SÖYLEŞİ/Sema ÖZPEKMEZCİ/ ‘Mutlu Beslenme’
‘’No mud, no lotus’’ yani çamur yoksa nilüfer çiçeği de yok, bu benim hayat felsefem”
–Fonksiyonel Tıp Sağlık Koçu ve MBSR eğitmeni Sema Özpekmezci ile okurlarını tüm ezberleri unutup beslenmeyi özgürleştirmeye davet ettiği yeni kitabı ‘Mutlu Beslenme’ üzerine bir sohbet gerçekleştirdik.
-Yeni kitabınız Mutlu Beslenme, raflardaki yerini aldı. Kitabınızda, “Özgürleşmeye hazırsanız başlıyoruz” şeklinde bir cümleye rastlıyoruz. Peki beslenmeyi nasıl özgürlüğüne kavuşturacağız?
“Modern hayatta beslenmeye çok fazla anlamlar yüklendi.”
Aslında bu, beslenmeyi özgürlüğe kavuşturmaktan öte, kendimizi özgürlüğe kavuşturmak. Normal şartlarda yemek yemek, beslenmek hayatta kalmak için bedenimizin ihtiyacı olan enerjiyi doğru besin öğelerinden karşılamaktır. Yani uyumak, tuvalete çıkmak, nefes almak gibi bedenin rutin bir ihtiyacıdır. Fakat modern hayatta beslenmeye çok fazla anlamlar yüklendi. Yemekler bazen en yakın arkadaşımız, bazen sırdaşımız, bazen de eğlence kaynağımız oldu. İşte bu noktada beslenme ile ilişkimiz bozulmaya başladı. Kimimizde bağımlılık, kimimizde kavuşmak için dakikaların sayıldığı, ince hesapların yapıldığı bir eyleme döndü. Mutlu Beslenme’nin hedefi hepimizi bundan özgürleştirmektir.
-Mutlu Beslenme kitabıyla bildiğimiz kadarıyla bir ilki gerçekleştirdiniz. Kitapta hem tarifleri hem meditasyonları hem de seçili konuları anlatan animasyon videolar var ve siz seslendiriyorsunuz. Bu fikir nasıl çıktı?
Bu tam bir yazar-yayınevi uyumu sayesinde ortaya çıktı. Kitabı kafamda tasarladığımda, aklıma gelen ilk şey tüm bu meditasyonların uygulanabilir olması için sesli bir sistem bulmaktı. Çünkü benim de kendi özel hayatımda okuduğum kitaplarda, içlerindeki meditasyon egzersizleri sadece yazıyla yer alıyorsa ise hiçbirini yapmıyordum. Hem okuyup hem meditasyonu yapabilmek bence imkansız. Okuduğum bazı yabancı kaynaklarda meditasyonlar için ses kaydı olan websitelerinin linkleri veriliyordu. Pandeminin başlaması ile restaurant masalarında bulunan menülerin QR kodlu olması bende kitaba QR kodu ekleme fikrini uyandırdı. Bir gün bir kafede oturup, menüyü okuturken, ‘’Bu neden kitabımdaki meditasyonlar için olmasın?’’ dedim ve hemen editörümü aradım. O da benim gibi bu fikri çok beğendi. Planımız bu şekilde ilerlerken, yayınevim bana bir sürprizle bu bölümler için animasyonlar yaptırmaya başlamış. İki fikir birleşerek büyüdü ve buralara kadar geldi. Her bölüme sesli animasyonlu videolara ekledik.
-Günümüzde pek çok farklı beslenme akımı var ancak günün sonunda hepsinin belli listeler verdiğini görüyoruz. Bu konuyla ilgili siz ne düşünüyorsunuz?
Listelere tamamen karşıyım. Hiçkimse ömür boyu elinde bir listeyle yaşayamaz. Bu durum hem sürdürülebilir değil hem de beden ile iletişimimizi kopartıyor. 100 sene önce veya 5000 sene önceki insan elinde bir listeyle, hesaplanmış kalori veya hesaplanmış makro/mikrolarla yaşamıyordu. Bizim içimizde bize tüm ihtiyaçlarımızı söyleyen muazzam bir mekanizma var. İnkâr edilemez, yaradılışımızda var. Nasıl doğada yaşayan her canlı neyi ne zaman yiyeceğini biliyorsa, bu bizde de aynı. Amacım herkesi bu içlerindeki bilge ile tekrar iletişime geçirmek.
-Diyet mantığını sürdürmek, sürekli tartılmak gibi şeylerin aslında ruhumuzu zedelediğinden bahsediyorsunuz Mutlu Beslenme’de. Bu kalıplara bağlı kalmanın nedeni, sadece kiloya odaklanmak mı sizce?
“Modern hayatta beslenmeye çok fazla anlamlar yüklendİ”
Tabii. Diyet yapmak ve devamlı tartılmak genelde bir hedefle yapılıyor. O da kilo vermek. İstenen kiloya inilince de diyet bırakılıyor. Bu da, 1. haftadan itibaren tekrar kilonun artmasına neden oluyor. Diyet girilen ve çıkılan, içinde durması imkânsız bir durum. Nefes tutmak gibi. Şimdi hangimiz nefesimizi 1 dakika tutarsak, üstüne hemen ‘’haaaaaaa’’ diye kocaman bir nefes bırakır ve alırız, değil mi? Bu bedenin ihtiyacıdır. Kimse bize ‘’Nefes bağımlısı mısın?’’ demez. Herkes bilir ki bu hayati bir ihtiyaç. Diyet yapmak da böyle. 1 ay, 2 ay nefes tutuluyor, sonra bırak dendiğinde, sonsuz bir yeme haline dönüyor. Nefes tutturmadan, her zamanki doğal halimizle nefes alırsak, o sıkışma durumuna da hiçbir zaman gelmiyoruz. Listeleri nefes tutmaya benzetiyorum. Bu ‘’diyete gir – çık, kilo al – ver’’ döngüsü de bedenimize olan güvenimize hasar veriyor.
-Siz aslında tüm bu diyet listelerine, beslenmeye dair katı kalıplara bir farkındalık parantezi açıyorsunuz. Bunun için nereden başlamak lazım?
Bütün bunları yapabilmek için mevcut durumumuzu ve davranışlarımızı ‘’fark ediyor’’ olmamız lazım. Neden yiyorum, nasıl yiyorum, yemeğimi yerken tadınız alıyorum, acıktığımın, doyduğumun farkında mıyım? Şayet bunları bilmezsek, şu anda genelde çoğu kişinin yaptığı gibi, yemek yeme zamanlarını aslında başka aktiviteleri yaptığımız zaman aralıkları gibi düşündüğümüz sürece yukarıda bahsettiklerimi uygulamak da zorlaşıyor.
-Mutlu Beslenme’de detaylı şekilde anlattığınız bir diğer konu da fiziksel açlık-psikolojik açlık ilişkisi ve bunun ayrımının nasıl yapılacağı. Bu ayrımı nasıl yapacağımızı kısaca anlatabilir misiniz?
“Öncelikle bedeni tanımak ve gelen sinyallere aşina olmak gerekiyor”
Evet açlığın iki türü var. Biri gerçek fiziksel açlık, bedenin bir nevi yakıt ihtiyacını karşılamak için vücudumuzun en ilkel ve doğal vermiş olduğu sinyal. Diğeri de psikolojik açlık yani bazı duyguları ve düşünceleri bastırmak için, farkında olmadan yapılan yapılan yeme davranışı. Bu ayrımı yapabilmek için ilk öncelikle bedeni tanımak ve gelen sinyallere aşina olmak gerekiyor… Bunun için de beden farkındalığı egzersizlerini kullanıyoruz.
Fiziksel açlık yavaş yavaş ufak sinyaller ile gelir. Kan şekeri düşmesi, mide guruldaması, baş ağrısı, enerji düşüklüğü gibi fiziksel sinyaller verir.
Psikolojik açlık ise aniden gelir. 1 saat önce yemek yenmiş olduğu halde, tetikleyen bir durum oluşmuştur. Stres, üzüntü, kıskançlık, gerginlik, kutlama gibi. Burada doyurulacak şey beden değil ruh ve zihindir aslında. Ruhun ve zihnin belki bir çikolataya değil, o anda iyi bakılmaya ihtiyacı vardır. Dinlenmek, rahatlamak, bir dostla konuşmak, herhangi bir hobi yapmak gibi.
-Kitabınızda yer alan Mutlu Tarifler bölümündeki tariflerle kitap boyunca bahsettiğiniz beslenme şeklinin nasıl oturtulabileceğini de somutlaştırıyorsunuz. Bu bölümde pudingden ekmeğe, krakere kadar her şeyin alternatifi mevcut. Peki bu alternatif tarifler nasıl ortaya çıktı?
Kendi hayatımda, rutinlerimde ortaya çıktı. Ben senelerdir sağlıklı beslenen ve keskin çizgileri olan biriyim. Üç tane ciddi rahatsızlık geçirdim ve beslenmeme her zaman dikkat etmem lazım fakat bazen canım farklı şeyler istiyor. Her gün zeytinyağlı fasulye yenmiyor. Bu tarifler benim lezzetli şeyler yemeyi seven Gaziantepli tarafımdan çıktı.
-Mutlu Beslenme’de, pek çok farkındalık egzersizi, meditasyon hatta yoga pratiği dahi var. Daha önce bu alanlarda çalışmayan insanlar zorlanır mı? Ya da başlamaları için ne önerirsiniz?
Pratikleri, hiç bilmeyen herkesin rahatlıkla yapabileceği şekilde hazırladım. Hiçbiri için özel bir donanım gerekmiyor. Hepsi her an, her yerde açıp yapılabilecek egzersizler. Bu kitabı yazarken amacım hep şuydu. Bazen kendini sıkışmış, belli durumların içinden çıkamayan hisseden herkesin ‘’Sema bunun için kesin bir şey yazmıştır, açıp okuyayım,’’ demesi. Umarım bunu sağlar.
-Son olarak, kitabınızın başında, belirttiğiniz gibi “Şu anda çamurda var olmaya çalışan, açmakta olan ve açan tüm nilüferlere” neler söylemek istersiniz?
‘’No mud, no lotus’’ yani çamur yoksa nilüfer çiçeği de yok, bu benim hayat felsefem. Hayatta bazı zorluklar yaşıyoruz, hepimiz, hem de her an ama bu yaşadığımız her zorluk bizden yeni tomurcuklar çıkartıyor. Yaşadığımız her zorlu durum bizi yeni bir oluşuma taşıyor.
Benim yaşadığım her sıkıntılı dönemden sonra, önümde açılan yeni kapılar oldu ve gördüm ki, o sıkıntılı zamanları yaşamasaydım, içine geçmiş olduğum yeni kapı da açılmayacaktı.
Şu anda bunu yaşayan birçok kişi olduğuna ve her zaman da olacağına eminim.
O harika nilüfer çiçeğinin açması ve tutunabilmesi için altındaki çamura ihtiyacı var. Kitabımı şu anda bu çamurlarda tutunmaya ve var olmaya çalışan herkese, tutunup çiçek açmış herkese ithaf etmek istedim. Hayat bize zorluklar çıkartıcak ve içinden yürüyüp geçeceğiz ama sonunda her zaman çiçek açacağız.