Işık ve Fotoğraf

0

Işık ve Fotoğraf.

“Cep telefonumuzun flaşı %24 mavi, %36 yeşil, %40 kırmızı karışımı bir ışık üretir.”

Başlık yeterince ilginizi çekmiş olmalı ki, bu satırlara göz atmayı tercih ettiniz.

Evet konumuz, ışık.

Işığı bilinçli kullanmak, hatta biraz abartılı bir ifadeyle ona hükmetmek, gururla duvarlarımıza asacağımız fotoğraflar çekmenin ilk ve çok önemli bir adımı.
Peki ya nedir bu ışık dediğimiz?
Doğal mı, yapay mı?
Doğal ve yapay olarak adlandırdığımız iki tür ışığımız var.
Doğal ışık kaynaklarımız belli; güneş, ay ve yıldızlar. Yapay ışık kaynaklarımız çok daha fazla. Kısaca insan eliyle üretilen her türlü ışığı yapay olarak tanımlayabiliriz. Misal, elektrikli aydınlatma gereçleri. Ya da romantik bir gecede yakılan mum… Belki de şömine ateşi… Flaş…
Örnekleri çoğaltmak mümkün.

Işığın rengi
Doğal ya da yapay olsun fotoğraf çekerken önemli olan ışığın rengini fark edebilmek. İnsan beyni her türlü ışığı gün ışığı olarak algılamaya programlanmış.
Çok belirgin bir renk söz konusu değil ise, (mesela tamamen kırmızı ampullerle aydınlatılan bir ortam) beynimiz otomatik olarak ortam ışığını beyaz olarak algılıyor. Bu nedenle de ışığın rengini çoğu zaman farketmiyoruz. Oysa sıradan bir ampülle aydınlatılan bir odadaki ışık ile floresan ampülle aydınlatılan bir odadaki ışık renk olarak tamamen farklıdır.
Mesela gün ışığı %33 mavi, %34 yeşil, %33 kırmızı karışımı iken, fotoğraf makinemizin ya da cep telefonumuzun flaşı %24 mavi, %36 yeşil, %40 kırmızı karışımı bir ışık üretir. Normal elektrik ampulü %12 mavi, %32 yeşil, %56 kırmızıdır, mum ışığında mavi yüzde 6’ya kadar gerilerken yeşil ancak yüzde 18’dir. Mum ışığında çekeceğimiz fotoğraf kaçınılmaz olarak kırmızı renkte olacaktır, çünkü kırmızı oranı yüzde 76’ya yükselmiştir.

Beynimiz ışığın rengini beyaza düzeltmeye meyilli, o yüzden girdiğimiz bir odanın rengini çoğu zaman fark etmiyoruz ama fotoğraf çeken makineler (ve tabii cep telefonları) beynimizin yeteneklerine sahip değiller. Onların yerine ışığın rengini biz fark etmeliyiz ki, çekeceğimiz fotoğrafın rengini de biz belirlemiş olalım.

Bembeyaz bir gelinlik giymiş gelin adayı akadaşımızın fotoğrafını flueresan ışığı olan bir ortamda çekersek sonuç, sarı-yeşil karışımı renkte bir gelinlik olacaktır!

Işığın sıcaklığı
Bir sıcaklık ölçü birim olan Kelvin, fotoğrafçılıkta ise renk sıcaklığını ifade eder. Kullandığımız ışık kaynağının renk sıcaklığı, fotoğrafımızdaki renkleri ve kalitelerini belirler. Işığın Kelvin derecesi düştükçe renk kırmızıya, yükseldikçe maviye döner. Mavi ışığın soğuk, kırmızı ışığın ise sıcak bir etkisi vardır. Örneğin gün ışığı 5500–5600 Kelvin değerinde beyaz ışık verir. Gün batımı 3-4 bin aralığında Kelvin derecesine sahiptir, yani kırmızıya yakın tonlarda ışığımız olacaktır. Mum ışığı ise 1000-2000 Kelvindir, yani çok daha kırmızıdır. Oysa kapalı bir havada ışığın renk sıcaklığı 6500 Kelvinden yüksektir, yani ışığımız artık daha mavidir.
Elbette ki cep telefonlarımız ışık kontrolünde bize çok yardımcı olmaz, dolayısıyla ışığın sıcaklığıyla ilgili bu bilgi pek işinize yaramaz ama bir DSLR fotoğraf makineniz varsa, ışıkla oynamak hayli eğlenceli olacaktır.
Ve fakat aşağıda okuyacaklarınız, cep telefonu ile fotoğraf çekmeye çalışanlarınızın da fotoğraflarına sınıf atlatacak, emin olun.

Işığın yönleri
Işığa dair yine çoğu zaman dikkat etmediğimiz bir konu daha var ki, bilerek kullandığımızda gerçekten fotoğraflarımıza fark katacak: Işığın yönü.
Işığın yönlerini cephe, yarı cephe, yanal, tepe, alt ve ters olarak sıralayabiliriz. Cephe ışığı objenin tam karşısından gelen ışıktır, insan çekimlerinde asla tercih edilmez. Biz insanlar dünyayı üç boyutlu görürüz, aslında iki boyutlu olan fotoğrafı da üç boyutlu olarak hissettirmeliyiz. Cephe ışığı üç boyutluluk hissesini yok eder, o nedenle fotografik bir ışık değilir. (Birinin fotoğrafını flaşla çekersek bu cephe ışığıdır, bırakın kırmızı göz sorununu, arkada oluşan gölgeler de çok rahatsız edicidir.)
Yarı cephe ışığı objenin üzerine aşağı yukarı 45 derece ile gelen ışıktır (güneşli bir günde sabah saat 09.30-10.30 arası, öğleden sonra 15.30-16.30) özellikle mimari çekimler için uygundur. O güzelim binaların girintili çıkıntılı süslemeleri yarı cephe ışığı nedeniyle oluşan gölgeler sayesinde harika görünür. Ve fakat insan çekimlerinde yine de tercih etmeyiz; burnun gölgesinin yüzde uzayıp gitmesi pek de hoş bir etki bırakmaz.

Yanal ışığı daha önceki yazılarda da konuşmuştuk, kısaca hatırlatalım: insan portresi çekmek için en uygun ışıktır. Fotoğrafa üçüncü boyut katmanın yanı sıra duygu katmanın da en etkili yoludur. Bu nedenle dizilerde ya da filmlerde duygusal sahneler yanal ışıkla çekilir. Modelimizi ışık kaynağına göre yüzünün yarısı daha karanlık olacak şekilde yerleştiririz, karşısına geçer fotoğrafını çekeriz. İşte size herkesin çok hoşuna gidecek bir insan portresi.

Tepe ışığı kolaylıkla anlaşılacağı gibi tepeden gelen ışıktır. Yani bir tavan aydınlatması, ya da öğle saatlerinde güneşin yaydığı ışık. Aşağı doğru oluşacak gölgeleri düşünün; mesela bir insan çekiyorsak gözlerin altı karanlıkta kalacaktır, burnunun gölgesi dudaklarından çenesine doğru sarkacaktır.
Hoş olur mu sizce?

Alttan gelen ışığa da filmlerde rastlayabilirsiniz. Korku filmlerine düşkün olanların şimdi ‘’evet yaaaa’’ dediklerini duyuyorum, evet, alttan gelen ışık ancak korku duygusu yaratmak istiyorsak kullanılır.

Ve gelelim fotoğrafçıların en çok tercih ettiği ışık yönü olan ters ışığa… Yani fotoğraf çekenin tam karşısından gelen, fotoğrafa muhteşem bir derinlik katan ışık yönüne. Gün batımı fotoğraflarını sevmeyen var mı aramızda? Eğer muhteşem manzara fotoğraflarımız olsun istiyorsak tercih etmemiz gereken ışık yönü, ters ışık olmalıdır.

Biliyorum satırlar, teknik bilgiler içerdiğinden biraz sıkıcı oldu. Bu nedenle fotoğrafa dair sohbetimizi burada noktalayalım.

Fotoğraflarınızın çok daha fazla ‘’like’’ alması umuduyla…

Fotoğraflar Selahattin NİZAM’a aittir.
Telif hakkı içerir.

Selahattin NİZAM/Gazeteci-Fotoğraf Sanatçısı

 

Selahattin NİZAM/kentekrani

Youtube Kanalına Abone Olmak İçin Tıklayınız

www.kentekrani.com 20 Şubat 2021

Yazarın Tüm Yazıları