Mutluluk Zamandan Önce Karar Verdiğiniz Bir Şeydir

0

Mutluluk Zamandan Önce Karar Verdiğiniz Bir Şeydir

Zaman geçiyor ve durdurmak mümkün değil  yapacak bir şey yok yani…
Şöyle bir geriye baktığınızda ne görüyorsunuz?
Çabuk geçip gitmiş bir dolu şey değil mi?
Olaylar, insanlar…
Bunun bir önemi yok aslında. Konu bundan sonrası. Geçip gidene yapacak bir şey yok çünkü.
Bir gün geziniyorum internette.
Bir fotoğrafın altındaki yaşlı bir hanımla ilgili hikaye dikkatimi çekti.  Hayat dolu, 72 yaşında tatlı biri…
Her gün saçlarını bigudilerle sarıp güzelce şekillendirmeden ve rujunu sürmeden güne başlamıyor.  Zamanı geldiğinde bir huzur evine yerleşmeye karar veriyor.
Gerekli işlemler yapılıyor, bir süre bekletildikten sonra odasının hazır olduğu söylenip içeriye buyur ediliyor; bir görevli odasını gösterecek…
Bir yandan yaşlı ve tatlı kadının yürütecini asansöre doğru sürerken bir yandan da anlatıyor; odanızın duvarları mavi, sokağa bakıyor, perdeleri beyaz tül…
Yaşlı hanım;  “aa pek severim o perdeleri“ diyor. Üstelik küçük bir kızın heyecanıyla söylüyor bunu. Görevli şaşkınlıkla; “görmediniz ki odayı henüz diyor.“ Yaşlı misafir gülümseyerek ; “Mutluluk zamandan önce karar verdiğiniz bir şeydir, odadan hoşlanıp hoşlanmamam mobilyalarla, perdeyle ya da manzarayla ilgili değil. Odayı zihnimde nasıl yarattığımla ilgili. Ben onları sevmeye karar vermiştim zaten.” diye cevap veriyor ve  devamında; “bu benim her sabah uyandığımda verdiğim bir karardır. Aksi halde bütün günümü artık çalışmayan organlarım için üzülerek geçiririm. Bir seçme hakkım var, bunun yerine hala çalışan organlarım için şükrediyorum. Gözlerim açık olduğu sürece her yeni gün bir hediyedir.”
Şöyle bir düşünelim; mutlu olmaya önceden karar verebilir miyiz? Verebiliriz galiba.
Zira çoğunlukla bunun tersini yapıyoruz aslında.
Mutsuz olacağımız fikri daha çok hakim oluyor.
Bir seyahate çıkarken, bir ev ziyaretine ya da yemeğe giderken müthiş zevk alacağımızı muhteşem geçeceğini filan düşününce orada karşılaşabileceğimiz ufak aksaklıklar da gözüme batmayıverir. Hal bu ki; baştan olumsuz düşüncelerle gidersek zaten bulunacağımız ortamdan zevk alma ihtimali bir hayli düşüyor.
Bu düşünce tarzını hayatın bütününe yayabilsek ne güzel olur. Durum ne olursa olsun yeni güne mutlu olmaya karar vererek başladığımızı düşünelim.
Mutluluğu yakalamak daha kolay olmaz mı? Çünkü onu yakınımızda elimizin altında tutuyoruz ve arada çıkarıp hatırlamak kolay…
Bir şeyi sıklıkla unutuyoruz; yaşam sandığımız kadar karmaşık bir yapıya sahip değil.
Basit birkaç kuralı var:
1- Kalbini nefretten arındır.
2- Zihnini endişelerden arındır.
3- Basit yaşa.
4- Beklentileri azalt.
5- Mücizelere inan.
Şimdi içinizden şöyle dediğinizi duyar gibiyim; “aman yahu kolay mı, pandemi, ekonomi, patron, çocukların sorunları, trafik vesaire…”
Böyle uzar gider bu liste…
Eh şimdi hadi seç bakalım mutlu olmayı!
Ben de diyorum ki; mutlu olmayı seçmek, kolay olanı seçmektir aslında.
Tercihinizi mutluluktan yana kullanmak ara sıra uzaklaşsa bile onun kendisini hissettirmesine sebep olacaktır.
Birazcık, sadece birazcık yakınımızdan geçse kendini hissettirse mesela.
Bence bu bile çok şeydir.
Başımıza gelen olumsuzluklardan sıyrılıp ayakta kalmak başlı başına bir başarı.
Mutlu olmaya karar verdik tamam, bir de umudumuz var ya; daha güzele, daha iyiye olan inancımız… Güzel bir karışım işte bu ve bayağı güçlüyüz. Umudumuzu yitirmezsek mutluluk da çok uzağa gidemez zaten.
Büyük tiyatro sanatçımız Yıldız Kenter’in ‘Kabak Çekirdekleri’ hikayesini ilk okuduğumda ki epey uzun yıllar oldu.
Hep ceplerimi karıştırırım ve mutlaka bir iki tane çekirdek bulurum.
O hikaye ne mi?
Büyük sanatçı anlatıyor;
“İlkokuldaydım, birinci sınıfta. Hiç unutmadığım bir cezaya çarptırıldım. Karatahtanın önünde, sırtım sınıfa, yüzüm karatahtaya dönük ders bitene kadar hiç kımıldamadan ayakta durmak… Utanıyorum, ölmek istiyorum. Herkesten nefret ediyorum, herkes ölsün istiyorum. Sonra bir ara cebimdeki kabarıklığı hissediyorum; kabak çekirdeklerim! Bir kuruşluk kabak çekirdeği almıştım, bir tane bile yemedim. Ağabeyimle eve giderken yiyecektik. Evimiz taa tepede, Abidin Paşa köşkünün orada.
Bahardı… Bademler açmış, tepeye giden toprak yol bomboş. Ev yok pek. Apartman hele hiç yok. Göz alabildiğine tarla. Papatyalar, gelincikler. Haydi be sende!… Ne diye ölecekmişim… Mati’ciğimle güzelim dağ yolunda çekirdek yiyerek, konuşa gülüşe eve gitmek varken!
Şimdi geriye dönüp baktığımda, hep çekirdek misali umular peşinde ayakta kalabildiğimi görüyorum.  Met’i anımsıyorum, sevgili Aziz Nesin’i… İçim ısınıyor yeniden.
Kalk hadi diyorum, durma koş, bir şeyler yap. Yaşa…
Dur diyorlar bir yandan da, koşma… Yeter dinlen artık.  Koşma…
Öl artık! Ama çekirdeklerim bitmedi ki daha…”
Hadi toparlanın ceplerinizi karıştırın çekirdeklerinizi bulun. Mutlu olmaya karar verin. İçinde bulunduğunuz durum ne olursa olsun bir dağ yolu bulup gülüşerek çekirdek çitleyebilecek olmanız ihtimali mutluluğu yakınınızda tutacaktır. Hem böylece yaşamın, yaşamanın da hakkını verebilirsiniz. Nazım Hikmet’in dediği gibi; “Yaşamak ciddi iştir, şakaya gelmez.” Seçiminizi mutluluktan yana yapmayı deneyin, cebinizdeki kabak çekirdekleri bol olsun. Her şey güzel olacak, demişti; dersiniz.

Hüma SEVİM

humasevim02@gmail.com

HümaSEVİM/kentekrani

Youtube Abone Olmak İçin Tıklayınız

Yazarın Tüm Yazıları

www.kentekrani.com 13 Aralık 2020