“SOLUK MAVİ NOKTA”DA BİR SAVAŞ DAHA…

0

CARL SAGAN’IN TOPRAĞI BOL OLSUN…

Oğuz HAKSEVER

Ne zaman insanlığın karşısına kibir, despotizm vesaire çıksa Carl Sagan‘ı (1934-1996) anarım.

Carl Sagan, gençliğimde hayran olduğum bir biliminsanıydı. Aynı adı taşıyan belgeseli (Kozmos) ve kitabıyla (Kozmos Evrenin Sırları) bana evrenin tahayyül edilemeyecek çokluklarını, özelliklerini, niteliklerini ve niceliklerini, galaksileri, güneşleri, gezegenleri tanıtmıştı.

Orijinal adı “Cosmos A Personal Voyage” olan belgeselini -TRT yayımlamıştı- izleyen 60 ülkedeki 500 milyon kişiden biriydim.

Profesör Carl Sagan, 13 bölümlük “Cosmos A Personal Voyage” adlı belgeseliyle bize bilinen yönleriyle evreni tanıtırken sempatik anlatımıyla kendini de sevdirmişti. Belgesel, Pulitzer başta olmak üzere çok sayıda ödül aldı. Ardılı Neil de Grasse Tyson, söz konusu belgeselin günceli niteliğindeki “Bir Uzay Zamanı Yolculuğu” belgeselinin sunuculuğunu yaptı. 

SON BİR KARE VE “SOLUK MAVİ NOKTA”

Sagan’ın, “Kozmos Evrenin Sırları” başta olmak üzere bütün kitaplarını o arada da “Soluk Mavi Nokta” “Pale Blue Dot” kitabını soluksuz okumuştum.

Sagan, “Soluk Mavi Nokta” adlı kitabı, yeryüzünün veya dünyamızın evrenin bir köşesindeki zavallı halini gösteren fotoğrafından esinlenerek yazdı. Bu arada bugün iklim değişikliği ile gündemde olan sera etkisi, Carl Sagan’ın öncülük ettiği bir kavramdır.

Ve bu kitaptaki bir bölümde çakılıp kalmıştım.

Söz konusu kitabın adı -Soluk Mavi Nokta- Carl Sagan’ın güneş sistemimizin uzak kuşağını ve uzayın derinliklerini incelemek üzere 1977 yılında fırlatılan Voyager 1 uzay aracının ekibine yaptığı bir ricadan ve bu arzunun yerine getirilmesi sonucu elde edilen bir görüntüden esinlendi.

Carl Sagan, NASA ekibinden Voyager güneş sistemimiz dışına çıkarken uzay aracının son bir kez dünyaya dönüp gezegenimizin olabildiğince net bir fotoğrafını talep etmişti. Zor da olsa 14 Şubat 1990 yılında  adeta bir vasiyet niteliğindeki bu arzu yerine getirildi. Sagan, 4 yıl sonra kanserden vefat etti.

Voyager uzay aracının 1990 yılında soluk küçük noktayı çekerkenki pozisyonu… Görselin ortasında normal mavi renkle temsil edilen, üzerinde kasım kasım kasılıp durduğumuz dünyamız…

HIRSIN, KİBİRİN, AÇ GÖZLÜLÜĞÜN, AHMAKLIĞIN NE KADAR YERSİZ VE SAÇMA OLDUĞUNUN GÖRSEL KANITI

Voyager uzay aracının güneş sisteminden çıkarken son bir kez dönüp dünyaya odaklanıp çektiği fotoğraf. Sağda birazcık parlayan küçük bir nokta var. İşte biz ve tarihimiz oradayız. Bilerek ok işareti koymadım. 

Carl Sagan fotoğrafa baktığında tarihe geçecek cümleler kaleme aldı.

Fotoğrafa her baktığımda ve cümleleri her okuduğumda veya ana fikri hatırladığımda tüylerim diken diken olur.

O NOKTA YUVAMIZ EVİMİZ

Bu kez evimiz, “hey gidi koca dünya” üst tarafta… Bu fotoğrafın esinlendirdiklerini çalıştığım kanalda da yayımladım. Ama yayın istediğim gibi olmadı maalesef. Canlı yayında büyük ekranda verilmek üzere rejiye yani yönetmene söz konusu fotoğrafın değişik versiyonlarını ve dünyanın çok daha yakından çekilmiş fotoğraflarını ve akışı hazırlayıp vermiştim. Yayına başladık. Ben Carl Sagan’ın sözlerini canlı sunarken dev ekrana fotoğraflar veriliyordu. Ama o meşhur fotoğraf bir türlü ekrana getirilmedi. Hep dünyanın yakın fotoları verildi. Yayından sonra yönetmene  nedenini sorduğumda ne dese beğenirsiniz: “Abi, o dediğin fotograflar grenliydi -net değildi, iyi değildi- o yüzden yayına vermedim” dedi… Eh… Işığın az olduğu ortamda o kadar uzaktan çekilmiş fotoğraflar grenli olurdu ama yayında da “kaliteli fotolar verilmeliydi”. Haklıydı arkadaş! Oysa insanlığın o mesafeden o ışık yoksunluğunda çekebildiği en kaliteli fotoğraf buydu. 

Carl Sagan’ın, Türkçe çeviride sadece 300 küsur kelimeyle geçmişi, bugünleri, bugünün basiretsiz liderlerini, despotlarını acı acı ama sakince yerin dibine batırdığı, her şeyimizle bize ayna tutan o cümleler şöyle:

“Bu uzak gözlem noktasından, dünya pek ilgi çekici bir yer olarak görünmeyebilir. Ancak bizler için durum farklıdır.

O noktayı tekrar değerlendirin. O burası; o yuvamız. O biziz.

Üzerinde sevdiğiniz herkes, tanıdığınız herkes, duyduğunuz herkes, gelmiş geçmiş bütün insanlık hayatlarını yaşadı.

Bütün mutluluk ve kederlerimiz, binlerce kendinden emin dinler, ideolojiler ve ekonomik doktrinler, bütün avcılar ve toplayıcılar, bütün kahramanlar ve korkaklar, bütün medeniyet kuranlar ve bütün medeniyet yıkanlar, bütün krallar ve köylüler, bütün aşık genç çiftler bütün anne ve babalar, umutlu çocuklar, mucitler ve kaşifler, bütün ahlak öğretmenleri, bütün yozlaşmış politikacılar, bütün süperstarlar, bütün büyük liderler, türümüzün tarihindeki bütün azizler ve günahkarlar, orada, güneş ışığına asılı toz zerresinde yaşadılar.

Dünya muazzam kozmik alanda küçücük bir sahnedir.

Bütün ahlak öğretmenleri, bütün yozlaşmış politikacılar, bütün süperstarlar, bütün büyük liderler, türümüzün tarihindeki bütün azizler ve günahkarlar, orada, güneş ışığına asılı toz zerresinde yaşadılar.”

“ANLIK EFENDİLER, GENERALLER, HÜKÜMDARLAR, DÖKÜLEN KANLAR, FARKLIYI YOK EDEN ZORBALAR”… İŞTE BOYUNUZUN ÖLÇÜSÜ…

Küçük noktanın yalnızca bir bölümünde anlık efendiler olan; şeref ve zafer içerisindeki tüm o generaller ve hükümdarlar tarafından dökülen kan ırmaklarını düşünün.

Bu küçük pikselin bir köşesinin sakinlerinin, diğer bir köşenin farkları zorlukla ayırt edilebilen sakinlerine yaptıkları bitmek bilmeyen zorbalıkları düşünün. Anlaşmazlıkları ne kadar da olağandı. Başka birini öldürürken ne kadar da heveslilerdi. Düşmanlıkları ne kadar ateşliydi. Afra tafralarımızın, hayali ben merkeziyetçiliğimizin, evrende ayrıcalıklı bir pozisyonda olduğumuza dair yanılgımızın boyunun ölçüsü, bu soluk ışıklı nokta tarafından alındı.

“Afra tafralarımızın, hayali ben merkeziyetçiliğimizin, evrende ayrıcalıklı bir pozisyonda olduğumuza dair yanılgımızın boyunun ölçüsü, bu soluk ışıklı nokta tarafından alındı.”

YALNIZ BİR ZERREDEYİZ

Gezegenimiz, onu çevreleyen, saran azametli kozmik karanlığın içindeki yalnız bir zerredir.
Bu muazzamlıkta anlaşmazlığımızı, belirsizliğimizi yaşarken bizi kendimizden kurtarmak için herhangi bir yerden yardıma dair bir işaret gelmeyecek.
Dünya bilinen tek yaşam barınağı. En azından yakın gelecekte türümüzün göç edebileceği başka bir yer yok. Ziyaret? Evet… Yerleşmek? Henüz değil…

Beğenin veya beğenmeyin, bu zamanda ayakta kalabildiğimiz tek yer dünyadır.
Gökbilimin mütevaziliği ve karakteri geliştiren bir deneyim olduğu söylendi. Muhtemelen insanlığın kibirinin ahmakça oluşunun, bu küçük dünyamızın uzaktan elde edilmiş görüntüsünden daha iyi bir kanıtı yoktur.

Bana göre bu görüntü, birbirimizle ilişkilerimizi daha nazikçe kurmamızın ve “soluk mavi nokta”yı koruyup ona değer vermemiz sorumluluğumuzun altını çizmekte. Şimdiye kadar bildiğimiz tek yuvayı.

Ukrayna’da Irpin kentinde Rus topçu saldırısında can verenler. Bavula bakılırsa birinin -veya ikisinin- bölgeden uzaklaşmak için gitmeye çalıştığı anlaşılıyor. Buraya “Soluk Mavi Nokta” için söylenenleri yazabiliriz: “Küçük noktanın yalnızca bir bölümünde anlık efendiler olan; şeref ve zafer içerisindeki tüm o generaller ve hükümdarlar tarafından dökülen kan ırmaklarını düşünün. (…) Anlaşmazlıkları ne kadar da olağandı. Başka birini öldürürken ne kadar da heveslilerdi. Düşmanlıkları ne kadar ateşliydi.” Fotoğraf: Diego Herrera Carcedo AP Photos

Buyrun…

SOLUK MAVİ NOKTANIN FOTOĞRAFINI ZİHNİNİZİN DUVARINA ASABİLİRSİNİZ

Dünyada, evimizde, içerde; ülkemizde veya dışarda olmak üzere….

Ne zaman despotizm, kibir, adaletsizlik, vahşet, acımasızlık, ayrımcılık, ırkçılık, dinsel yobazlık, dışlamacılık, ve daha bir sürü yanlışlık, nobranlık, afra tafra gördüğünüzü, yaşadığınızı düşünürseniz bunları yapanların evrenin bir köşesindeki o küçücük nokta üzerinde yaşadığını veya gelip geçtiğini içinize söyleyin. 

Eğer mümkünse teselli niyetine…

Oğuz Haksever