Ethos, Pathos, Logos… Hoop Seni Paket Ettik!!!
Yunan filozof Aristo’nun retorik üçgeninin öğelerinden behsedeceğim biraz. Retorik ne derseniz; güzel söz söyleme ya da hitabet sanatı diyebiliriz. Alexandre Dumas tarafından yazılmış ünlü macera romanındaki Üç Silahşörler Athos, Porthos ve Aramis derler ya hani; Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için !
Ethos, Pathos ve Logos’ta aynı şekilde birbirlerine bağlılar, biri olmadan diğeri eksik kalıyor.
İkna olmak ya da olmamak! Veya ikna edebilmek ya da edememek! Bir çok
mesele bu iki kuramla ilgili galiba.
Efendim para kazanmak, hiç kalkmamacasına iktidar koltuğunda oturmak, işte hep bunlar yukarıda bahsettiğim Aristo’nun retorik üçgenindeki yöntemlerin layığıyla uygulanıp uygulanamadığıyla ilgili olabilir.
Aristo birçok şey üzerine kafa yorduğu ve çözümlediği gibi bunu da çok eskiden bizler için düşünmüş. Üçgeninin öğelerinin hiçbirinin birbirinden üstünlüğü olmadığını da ifade etmiş.
Şöyle bir düşünelim; “Bize evet dedirten şey nedir ?”
Ethos Yunanca’da karakter anlamına geliyormuş. Bunu bir çeşit karizma olarak açıklayabiliriz. İnsanlar güvendikleri ve saygı duydukları kişiler tarafından ikna edilmek isterler.
Aristo der ki; Eğer dinleyiciler konuşmacının adil bir kişi olduğuna inanırlarsa, ona daha fazla inanma eğilimindedirler. Ethos karşımızda konuşan kişinin giyimini, başarılarını konuşma tarzını da kapsıyor.
Gelelim Pathos’a , karşınsındakinin duygusunu hissetme ve empati anlamına geliyor bu sözcük. Aristo bunu hedef kitlenin duygularına hitap etmek olarak açıklıyor. Kanımca bu çok tehlikeli bir unsur. Bakınız insanların dini duygularının nasılda sömürüldüğüne! En hassas noktayı yakala ve sonuna dek sömür! Ta Aristo’dan beri bu yöntem ve diğer iki sac ayağının da eklenmesiyle kitleler tüm tarih boyunca oyun hamuru gibi istenilen şekle getirildiler, getiriliyorlar ve getirilecekler. Manipülasyonun el kitabının ilk sözcüğü Pathos olabilir!
Logos ise Yunanca’da sözcük anlamına geliyor. Büyük düşünürümüz Aristo; insanları ikna etmek için onların mantığına hitap etmenin gerekli olduğunu düşünmüş. Bu yöntem şimdilerde çoğunlukla teknolojik ürünlerin pazarlanmasında kullanılıyor. İnsanları bir ürünü neden almaları gerektiği konusunda ikna etmeye yönelik.
Geçmişte ve bugün kitleleri ikna edip istediği yöne doğru gütmeyi başaran kişilere örnek çok. Bu bahsettiğim yöntemler günümüzde ürün pazarlamada bolca kullanılıyor. Bazen ikna olup aldığımız bir telefon, bir çeşit makarna veya dondurma olarak somut hale geliyor bu kavramlar.
İkna edilmek, ikna olmak-olmamak veya iknaya açık olmak ! Yaşamın içinde bu durumlarda defalarca bulmuşuzdur kendimizi. Hatta öylesine hayatımızın içindedir ki farkında bile olmadan geçip gideriz. Ruhumuz duymadan bir takım yönlendirilmelerin içinde olabiliriz buna manipülasyon diyoruz. Mikro düzeyde manipülasyon bireyleri derinden etkiler fakat keskin sirke küpüne zarar misali kişi durumunu anlamadan yaşar gider.
Bir çoğumuz dile getirir; hayır demeyi beceremiyorum diye. İşte bize evet dedirten unsurlara bir göz atmalı. Her zaman zararlı çıkmayız elbette, evet dediğimiz yerde kazana da biliriz. Bu söylediğim, neden hangi şartlarda evet dediğimizi gözden geçirmeliyiz diye.
Makro düzeyde ise; herhangi bir ürünü pazarlamak vs. değil de konu kitleleri etkileyerek istediği kıvama getirmek olunca bir hayli tehlikeli durumlar ortaya çıkabiliyor. Toplum olarak biraz farkına varabilsek; şu Ethos, Pathos ve Logos hayatımızın neresinde bir baksak keşke.
Aristo’nun bir sözüyle bitiriyorum; Gündüzün aydınlığı karşısında yarasaların gözleri ne durumdaysa, bizim zihnimizin mantığı da en bariz hakikatler karşısında öyledir.
Hadi düşünelim; düşünmek güzel eylem böylece var oluruz!
Hüma SEVİM
humasevim02@gmail.com
HümaSEVİM/kentekrani
Youtube Abone Olmak İçin Tıklayınız
www.kentekrani.com 22 Kasım 2020