Huma SEVİM yazdı: İstanbul’un Altındaki İstanbul

0

Huma SEVİM

Adamla kadın el ele tutuşup koşarak Sultanahmet’teki dehlizlerden birine girdiler. İçerisi zifiri karanlıktı, rutubetliydi, adımları yankı yapıyordu. Arada arkalarına korkuyla bakıp, bir gelen olup olmadığını kontrol ederek koşar adım ilerliyorlardı. Adamın elindeki meşale, dehlizin duvarlarında iki sevgiliyi dev hayaletlere dönüştürüyordu.

Aşk!

Böylesine büyülü bir şehirde, kendini kaptırıp gitmek için harika bir bahane olmalı. Üstelik ne kadar imkansızsa o derece tutkulu ve bu şehre yakışan türden. Sonunu tam kestiremediğiniz bir yolda ilerlerken; üstelik bu havasız, karanlık bir dehlizse, umutsuzluğa kapılmamak ancak böylesine kuvvetli bir duyguyla mümkün olabilir.

Peki ya Bizans Ordusu peşinizdeyse!

İşte yine ancak aşk böylesine cesaretli ve gözü karadır. Dehlizin nereye çıkacağını tam bilmemek, karanlık ve Bizans Ordusu ancak aşk sayesinde vazgeçmek için yeterli sebeplerden sayılmayabilir.

Dehlizin içinde ilerlemeye devam ederlerken bir yol ayrımıyla karşılaşırlar. Hangisinin doğru yol olduğuna sadece sezgileriyle karar verirler. Birine sapıp şehrin istemedikleri bir semtine çıkabilecekleri gibi, boğazın diğer kıyısına da ulaşabilirler ki esas amaçları budur. (Yanlış okumadınız, boğaz köprüleri, Marmaray inşa edilemeden yüzlerce yıl öncesinden bahsediyorum.) Sevdiği adamın elinden tutup sahip olduğu hayatı geride bırakan kadın Bizans İmparatorunun kızıdır. Elinde meşaleyle, hayatlarını aydınlatmaya çalışan adam ise bir Türk Serdengeçti’dir. Yani en ön saflarda savaşan koca yürekli bir asker.

Saatlerce ilerledikten sonra, bitkin bir halde gün ışığına ulaştıkları yer boğazın diğer yakası yani Bizans İmparatoru babanın hüküm sürmediği topraklardır. Burada ölene dek mutlu yaşadıkları söylenir.

İstanbul’un dehlizleriyle ilgili bolca masallar ve yukarıda anlattığım gibi efsaneler vardır.

Bugün Dünya’nın sayılı metropollerinden biri olan şehrin üstünde örümcek ağı misali trafik, modern insan görüntüleri, gürültü yani bir başka deyişle kaos hakimken, görünenden başka bir dünya da toprağın altındadır. Üstelik orada her şey eski akışında kalmıştır. Kilometrelerce uzayan dehlizlerin sütunlarında, bugüne dek hiç bilinmeyen bir alfabenin harfleri mevcuttur. Hiç ummadığımız bir yerinde karşımıza bir duvar çıkar ve sanki buradan ilerisini bilmen gerekmiyor, orada kal der.

Şehrin bir çeşit yansıması, madalyonun öteki tarafı misali bir başka yüzüdür bu dehlizler.

Şimdilerde hazine avcıları tarafından darbeler almış, bazı yerlerinde tavanları çökmüş haldedir, apartman temelleri de dehlizleri yok edici bir başka unsurdur. İstanbul her taşında bir gizem, her dönemecinde bir başka yola sokar bizi. Bazıları Bizans öncesi, çoğu Bizans dönemi ve az bir kısmı da Osmanlı dönemine ait bu dehlizlerin Avrupa’nın bazı şehirlerinin altındaki dehlizlerden çok daha eski olduğunu biliyoruz. Fakat maalesef bildiğimiz bir diğer şey de, şehrin simetriği olan ve köstebek yuvalarını andıran kilometrelerce uzunluktaki dehlizler, hakkında “Çok az şey bildiğimizdir.” Oysa keşfedilse, onarılsa muhteşem Şehir İstanbul’a bambaşka bir cazibe katacak ve dünyanın ilgisini çekecektir.

Bakmayı bilirsek İstanbul, “Masal bu ya” ya da “Bir efsaneye göre” diye başlayan cümleleri çokça kullanabileceğimiz sihre sahip bir muhteşem şehirdir.

Huma SEVİM

humasevim02@gmail.com

HumaSEVİM/kentekrani

Abone Olmak İçin Tıklayınız

Yazarın Tüm Yazıları

www.kentekrani.com 12 Ağustos 2020