TABUTLARI GELİNLİKLİ(!) ÇOCUKLAR

0

Sanki gelenek olmaya başladı!

Önce sekiz yaşında, altı yaşında kız çocukları alçakça katlediliyor.

Sonra, “aileleri” onları toprağa verirken, tabutlarının üstüne gelinlik koyuyor.

Biri 8 yaşındaki Narin, diğeri 6 yaşındaki Şirin.

İkisi de katledilmiş.

İlkinin katlinden, annesi, ağabeyi, amcası, yengesi falan dahil  ailesinden yedi-sekiz kişi sorumlu tutulup hapse atılmış.

Ağır hapis cezaları ile yargılanıyorlar.

Narin’in tabutuna örtülen gelinliğin örtülme gerekçesi, küçük kızın “anne bana gelinlik al” diye istekte bulunmasıymış, öyle diyorlar.

Yani, şu anda kendisini öldürenlere yardımcı olmakla suçlanan ve cezaevinde bulunan annesinden isteği yerine getirilmiş!

O yaşta çocuğun aklına gelinlik nereden gelir, neden giymek ister, muamma!

Ya da düpedüz, kızının gelinlik istediği annenin cinayetle ilgisi olamayacağını anlatmaya çalışan bir duygusal bir manevra!

Zira, cinayetten sonra yaygın kanı, salt “geniş” aile çevresinin değil, köylülerin de birilerini korumak için suskunluğa büründüğü yolundaydı.

Narincik tek başınaydı, yapayalnızdı; ölen ölmüş denilen bahtsız fanilerdendi!

Çevresi, yakınları, köylüleri, onu boşvermiş, kalan sağları kurtarma derdine düşmüştü.

Narin’in ardından İstanbul’da, Şişli Feriköy’de, bu kez kurbanı altı yaşında kız çocuğu olan bir cinayet daha yaşadık. 

Bu kez kurbanın adı Şirin’di, altı yaşındaydı.

Bir gün kaybolunca dedesi, büyükannesi, annesi, bir televizyon programına koşarak gözyaşları içinde “yavrularının” bulunmasını istemişlerdi.

Tahmin edildiği üzere, küçük kızın cenazesi kısa sürede Feriköy mezarlığında bulundu; kâğıt toplayıcılığı yaptığı açıklanan katil zanlısı yakalandı, suçunu itiraf etti ve tutuklandı.

Bu arada, televizyon programına bağlanan çok sayıda kişi, altı yaşındaki kızcağızın ailesi tarafından dilendirildiğini, gece yarılarına kadar tek başına  sokaklarda dolaştığını söylediler.

Anlaşıldı ki, yalnızca Şirin değil, kardeşleri de dilendiriliyordu..

Hatta, “benim 21 torunum var” diye övünen saçı ve bıyığı kömür karası “dede”nin öteki torunlarıyla ilgili kuşkular vardı. 

Kendisi de bir sokaklarda hurdacılık yapıyordu. 

Ailede “bir çocuğun günde yüz lira getirmesinin iyi gelir kaynağı olduğunun” konuşulduğu söylendi.

Ancak dede, dilencilik iddiaları üzerine katıldığı programı bağıra çağıra terketti. 

Sonra, Şirincik’in cenazesi de geldikleri yer olan Şanlıurfa’ya götürülerek toprağa verildi.

Son görenlerin üstü başı çok kirli ve pisti dedikleri, tespit edilen en son görüntülerinde kendisini ölüme götüren kâğıt toplayıcının yanında -herhalde ona yardımcı olmak için- çöp bidonuna girdiği görülen kızcağızın tabutuna da gelinlik örtüldü.

Gelinliği örten “aile”, Şirincik’i dilensin diye kirli giysileriyle sokaklara salıveren, kiminle konuştuğunu, kimin peşine takıldığını merak bile etmeden, yalnızca eve getireceğini umduğu üç beş kuruşun derdinde olan insanlardan oluşuyordu.

O yaşta çocuk tertemiz yıkanıp giydirilip pamuklara sarılması gerekirken, kendisini büyüdüğünde belki de başka türlü satma derdinde olan ahlaki suçlulardı bunlar.

Ölen genç kızların tabutuna gelinlik ya da duvak örtülmesi geleneği, Anadolu’nun bazı yörelerinde vardı kuşkusuz.

Lakin, bunun amacı, “bu tertemiz kızımız yakında gelin olacaktı, oysa kara toprağa giriyor” diye tutulan yasın, insanları etkilemeye yönelik duygusal boyutunu arttırmaktı.

Aslında Narin’in , Şirin’in toprağa verildiği bölgelerde belki de yüz yıllardır devam eden korkunç bir sorun vardı.

Kız çocukları, hanelerin baştacı sayılmazdı. Onlara bir gün “el’e varıp” ayrılacak olan geçici aile bireyleri gözüyle bakılırdı.

Üstelik bu ayrılışlar kendi kararlarıyla değil, aile büyüklerinin itiraz edilemez kesin kararlarıyla olurdu.

İtiraz etmek kimi zaman ölümle cezalandırılmanın bahanesiydi.

Aile büyüklerinin kararlarında ise yüklü başlıklar veren koca heriflere küçücük kızların satıldığı “çocuk gelin” hadisesi sık sık gündeme gelirdi.

Bir takım feodal ilişkilerin , aşiret bağlarının halen geçerli sayıldığı bu yerlerde, küçücük kızlar başlık karşılığı “gelir kaynağı” olarak kullanılırdı. 

Silahla, boğularak, asılarak, suya atılarak öldürülmeyen, ancak  küçücük bedenlerine bol gelinlikler giydirilen  kız çocuklarının  da “başka tür” cinayetlerin kurbanları oldukları, herkesin  bildiği bir olguydu.

Coşkun KARTAL