Doğanın armağanı: KIYIKÖY-1

0

Doğanın armağanı:
KIYIKÖY-1

Salmydessos… Anlamı; ‘’Pırıltılı, kutsal, güzel yer.’’ İstanbul’dan sedece 165 kilometre uzaklıktaki Kıyıköy’ün bilinen en eski adı bu. Bu şirin beldeye adımınızı ilk attığınızda gördükleriniz, tarihteki ilk adının neden ‘’pırıltılı, kutsal, güzel yer’’ anlamına geldiğini anlatmaya yetiyor.

Roma’yı yakan adam, yani Neron, Trakya Valisi iken sayfiye yeri olarak tercih ederdi daha sonra Midia olarak anılacak Kıyıköy’ü.

Tarih boyunca sayfiye özelliğini aslında hiç kaybetmedi. Doğa alabildiğine cömert davranmış çünkü Kıyıköy’e. Kırklareli’nin Vize ilçesine bağlı olan bu şirin belde, pek çok medeniyete ev sahipliği yaptı yüzyıllarca. Tarihine sonraki satırlarda değineceğiz elbet ama, önce muhteşem doğasından bahsetmek yerinde olur. TürkAkım doğalgaz boru hattının kıyıya çıktığı nokta olması nedeniyle uzun süre çeşitli tartışmalarla da anılan Kıyıköy, doğal güzellikler anlamında hala çok şey sunuyor konuklarına.

HUZUR DOLU

İstanbul’dan yola çıktığınızda, kullandığınız ulaşım aracına ve güzergaha bağlı olarak iki ila 2,5 saat arası bir yolculuktan sonra ulaşabiliyorsunuz Kıyıköy’e. Yani İstanbul’da yaşayanlar için harika bir günübirlik ya da hafta sonu kaçamağı alternatifi. TEM otoyolundan Edirne’ye doğru giderken, Çerkezköy sapağından çıkıp Saray’a ulaşıyorsunuz. Oradan da Kıyıköy’e geçmek toplamda yaklaşık iki saatininizi alıyor. Ancak doğa tutkunları için önerimiz Kuzey Marmara Otoyolu’na girip Çatalca çıkışına kadar gitmeleri sonra da Saray-Kırklareli levhasının işaret ettiği yöne dönmeleri. Artık eski İstanbul-Kırklareli yolundasınız. Saray’a ulaşıp, Kıyıköy yönünü işaret eden levhayı takip etmeniz yeterli. Bu güzergah biraz daha uzun sürebilir ancak muhteşem meşe ormanlarının içinden seyahat etmek bambaşka bir keyif. Hem Saray-Kıyıköy yoluna girince karşılaşacağınız orman içi yolun keyfine de hazırlıklı olmanızı sağlıyor.

Kıyıköy’e ulaştığınızda ilk hissettiğiniz şey huzur oluyor. İstanbul’un karmaşası elbette ki burada yok ve hayat yavaş akıyor. Eğer tarihi geçmişini bilmiyorsanız, Trakya’da rastlamaya pek alışık olmadığınız sur kalıntılarını görünce şaşırıyorsunuz. Aslında bu küçük beldede ilk keşfiniz, o surlar. Sonradan keşfeceklerinizin bir habercisi… Beldenin içine de o surların altından geçerek giriyorsunuz. İlk gördüğünüz surların altından geçmeden sola döner ve bir sonraki geçitten beldeye gitiş yaparsanız, yol sizi eşi az bulunur bir manzaraya götürecek. Alabildiğince uzanan bir kıyı şeridi, muhteşem bir kumsal ve kumsalı yararak denize dökülen Pabuçdere…


Manzaranın tamamlayıcısı ise neredeyse yüksek kıyıdan denize düşecekmiş gibi duran, derenin içinden fırlayıp çıktığı ağaçlar. Fotoğraf çekmeye meraklı olanlar için muhteşem bir görüntü… Hele ki gün batımında! Haa unutmadan. Tepeden baktığınız plaja inip çıplak ayakla kumlarda dolaşmanızı özellikle öneririz. İnce kum taneleri -eğer hala varsa- kalan stresinizi de yutacak.

KEŞİF YENİ BAŞLIYOR

Her şey az önce tarif etmeye çalıştığımız manzarayla sınırlı sanıyorsanız; durun!. Bu henüz başlangıç. Küçücük bir toprak parçasına bu kadar güzelliğin nasıl olup da sığdığını düşünmeniz içn daha keşfedeceğiniz çok şey var.
Henüz balıkçı barınağı kısmını görmediniz. Kıyıköy’ü cennetten köşeye çeviren akarsuların ikincisi de (Kazandere) oradan denize kavuşuyor. Ve beldenin içinden geçip denizle buluştuğunuz noktanın bir başka doyumsuz manzarayı oluşturuyor. Biraz daha yakından bakmak isterseniz balıkçı barınağına inmeniz yeterli. Barınaktaki tekneler harika fotoğraflar çekmeniz için size sanki poz veriyor.

Ve daha bitmedi!

TAŞ OYMA MANASTIR

Kıyıköy belde sakinlerinden birinin geçimini sağlamak için koruduğu ve temiz tuttuğu, başkaca da bir koruması olmayan dünyanın en eski taş oyma manastırlarından birine; Aya Nikola Manastrı’na ev sahipliği yapıyor. Bir eşi daha olmadığı için görmenizi, sonra da manastırın önünde akıp giden Pabuçdere kenarındaki kafede, üstelik de derenin üzerine yerleştirilmiş duba masalardan birinde kahve molası vermenizi öneririz. O manastırdan ayrılırken, siz asla rahatsız etmeyen ancak bahşiş vermenizi beklediğini hissedeceğiniz ‘’koruyucu’’ya, gönlünüzden kopan miktarda parayı vermek isteyebilirsiniz.

Ve hala bitmedi…

DOĞA SPORLARINA MERAKLIYSANIZ…

Kıyıköy, Istranca dağlarında can bulup, bölgeye de can veren ve her yerini yeşile boyayan Pabuçdere ve Kazandere akarsularını arasında kurulmuş. Eğer kürek çekmeyi seviyorsanız, bir kayık kiralayıp derelerin keyfini sürebilirsiniz. Girintili çıkıntılı kıyılarını, koylarını keşfetmek isterseniz, trekking malzemelerinizi yanında bulundurmanızı öneririz. İlk kez bir yürüyüş yapacaksanız, bir bilenden fikir ve güzergah almanız yararlı olur.
Denize girmek isteyenler için de Kıyıköy harika olanaklar sunuyor. Beldenin iki yanında yer alan kumsallarda denizin keyfini çıkarabilirsiniz. Ancak kamp yapmak isteyenler ile motosikletçi grupları daha çok Selvez, Poliçe ve Panayır İskelesi koylarını tercih ediyor. Bu koylara yürüyerek de ulaşılabiliyor. Selvez Plajını artık ne kadar tercih edersiniz bilinmez çünkü doğalgaz boru hattı 100 metre yakınından kıyıya çıkıyor.

Yazı hayli uzadı ama Kıyıköy’ü keşif deneyimi hala bitmedi…

DAHASI HAFTAYA…
Daha Kastro’yu keşfedeceğiz, Kıyıköy’ün tarihini anlatacağız, nerede ne yiyip nerelerde konaklayacağımızı konuşacağız. Ancak yazıyı daha da uzatmamak için şimdilik burada nokta koyalım.
Doğanın armağanı: KIYIKÖY-2 haftaya….

Selahattin NİZAM/Gazeteci-Fotoğraf Sanatçısı

 

Selahattin NİZAM/kentekrani

Youtube Kanalına Abone Olmak İçin Tıklayınız

www.kentekrani.com 12 Nisan 2021

Yazarın Tüm Yazıları