı

½ limon kabuğu rendesi

Yapılışı:

Bir sos tenceresine limon suyunu şekerinizin  yarısını karıştırarak ocağımızın üzerine alalım  Orta ateşte şeker tamamen eriyinceye kadar karıştırarak pişirelim.

Yumurtalarınızı ve kalan şekerinizi derin bir kaba alarak çırpmaya başlayın. Oçakta pişen limon suyundan bir çorba kaşığı kadar alarak yumurtaların içine karıştırıp ve çırpalım.

Limon suyuyla ılıklaşan yumurtalarınızı ocaktaki limon suyuna ekleyelim ve sürekli karıştıralım. Muhallebi kıvamına gelinceye kadar karıştırarak pişirelim.

Yaprak jelatinlerinizi teker teker çok soğuk suda yumuşayıncaya kadar bekletelim. Daha sonra suyunu hafifçe sıkarak ocaktan aldığımız kremanın içine ekleyelim. Bir çırpıcı yardımıyla 2-3 dakika çırpın. Kremayı başka bir kaba alarak üzerini streç film ile kapatalım  buzdolabında 30 dakika dinlenmeye bırakalım.

Dinlenmiş kremamı mızı tart kabımıza dikkatlice dolduralım, tart hamurumuzu kırmamaya dikkat edelim.

Mereng için:

4 adet yumurta akı

125 gram pudra şekeri

Yapılışı :

Beyazını sarısından ayırdığınız yumurtalarınızın aklarını ve şekerinizi cam bir kaseye alın. Kaynayan bir su buharı üzerine yerleştirdiğiniz yumurta aklarını hızlıca çırparak karıştırın. Şekeriniz tamamen eridiğinde kabınızı ocaktan alıp tezgâh üstünde bir çırpıcı ile 10-12 dakika çırpalım.  Hava ile temas eden şekerli yumurta akları katı hale gelmeye başladığında çırpmaya devam edelim. Beyaz bir köpük hale gelen kremayı bir sıkma torbasına alarak bir süre (15 dk kadar) buzdolabında bekletin.

Limon Kreması ile doldurduğunuz tart kalıbınızın üstüne beyaz köpük kremanızı zevkinize göre süsleyerek tamamen kaplayın. Varsa pürümüz ile kremanın üstünü yakın. Pürümüzünüz yoksa 200 derece fırında sadece üstü pişecek şekilde 5 dakika fırında tartın üstünü pişir.

Afiyet olsun, iyi seyirler.

Selma SÖNMEZ/Radyo Programcısı

Selma SÖNMEZ/kentekrani

Youtube Kanalına Abone Olmak İçin Tıklayınız

www.kentekrani.com 20 Kasım 2021

 

Yazarın Tüm Yazıları