“TOP İŞİNDE GEVŞEĞİZ !”
Türk A milli takımı, 24 Nisan 1968’de Chorzow kentindeki Silezya stadyumunda, Polonya A milli takımıyla bir hazırlık maçı yapmıştı.
Maçı 8-0 kaybettik. İ
O yıllarda tv’lerdeki futbol naklen yayınları, hatta televizyonun kendisi ve tabii ki spor programları yorumcuları henüz hayatımıza girmemişti.
Hazırlık maçı olduğundan, maç radyo’dan da naklen yayınlanmamıştı.
Gazeteler de sonucu ancak bir gün sonra verebilmişlerdi.
Bu yüzden 8-0’lık Polonya yenilgisi, o zaman şimdiye göre çok daha zayıf olan spor kamuoyunda çok fazla yankı yapmamıştı.
En azından, yankıları, 1980’lerdeki 8-0’lık İngiltere yenilgileri kadar “yıkıcı” olmamıştı!
Bu mağlubiyet alındıktan sonra, bir gazeteci, zamanın başbakanı Süleyman Demirel’e, bu sonuç hakkında ne düşündüğünü sorar.
Gazetecilerin sorularına “özgün “ yanıtlar vermesiyle tanınan Demirel’in üç kelimelik yanıtı kısa, öz ve çarpıcıdır.
Başbakan, kafasını geriye atıp sağa sola gerdan kırdıktan sonra hafifçe gülümseyerek şöyle der:
“Top işinde gevşeğiz!”
* * *
Şimdi aradan 56 yıl geçti.
Artık “top işinde” eskisi gibi gevşek sayılmayız!
Eski zamanların az gol yiyip yenilince “şerefli mağlubiyet” dediğimiz günleri geride kaldı.
Örneğin, EURO 2024 Avrupa futbol şampiyonasında bizi zorlayan rakiplerimizi eleyerek çeyrek finale kadar yükseldik.
Hatta, uzun süre önde götürdüğümüz çeyrek final maçında da, kimilerine göre kenar yönetiminin hataları yüzünden sona doğru iki gol yediğimiz Hollanda’ya elendik.
Futbolcularımız eski “şerefli mağlubiyetler” yıllarına göre fiziksel ve mental olarak çok daha iyi durumda.
Lakin, bu kez her şey -aslında olması gerektiği gibi- maçta kaç gol yediğimiz, hangi futbolcunun ne kadar iyi oynayıp oynamadığıyla ilgili değil.
Futbolda dönen büyük paralar, yakında yapılacak TFF seçimleri nedeniyle seçimi kazanmaya yönelik davranışlar, Almanya’daki şampiyonaya federasyon parasıyla aralarında gazetecilerin de olduğu yüzlerce konuk götürülmesi futbol gündemimizi uzun süre meşgul etti.
Üstüne üstlük, tam da maçlar oynanırken, bir de işe iç siyaset bulaştı.
Çeyrek finale ulaşmamızı sağlayan oyuncunun “gol sevinci” olarak elleriyle yaptığı kurt işareti ve bu yüzden UEFA’dan ceza alması büyük tartışmalar yarattı.
Türkiye’de de her konuda olduğu gibi, bu konuda da kutuplaşma yaşadık!
Kamuoyumuz, kurt işaretini siyasal sembol kabul edenlerle Türklüğün sembolü kabul edenler olarak ikiye bölündü.
Sonuçta bu tartışmaların kazananı olmadı.
Zira, bu tür tartışmalar ya siyasal bir inancın ya da koşullanmaların ön yargılarıyla yapıldığı için sonuç almak mümkün değildir.
Tartışma bitiğinde herkes başlandığı noktadadır.
Neyse, maç o futbolcu olmadan oynandı ve aslında kazanabilecek durumdayken yenildik ve elendik.
Sonuçta, çoğu kişiye göre gelinen nokta itibarıyla başarılı da olduk.
Yaptığı gol sevinci tartışma yaratan futbolcunun, bunu ilerde “siyasi ikbal malzemesi” yapma niyeti olup olmadığını da zaman gösterecek !
* * *
Aslında geçmişe bakıldığında, futbolun getirdiği şöhretten yararlanıp siyasal ikbal sağlayan “milli futbolcularımız” olmadı değil.
Ancak, 2002’de dünya kupasında, 2008’de de Avrupa şampiyonasında turnuvaların flaş takımı olup yarı finallere kadar gittiğimizde bu boyutta tartışmalar olmamıştı.
Zira, hiçbir galibiyette gol atan oyuncular siyasal sembol olarak nitelenen hareketler yapmamışlar, bu yüzden ceza almamışlardı.
Siyasal bağlantılar el altından yürütülmüş, ikbal sağlama işleri de daha sonra ortaya çıkmıştı!
(O zamanın tartışmaları galibiyet primi olarak cip falan isteyen kimi oyuncuların skandalları üzerinde yoğunlaşıyordu.)
Gerçi o dönemlerde de “siyasetle ilgilenen” futbolcular yok değildi.
Nitekim, bunlardan bir-ikisi milletvekili olmuş, milletvekili olan biri terör örgütü FETÖ ile önceden de bilinen bağlantısı yüzünden ülkeden kaçmak zorunda kalmıştı.
O “milli” oyunculardan yurt dışına kaçan başkası da olmuş, yanılmıyorsam bir-ikisi de sorgulanmıştı.
Yani, bugün o takımların asları olup ülkeye gelemeyen oyuncular var. Hatta isimleri bile anılmıyor.
Bu durumlara bakıldığında, yani Polonya’ya 8-0 yenildiğimiz o günlerle bu günler karşılaştırıldığında çok net bir manzara görüyoruz.
Türkiye’de eskiden “sporun ne kadar temiz olduğu” ve o dönemlerin ne kadar “nahif ” yaşandığı .
O dönemlerde, bugün olduğu gibi bir sürü saha ve spor dışı kirlilik tartışma konusu bile yapılmazdı.
Bugün, kimi futbolcuların torpille oynatıldığı bile konuşuluyor.
Ulusal takımın ufacık başarılarına bile ülkenin en azından bir bölümünün sevinmesine engel olan bir spor medyası var.
Hatta bu bir çok yönden sabıkalı spor medyasının bazı oyuncuları manipüle edip etmediği sorusu bile akla geliyor doğrusu.
İnsan, Demirel’in dediği “top işinde gevşek” olunan günlerin saflığını, temizliğini özlüyor.
Coşkun KARTAL/Gazeteci
Coşkun KARTAL/kentekrani
Youtube Abone Olmak İçin Tıklayınız
www.kentekrani.com 14 Temmuz 2024