Coşkun KARTAL;
“BİR DE ÖĞRETMEN ÇOCUĞU OLACAKSIN!”
Ben öğretmen çocuğuyum.
Hem annem, hem babam Çifteler köy enstitüsü mezunu öğretmenlerdi.
Okuma yazma bilmeme oranı yüzde 95’lere varan, yüzyıllarca dünyadaki toplumsal, teknolojik ilerlemeleri ıska geçmiş –geçirtilmiş- bir toplumun Cumhuriyet dönemindeki aydınlanma çabalarının yoksul köy kökenli neferleriydi.
Doğrusunu isterseniz, onların kutladığı öğretmenler günü bugün kutlanandan farklıydı.
1960’lı yıllarda üyesi oldukları Türkiye Öğretmenler Sendikası TÖS, 1970’lerde Türkiye Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği TÖB DER her 17 Nisan’da yani 1940’ta Köy Enstitüleri Kuruluş yasasının çıktığı tarihte kutlama geceleri düzenlerlerdi.
O gecelere ailece katılır, köylerinden “kavruk köy çocukları” olarak çıkıp öğretmen olduktan sonra tekrar köylerine dönerek sonreki kuşak kavruk köy çocuklarına aydınlanma ve bilimin ışığını saçan öğretmenlerin büyük coşkuyla söyledikleri köy enstitüleri ya da ziraat marşına katılırdık:
“Sürer eker biçeriz güvenip ötesine,
Milletin her kazancı milletin kesesine,
Toplandık baş çiftçinin Atatürk’ün sesine,
Toprakla savaş için, ziraat cephesine.
Biz ulusal varlığın temeliyiz köküyüz
Biz yurdun öz sahibi efendisi köylüyüz.”
TÖS olsun, TÖB DER olsun, yüz binleri bulan üyelerinin köken, bilinç düzeyi ve yapıları gereği “solcu” kuruluşlardı.
Hem üyelerinin haklarını, hem toplumun bütün yoksul, geri bıraktırılmış kesimlerinin çıkarlarını, tam antiemperyalist, ilerici, aydınlanmacı bir anlayışla savunurlar, böylece büyük yazar İlhan Selçuk’un deyişiyle “komprador burjuvazinin” tepkisini çekerlerdi.
Sonra 1971’de 12 Mart muhtırası ile silahlı kuvvetler “bir nevi” yönetime el koydu.
Sıkıyönetimler ilan edildi. Gençler öldürüldü
Soğuk savaşın o azgın döneminde, sıkıyönetimler eliyle ülkenin antiemperyalizmi, ilericiliği, aydınlanmacılığı, solculuğu benimsemiş tüm örgütlerinin ve “solcu” belledikleri herkesin üzerine geri kalmışlığı sürdürmek amacıyla “büyük bir iştiha” ile saldırdılar.
Sendikacılar, işçiler, dernek yöneticileri, ülkenin yüz akı yeri doldurulamayacak öğretim üyeleri, halka gerçekleri ulaştırmaya çalışan gazeteciler, öğrenciler, gençler zindanlara atıldı, işkenceler gördü, asıldı, öldürüldü.
Bu arada TÖS’de kapatıldı.
Yerine TÖB DER kuruldu. İki yüz bine yaklaşan üye sayısıyla hak mücadelesine devam etti.
Ve 12 Eylül 1980’de silahlı kuvvetler yönetime kendi deyişleriyle “bütünüyle” el koydu.
Hem de ne el koyma!
On yıl önceki 12 mart muhtırası dönemini bile “aratacak” her şeyi yaptılar.
Kapatılmadık siyasi parti, sendika konfederasyonu. dernek, kuruluş bırakmadılar.
12 Mart “üç fidan”ı asmıştı, bunlar “devlet eliyle” tam 50 genci asarak canlarına kıydılar.
Bir de her idamdan sonra “bir soldan bir sağdan” deyip ne kadar “adaletli” olduklarını gösteriyorlardı!
İşkenceler, baskılar, zulümler o günlerin simgesi haline gelmiş, Amerikalıların “bizim çocuklar” diye adlandırdıkları askeri yöneticiler, adeta “hayırlı evlatlar” olduklarını kanıtlamıştı!
Bu arada askeri yönetim on yıl önceki seleflerinin TÖS’e yaptıklarını daha ağırıyla yinelemekte beis görmedi ve TÖB DER’i de kapattı,
TÖB DER üyesi öğretmenler, bedel ödemeye devam ettiler. Hapislere atıldılar, işkenceler gördüler, bazıları hayatlarını kaybetti,
12 Mart’ın beceremediğini 12 Eylül becerdi ve yaptıkları ve halka da “onaylattıkları” yeni anayasa ile yeni bir düzen kurdular.
Bu arada yaptıkları her olumsuz icraatta antiemperyalist Atatürk’ün adını kullanan askeri yöneticiler, sendikalarını, derneklerini yok ettikleri, hapislerde süründürüp işkencelerden geçirdikleri, sürgünlere yolladıkları öğretmenlere de bir “kıyak” çekmeyi unutmadı.
Bizzat Kenan Evren’in talimatıyla 24 Kasım günü “öğretmenler günü” ilan edildi.
Bu “gün” sonradan o kadar benimsendi ki, kimin ilan ettiği, o zamanlar öğretmenlere çektirdikleri, tüm yaptıkları unutuldu, yeni kuşaklar çoğu kimin çıkardığını bilmeden bu günü benimsediler.
Öğretmenler günü bir “bayram” gününe dönüştürüldü adeta.
Devleti yönetenler, muhalefet liderleri her 24 kasımda mesajlar yayınladılar, Öğretmenler, biraz da görev yaptıkları okul velilerinin statüsüne ve olanaklarına göre armağanlar alır oldular. Çocuklar öğretmenleri için tüm masumiyetleriyle şiirler okudular. Kimi mütevazı, kimi şatafatlı törenler yapıldı.
Belki de böylesi daha iyi oldu. Öğretmenlerin sıkıntıları , çektikleri, eğitim sistemlerinin yetersizliği de öğretmen örgütlerince dile getiriler oldu.
Ters bir noktadan başlamış olsa da “öğretmenler günü” artık yalnıza öğretmenlerimiz için kutlanıyor.
Belki de birkaç şey eksik bırakılıyor.
Bu ülkeye köy öğretmenliğini getirerek döneminde yüzde 95’lere varan okuma yazma bilmeme oranının neredeyse ortadan kalkma durumuna gelmesini sağlayan “ilk mimarları” ve kara cahil köylere aydınlık taşıyan köy enstitülü öğretmenleri saygıyla anmak.
1960’larda, 1970’lerde yalnızca öğretmenlerin hakları için değil, eğitim-öğretim sistemlerinin en yararlı, en iyi duruma getirilmesi için bedel ödeyerek mücadele veren TÖS ve TÖB DER gibi öğretmen örgütlerinin tüm yönetici ve üyelerini de saygı ile anımsamak.
***
Çocukluğumda öğretmen olmak toplumsal bir statü gibiydi.
Öğretmenlere ülkeyi ileri götürmek için alınteri ve emek sarfeden dürüst, ilkeli, namuslu kişiler olarak bakılır, herkes saygı gösterirdi.
Aslında bu anlayışın izlerini bugün de görmek mümkün olabilirdi ama hem yaşam koşulları, hem eğitim sistemlerindeki yetersizlik ve aksaklıklar, hem teknolojik gelişmelerin çocuklar-gençler için yozlaşma tehlikelerini birlikte getirmesi ne yazık ki en çok öğretmenlere, onların statüsüne, saygınlığına zarar veriyor.
Oysa bizim çocukluğumuzda sadece öğretmen olmak değil, öğretmen çocuğu olmak bile insana olumlu yönde ek sorumluluklar yüklerdi.
Örneğin, yaramazlığın dozunu biraz kaçırırsanız, “bir de öğretmen çocuğu olacaksın” gibi kınamalarla karşılaşabilirdiniz.
Ya da okuldaki derslerinizde, toplum içindeki davranışlarınızda daha başarılı olmanız, başka çocuklara olumlu örnek teşkil etmeniz beklenirdi.
Bilmiyorum, bu beklentilere uygun davranabildik mi?
Lakin, artık hayatta olmayan öğretmen anne ve babamın öğretmen saygınlığının onurunu 70’i aşan yaşımda bile hala yüreğimde taşıyorum.
Onların layık görüldüğü saygınlığın, bu günün tüm öğretmenlerine de kısmet olmasını diliyorum.
Coşkun KARTAL/Gazeteci
Coşkun KARTAL/kentekrani
Youtube Abone Olmak İçin Tıklayınız
www.kentekrani.com 24 Kasım 2023