Eylül Yalnızları…
Cehennem sıcağı gibi bir yazdı. Bunaldık, zor nefes aldık, sıcaktan bayılır gibi olduk, uyuyamadık geceleri. Yaktı bizi bu yaz.
Kaçacaktık dağlara, yaylalara ki; ah keşke biraz serinleyebilsek, bir ufak rüzgar esintisi ya da bir dere akıntısı görmekti amacımız.
Sıcak ve nemli tatil köyleri yerine soğuk ve temiz doğa kokusu, küçük yayla evleri biraz serinletebildi bizi çok şükür.
Böylece etraftaki ter kokusunun yerine mis gibi doğa kokusu aldı götürdü bizi ve hiç dönmek istemedik geriye.
Sıcak şehrimize dönerken eteklerdeki kalmış doğa kokusunun ve ferahlığın etkisi farkedilmeyecek gibi değildi.
Ohh, biraz nefes almıştık ama ya bundan sonra ne olacaktı?
“Küresel Isınma” nın etkisi denilen bu cehennem sıcakları daha ne kadar sürecekti? Daha ne kadar dayanabilecektik?
Vee nihayet Eylüüül geldi. Nasıl fark etmedim bu güzelliği, Eylül’ün büyüleyici cazibesini.
Oh be Tanrım. Nefes almak ne güzelmiş, doyasıya havayı içine çekebilmek, ince bir kıyafetle serin serin dolaşmak, terlemeden yürümek yani keyifle yaşadığını hissetmek….
Sokaklar, yollar, parklar, bahçeler daha mı farklı ben mi daha hoş görüyorum.
Gözüm mü bozuldu acaba.
Bu ne güzel renkler. O yapraklar, dallar, ağaçlar bu kadar mı güzel renklenir?
Hiç uçan bir kuşu takip ettiniz mi?
Ya şarkı söylemesini; peki rüzgarın kuşlara eşlik ettiğini hiç hissettiniz mi?
Sanırım en az bir kez parkta oturmuşsunuzdur. Orada hiçbir Eylül esintisini fark ettiniz mi?
Hafifçe esen rüzgar, farklı sesteki kuş cıvıltıları, çeşitli renkte dizilmiş yapraklar, onların hafifçe kımıldayışı, ve yavaşça yere dökülüşü sanki bir orkestra uyumu ile müzik yapıldığı izlenimi verir. Hele o Pazar sabahları yok mu…
Bir yandan orkestra müzik çalarken diğer yandan çeşit çeşit seyirci kaplar parkları.
Bazıları hiç hissetmez bu çok sesli müziği. Ama bazıları vardır ki, dalıp giderler bir bankta. İşte onlar ya gerçekten yalnızdır, ya da kalabalık içinde yalnızdır.
Yani “Eylül yalnızları”. Onlar için Eylül demek romantizm’dir.
Keyiftir.
Yaşam’dır.
Onlar büyük bir açıkhava konserinin bedava girişli sürekli seyircileridir.
Çünkü onlar “Eylül yalnızları”dır.
Aslında park epey kalabalık. Çoluk çocuk, anneler, dedeler ve aşıklar var elbette. Biraz fazla esti mi rüzgar, toparlanıp giderler. Üşümüşlerdir. Veya çocuklar istemiştir. Eh, aşıklardan biri üşüse bile diğeri ceketini vermez mi? Hoş zaten orada herkes kendi derdinde.
Oysa ki ıslak banklarda dalgın oturanlara bakınız bir daha. Hele bir de sohbet etseniz kimbilir anlatacak ne çok şeyleri vardır. Ne anıları vardır o ağacın altında yine bir sonbahar akşamı.
Ama zaman işte acımasız. Şimdi şu ıslak bankta daha önce kaç kez oturulmuştu. Yine aynı ağacın altında, bu güzel Eylül esintisini kaç kez biriyle dinlemişti. Ve her seferinde farklı çalmıştı müzik, ne enterasan!.
Sanki o zaman kuşlar daha da romantik söylemişlerdi?
Şimdi nasıl?
Eh, yine romantik sayılır ama bir fark var. Bu kez yalnız. Ve kıpırdamaksızın bekleniyor. Taa ki, müziğin sonuna kadar.
Ne zaman ki müzik bitiyor.
Bir kıpırdanma.
Yine bir Eylül romantiği evine dönmekte.
Yarın yine gelmek üzere….