YEREL SEÇİMLER ÜZERİNE GENEL DEĞERLENDİRME
Yerel seçimler tamamlansa da bu satırları yazarken resmi sonuçlar henüz açıklanmadı. Ancak kesin olan şu 18 seçimdir üstünlüğünü koruyan Ak Parti kurulduğundan bu yana ilk defa ikinci parti konumuna düştü. Bu durum, ülkede siyasal iklimin de değişmesinin ilk adımı olarak yorumlanabilir. Üstelik siyasal coğrafyada CHP’nin ağırlığı görünür oldu.
2019’da yüzde 84,70 olan katılım oranı bu seçimde yüzde 78,38 oldu. Yani bir önceki seçime oranla katılım oranı yüzde 6,32 oranında daha düşük. Bunu Yerel Seçimler ve Olasılıklar adlı yazımda öngörmüştüm. Katılım oranının düşük olmasında CHP’ye küskün olanların yanı sıra Ak Parti’ye oy vermek istemeyenler de rol oynadı. Araştırmacılar, hangi kesimin neden sandık başına gitmediğini ortaya koyacaklar ve siyasi partiler de bu durumdan gerekli dersi çıkaracaktır.
2019 yerel seçimleriyle kıyaslandığında Ak Parti’nin yüzde 44,1 olan oyu yüzde 32,84’e düştü. Yani Ak Parti yüzde 11,26 oranında oy kaybetti. Bu seçimin açık ara galibi olan CHP yüzde 29,10 olan oylarını yüzde 37,74’e çıkardı. Yani CHP oylarında yüzde 8,64 artırdı. Bu benim de öngöremediğim yazdığımın dışında bir sonuç oldu. Seçimin büyük ölçüde kaybedeni İYİ PARTİ oldu. 2019 yılında bu partinin yüzde 9,5 olan oyları 5,73 oranında düşerek 3,77’ye geriledi. Bu bizim de öngördüğümüz, saptadığımız bir olguydu. Meral Akşener’in seçim sürecindeki tavrının, açıklamalarının bu süreci yaratacağını yazmıştık. Artık İYİ PARTİ’de yeni genel başkan arayışı gündeme gelecektir.
Bu seçimde hızla yükselen parti Yeniden Refah Partisi’dir. 2019 seçimlerine katılmayan YRP bu seçimlerde 6,19 oranında oy aldı. Ak Parti’nin kaybettiği oyların bir bölümünün bu partiye yöneldiği söylenebilir.
Seküler Kürt siyasal hareketinin temsilcisi olan parti (HDP şimdiki adıyla DEM) 2019 seçimlerinde yüzde 4,2 olan oyunu 5,68 yükselmiştir. Yani 1,48 oranında artırmıştır.
Bu veriler, CHP’ye giden oylar arasında sadece seküler kesimlerin değil; muhafazakâr kesimlerin de olduğunu göstermektedir. Zafer Partisi’nden de oy almıştır CHP.
CHP’nin oylarının artması sadece CHP Genel Başkanlığına Özgür Özel ile yeni bir kadronun gelmesine bağlanamaz. Bu seçimde Özgür Özel ile birlikte CHP’de yaratılan değişimin kitlelerde kabul gördüğü abartılı bir yaklaşımdır. Çünkü CHP bu seçimde programında ve vaatlerinde köklü değişiklik önerecek bir yaklaşım ortaya koymamıştır. Kılıçdaroğlu’nun 28 Mayıs sonrası yap(a)madığı özeleştiri bu partiye yönelik küskünlerin artışına yol açmıştı. Liderlik değişiminin bu küskünlüğü ortadan kaldırdığı söylenmese de kurultay sürecinde yaşananlar da bu partiye oy veren Alevilerde kırgınlık yaratmıştı. Görünen o ki o kesimde de akıl egemen olmuş. Küskünlerin oranı oldukça düşük kalmış.
Geçen yazımızda kutuplaşmış ortamda seçmenin sandıkta iradesini kendisine yakın, kazanabilecek adayı destekleyeceğine işaret etmiştik. Bu seçimde partiler arası iş birliği yapılmasa da seçmen kendisine yakın kazanabilecek adaya oy verdi. Türkiye’de siyasal iklim ve siyasal coğrafyanın değişmesi de seçmenin sağduyulu davranışıyla gerçekleşti. Kazanamayacak partisinin adayı yerine otoriter rejimin devamı olmayan özgürlük alanı yaratabilecek adaylara yöneldi. Bu Türkiye’de son 22 yıldır yaşanan “öğrenilmiş çaresizliğin” geride bırakılması anlamına geliyor. Soldan da sağdan da dünyanın ve ülkenin gerçeklerini dikkate alan bir anlayış egemen oldu. 1970’lerden bu yana özellikle sol partiler arasında sağlanamayan ittifak anlayışı seçmen üzerinden gerçekleşti. Burada vurgulanması gereken şudur: CHP’nin yükselişinde onun programı ve vaatlerinden çok Ak Parti’nin uygulamalarına tepki duyanların etkisi bulunmaktadır. Yani oyların artmasında tepki oylarının payı yüksektir. CHP Genel Başkanı Özgür Özel de seçimleri değerlendirirken bunun bilincinde olduğunu ortaya koymuştur.
Yazımda Ak Parti’nin mental yorgunluk yaşadığına işaret etmiştim. Üstelik 2012’lere kadar yaptığı reformlarda ülkede 2002’den sonra başka bir hava estiren Ak Parti’de eskisi gibi güçlü kadrolar da yok. Bu parti, uzun yıllardır iktidar olmanın hareketsizliğini yaşıyor. Topluma yeni öneriler sunamıyor. Üstelik bunu gerçekleştirecek kaynaklar da ilk on yıldaki gibi yok.
Bu seçimlere ağırlığını emekliler koymuştur. Onları dikkate almayan siyasi iktidar büyük güç kaybına uğramıştır. En düşük emekli maaşı 10 bin liradır. Açlık sınırı TÜRK-İŞ’in Şubat ayında açıkladığı verilere göre dört kişilik aile için 16 bin 257 lira; yoksulluk sınırı ise 52 bin 955 liradır. TÜİK verilerine göre Şubat ayında TÜFE yüzde 67’dir.
2003 yılında emeklilerin maaşının asgari ücrete oranı 1,47 iken bu oran günümüzde 0,66’ya düşmüştür. Yani 2,2 oranında düşmüştür. Bu derin bir görece yoksullaşma anlamına gelmektedir. Fiyat artışları dikkate alındığında emeklilerin eskisi kadar temel ihtiyaçlarını bile karşılayamadığını göstermektedir. Nüfusa oranları 2009’da 12,6 olan emeklilerin oranı 2022 yılında 16,3’e yükseldi. Oranlarının artmasına rağmen emeklilerin milli gelirden aldıkları pay her sene düştü. 2009’da bu oran 6,82 iken günümüzde bu oran 4,46 oldu. Emeklilerin milli gelirden aldıkları pay neredeyse yüzde 50 oranında azaldı. Türkiye’deki 4 seçmenden birinin emekli olduğu dikkate alınırsa bu seçimde onların neden belirleyici olduğu ortaya çıkar.
Seçime yönelik analizler yapan bir televizyon kanalında daha önce spikerlik de yapan bir kadın yorumcu “seçimde ekonomi değil siyaset etkili oldu, siyaset ekonomiyi belirler” biçiminde genel argüman sundu ama dayanağı yoktu. Üstelik seçim sonuçlarını yorumlarken Türkiye haritasına bakıp “tarikatların gücü olmadığı ortaya çıktı” dedi. Ak Parti ve Yeniden Refah Partisi’nin oylarının toplamının yüzde 41,7 olduğunu unutarak. Bu siyasal yorumcuların ne kadar sığ ve matematik bilmediğini ortaya koydu. Üstelik aynı kanalda yer alan uzun yıllar farklı gazete ve televizyonlarda Ankara temsilciliği yapan biri de –ki dış politikaya yönelik saptamaları dikkate değerdir- borsa konusunda kendine gelen e -mali okudu: “Piyasa, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamaları bekliyor.” Bu yanıta o kanalın sunucusu tepki gösterdi: “Çalışanların gelirleri dörtte üç azaldı. Seçmenin iradesi yok mu sayılacak? Patronlar da seçmen.” dedi. Liberal solcu gazeteci büyük patronların sesi mi olmak istiyordu? Seçimlerde analizlerin sadece gazetecilerle yapılması yeterli değil. Çok izlenen TV kanalının düştüğü yanılgı da bu. Ancak seçimlere ilişki doğru saptamayı ekonomist ve o kanalın yorumcusu yaptı. O, TÜİK tarafından yapılan güven endeksi ile seçimler arasındaki bağlantıyı kurdu: “Ak Parti’nin oylarının azaldığı üç seçimde de güven endeksi 90 puanın altında olmuştu. 2023 seçimlerinde güven endeksi 91’di” dedi. Buna rağmen ekonomi-politik bilmeyen analizci, “Kılıçdaroğlu yerine başka biri aday olsaydı seçim kazanılırdı.” dedi. Üstelik bu saptamasını dün yapılan yerel seçimlerin sonucuna dayanarak yaptı. Diyalektik mantıktan uzak bu yaklaşımlar başka analizlerce de kullanılacak belki de. O dönemin toplumsal ve tarihsel koşulları ile şimdiki koşulların aynı olduğunu söylemek neyin değiştiğini fark etmeyen idealist düşünce taraftarlarının sıklıkla başvurduğu yanılgıdır. Bir yılda enflasyon, ücretler, fiyatlar, döviz nereye geldi? Buna dikkat etmeden yapılan analizler televizyonda da olsa “kahve sohbetleri”ni geçemez.
Seçimleri anlamak açısından bir başka ekonomik veri de Gini katsayısıdır. Gelir dağılımındaki bozulmayı ifade eden bu katsayı oy değişimini anlamada önemlidir. Bu katsayı, sıfıra yaklaştıkça gelirde eşitlik olduğunu bire yaklaştıkça gelir dağılımının adaletsiz olduğunu gösterir. Gini katsayısı bir önceki yıla oranla yüzde 0,018 artmış. Yani 2022 yılında 0,415 iken 0,433’e yükselmiş. Kısaca gelir dağılımında eşitsizlik artmış. Yani demem o ki ekonomide yaşananlar bu yerel seçimde belirleyici oldu. Bu seçimin çok farklı analizleri yapılacaktır. Ben sadece giriş yaptım.
Kemal ASLAN/Gazeteci-Yazar