Bir Değişik Üsküdar/Bölüm 2

0

Limited İstanbul

Bir Değişik Üsküdar/Bölüm 2

Değerler ve Yargılarımız

Merhabalar, 

Hayatının değerini sorgulayan genç bir çocuğun hikayesi vardır. Babası oğlunun sorusuna cevap vermek yerine bir teste tabi tutar ve ona verdiği bir taşı markete satmaya götürmesini söyler. Fiyatını sorduklarında iki parmağını kaldırmasını ve başka bir şey söylememesini tembihler. Çocuk markete gider, bir kadın bahçesine koymak için taşa talip olur, fiyatını sorar. Çocuk iki parmağını kaldırır başka bir şey söylemez. Kadın “İki lira mı, tamam almak isterim” der. Babasına giden çocuk bir kadının taşı iki liraya almak istediğini söyler. Babası bu sefer aynı taşı bir müzeye götürmesini öğütler. Yine fiyatını soran olursa iki parmağını kaldırmasını ve başka bir şey söylememesini tembihler. Çocuk müzeye gider, adamın biri taşı satın almak ister, çocuk yine iki parmağını kaldırır başka bir şey söylemez. Adam “İki yüz lira mı, tamam alıyorum” der. Çocuk şaşkınlık içinde koşarak babasına gider ve müzedeki bir adamın aynı taşı iki yüz liraya almak istediğini söyler. Bunun üzerine babası son olarak aynı taşı, değerli taşlar satan bir dükkana götürmesini ister. Çocuk gider, gösterir, iki parmağını kaldırır, bir şey söylemez. Taşı gören dükkan sahibi, dünyada nadir görülen taşlardan biri olduğunu anlar ve iki parmağa karşılık “İki yüz bin lira mı, tamam alıyorum” der. Çocuk ne diyeceğini bilemez ve koşarak babasına geri gelir. Baba oğula “ Şimdi anladın mı hayatının değerini? Nereden geldiğini nerede doğduğun, teninin rengi, ne kadar zengin bir ailede doğduğun ya da tersi önemli değil. Önemli olan kendini nerede konumlandırdığın” der.

Bu küçük kent okumalarını yaparken, sahiplenilemeyen değerlerimiz ile ilgili düşünürken yukarıdaki hikaye geldi aklıma. Tam da kendimizi nerede konumlandırdığımız kısmı. Hikaye birey üzerine değer, değer yargıları ile ilgili olsa da, kent ölçeğinde baktığımızda, kendimize biçtiğimiz değeri, çevremize de yansıttığımızı söylemek çok yanlış olmaz. Bunda birçok politik, ideolojik, ekonomik etken de var tabi, tek bir nedene indirgenemez. Yine de geleneğe verdiğimiz değer evlerimizi şekillendirmemiş mi? Bakınız, Türk evi. Yüzyıllar boyu süre gelen çadır düzenimizi aynen evlere taşımız mesela. En büyük evimize, Ana-Yurt (Çadır) demişiz. “Biz” kavramını üreten, sahiplendiğimiz ortak değerlerimiz değil midir?

İşte burada neyi sahipleniyoruz, ne kadarını sahipleniyoruz, neye ne kadar değer veriyoruz, değer yargılarımız neleri kapsıyor, dönüp bir bakmak gerekir. Yargılarımız, algılarımızı köreltmiş olabilir mi?

Miras, arapçadan dilimize geçmiş, kalıt, varis olunan şey demek ve irs yani kalıtım/soyaçekim ile aynı kökten gelen bir kelime. Irz ise şeref, itibar ile eş anlamlı. Kültürün tanımı, tarihsel ve toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan her türlü değer olarak geçiyor. Bu durumda kültürel mirasımızın şeref ve itibarını korumak da başka bir değer değil midir?

Körelmiş algılarımızın, değer yargılarımıza yansımasının sonucudur bugün yaşadığımız yer.

“Bir insan bir yere bakıyorsa, orada ilgilendiği bir şey vardır. Bir insan bir yere hiç bakmıyorsa, orada ilgilendiği bir şey kesinlikle vardır.” demiş Freud.

Algımızı, ilgimizi açması, değer katması dileği ile,

İyi seyirler.

İlknur DEMİRLENK/Restoratör

İlknur DEMİRLENK/kentekrani

Youtube Kanalına Abone Olmak İçin Tıklayınız

www.kentekrani.com 10 Aralık 2020

Yazarın Tüm Yazıları