Siyaset, Sorunları Çözemiyor
Siyaset kurumu, içinde bulunduğumuz süreçte giderek ağırlaşan ekonomik, toplumsal sorunlara çözüm üretmekten giderek uzaklaşıyor. Ya da yeterince çözüm üretemiyor. Oysa siyasal iktidar sürekliliğini halkın sorunlarını çözerek, talep ve beklentilerini dikkate alarak sağlar. Türkiye’de son bir yılda ekonomik sorunların giderek ağırlaşması hayatın her alanında etkisini gösteriyor. Emekliler, çalışanlar görece durdurulamaz bir biçimde yoksullaşıyor. Halkın büyük çoğunluğu artan pahalılık karşısında sağlıklı beslenemiyor. Sadece yetişkinler değil, gençler ve bebekler de. Gelecekte sağlık sorunlarının artacağını öngörmek ülkenin demografik yapısının gelecekte daha sağlıksız olacağını tahmin etmek bir kehanet değil.
Siyasetin halktan giderek uzaklaştığının en son örneği sokakta yaşayan köpeklerle ilgili çıkartılan yasa örnek gösterilebilir. Kamuoyu araştırmalarına rağmen siyaset kurumu bu konuda bir dayatma içine girdi.
Benzer şekilde tarımsal alanda çiftçilerin sesi, talepleri duyulmamaktadır. Tarımsal üretimde başlayan gerilemenin gelecek yılda da sürmesi olasıdır. Oysa tarımsal üretim doğrudan her devletin sürekliliğinin temel taşlarından biridir. Tarihte büyük olaylar tahıl üretimde yaşanan sıkıntılarla da bağlantılı.
Halkın talep ve beklentileri yerine çok dar kesimlerin isteklerinin karşılanması siyaset kurumunun halktan uzaklaşmasına yol açmaktadır. Halkın sesini duymamak, duymak istememek siyaset kurumunu otoriterleşmeye yöneltmektiyor. O zaman güvenlikçi bir anlayış temelinde sadece asayişçi bir yaklaşım dışında seçenek kalmamaktadır. Halkın talep ve beklentilerinin dikkate alınması siyaset kurumunun demokratikleşme yönünde bir arayışıyla bağlantılı.
İçinden geçtiğimiz süreçte siyaset kurumu bir sıkışma yaşanıyor. Bu sıkışmayı aşacak yeni bir program da henüz ortaya konul(a)madı. Siyasi kadroların bu gerçeği fark edip etmedikleri de ayrı bir soru. Bu yönde herhangi bir irade siyaset kurumunda yoktur. Bunun yarattığı gerilim gündelik yaşamda toplumsal karşılaşmalarda artan şiddet, kavga örüntüleri olarak karşımıza çıkıyor.
Siyaset kurumu Türkiye’de 150 yıllık parlamenter geçmişe sahiptir. Bu geçmiş sorunların nasıl çözülebileceği konusunda gerekli ipuçlarını veriyor. Siyaset kurumunun sorunları çözememesinde kamu kesiminin ekonomik kaynak kullanımında seçeneklerinin giderek azalmasının rolü var. Diğer bir neden ise çatışma ve kutuplaşma ortamının ülkeyi getirdiği konum. Oyların konsolide edilmesi için yürütülen kutuplaştırıcı siyaset artık çözüm üretemez hale geldi.
Bir başka neden de deneyimli, birikimli insanların siyaset kurumundan uzaklaştırılması ya da tasfiye edilmesi. Ehliyetsiz, liyakatsiz sınırlı kişilerden oluşan kadro ile siyaset kurumunun etkili olamayacağı görülmektedir. Yeni ve genç kadrolarda da hevessizlik var. Üstelik bilgi birikimleri, deneyimleri de sınırlı olduğundan yaşanan sorunlara çözüm bulmada yetersiz kalıyorlar.
Ülkede her alanda çöküş emareleri görülüyor. Sürekli çetelerin varlığının haberlerle gündeme gelmesi, önemli devlet kurumlarındaki sorumluların olmadık işlere karışması –insan kaçakçılığı, uyuşturucu trafiğinde yer alma, kara para aklama vb.- artık şaşırmayan haberler olarak karşımıza çıkıyor.
Eski kurumların yerine getirilen yenileri sorunlara yeterince çözüm üretilemiyor. Yeni bir paradigmaya ihtiyaç var. Bu paradigma farklı toplumsal kesimlerin uzun yıllardır dile getirdiği sorunlara da yanıt verecek düzeyde olmalı. Türkiye 1990’lardaki gibi çözümsüzlüğün arttığı bir konuma doğru sürükleniyor. Bu durum hiç birimizin istemediği kargaşa ortamına yol açabilir. Dolayısıyla siyaset kurumu gündelik polemikler dışında dünyanın geçirdiği değişim sürecini, belirsizlikleri hatta öngörülemezlikleri dikkate alarak sorunun çözümü için çaba gösterilmeli. Bunun ilk adımı halkın beklenti ve taleplerini dikkate almaktan geçiyor. Siyaset kurumunun dayandığı sınıfsal ilişkiler ağı buna ne kadar olanak verebilir? Bu büyük bir soru.
Kemal ASLAN/Gazeteci-Yazar