MİLLET İTTİFAKI VE PARADİGMA DEĞİŞİMİ İÇİN TARİHSEL FIRSAT
Millet İttifakı, ilk defa 14 Mayıs 2023 seçimlerinde tarihsel bir momenti yakalamıştır. Bu momentin temel dayanağı sadece otoriter rejim ve Erdoğan karşıtlığı değildir; aynı zamanda siyasi iktidarın değiştirilmesi ve dönüştürülmesi paradigmasıdır. Bu paradigma, farklı toplumsal kesimlerin ekonomik, sosyal ve siyasal alanlara ilişkin taleplerinin asgari ölçüde dikkate alınarak oluşturulmuştur. İlk defa “böyle gitmez, gitmemeli” diyenler somut bir yol haritası ortaya koymuşlardır. Dolayısıyla neye karşı olunduğu dışında neyin istendiği somutlaştırılmıştır. Millet İttifakı ilk defa kapsamlı bir biçimde iktidara geldiğinde yapacaklarının listesini kamuoyuyla paylaşmıştır.
Ekonomik krizin derinleşmesi, siyasal baskıyla faizin düşürülmesine rağmen döviz kurlarının artması, işsizliğin yaygınlaşması, gelir dağılımının bozulması, yeni istihdam alanlarının sınırlı kalması, gıda fiyatlarının önlenemez yükselişi, asgari ücretin temel ihtiyaçları karşılamada yetersizliği, geleceğe yönelik umutsuzluğun artması, vb. toplumsal yapıda eşitsizliği derinleştirmektedir. 6 Şubat’ta meydana gelen ve 11 ili etkileyen depremin yarattığı sorunların çözülememesi de siyasal iktidarın üstesinden gelmekte zorlandığı konular arasındadır.
AK Parti’nin kurulduğu 2002’den bu yana destek sağlayan toplumsal tabanının değişerek daha da muhafazakâr hale gelmesi, siyasal kadrolarında süreç içinde yaşanan kopuş, var olan kadroların ve bu seçime kadar başat aktör olan karizmatik liderin yorgunluğu bu seçimin belirgin bir yanıdır.
Ekonomik krizin sürdüğü ve giderek büyüdüğü son yılda ise Millet İttifakı bileşenleri, ülkenin farklı kesimlerinde halkla iç içe kalarak ve sorunları dile getirerek bir dinamizm kazanmıştır. Bu dinamizm, 6 Şubat Kahramanmaraş depreminde yaşanan sorunlarda da kendini göstermiştir. Özellikle Millet İttifakı’na bağlı yerel yönetimlerin deprem bölgelerinde yaptığı hizmetler, siyasal iktidara bir seçenek olabileceklerini de ortaya koymuştur. Hizmetin süreklilik kazanması, gönüllü kuruluşlarla iş birliğinin genişletilmesi, iktidarın dışındaki kesimlerin de başarılı işler yapabileceğini göstermiştir.
Deprem bölgesinde gönüllü kuruluşların farklı siyasal eğilimlerin çabaları toplumsal kesimlerde de karşılık bulmuştur. Örneğin TKP’nin ve TİP’in kamuoyunda adlarını yaygın biçimde duyurmaları bu süreçte olmuştur.
Bu satırın yazarı Diyarbakır’da göreve başladığı 1980’de Dicle Üniversitesi öğretim üyelerinden Dr. Mahmut Ortakaya’nın odasında “Demokratikleşme için Plan (1978-1982) eseri görmüştü. Eser, kamusal kaynakların nasıl daha etkin ve verimli kullanılacağını, bunun sonuçlarının ne olacağı konusunda kapsamlı bir değerlendirme içeriyordu. Kendisi de Devlet Planlama Teşkilatı’nda çalışan Yalçın Küçük’ün başkanlığında hazırlanan bu plan parlamenter mücadeleyi temel alan sosyalistlerin toplumsal yapıya ilişkin öngörülerini, değişim paradigmalarını ve birikimlerini içeriyordu. TİP’in hazırladığı plan toplumsal kesimlerde karşılık bulmasa da sosyalistlerin bir bölümünün entelektüel birikimini yansıtması açısından önem taşımaktadır.
Millet İttifakının hazırladığı ve küresel hegemonyayı da dikkate alan kapsamlı ve piyasacı anlayış ile kamusal anlayışın iç içe olduğu mutabakat metni de yıllar sonra muhalefetin yapabileceklerinin kamuoyuna sunması, kamuoyunun temel konulara yönelik beklentilerini karşılaması bakımından önemli niteliktedir. Muhalefet ilk defa umut vaat eden bir programla refleksini ortaya koymuştur. Bu metin, siyasal iktidara karşı muhalefet partilerinin “biz de varız” demesidir. Yani yeni bir paradigmanın, iktidara seçenek olduğunun somutlaşmasıdır. CHP’nin ekonomide daha çok sosyal politikalara yönelik son 10 yıldır geliştirdiği projelerin siyasal iktidar tarafından da sınırlı biçimde benimsenmesi muhalefetin ağırlığını hissettirmesindendir.
Örneğin, Millet İttifakı’nın “9 Özel Ekonomi Bölgesi ile 17 adet Tarım ve Hayvancılık Merkezi, Türkiye genelinde 50 adet de üretim üssü” kurmayı hedefleyen projesi Türkiye’nin tarımsal alanda yeniden güçlenmesini, başta otomotiv, savunma sanayii, metal rafinerisi gibi özel alanlarda uzmanlaşmasını öngörmektedir. Özellikle tarımsal alanda yaşanan sorunların çözülmesi, gıda enflasyonunda yaşanan sorunların da azaltılmasına yol açacaktır. Hem bu bölgelerin kalkınması gerçekleşecek hem de bu bölgelerdeki işsizlik azalacak, kentlere göç de kısmen yavaşlayacaktır. Bölgelerdeki ekonomik değişim ve dönüşüm yaratılan kaynakların paylaşımında eşitsizliklerin giderilmesinin dikkate alınması, demokratik bir toplumun inşası açısından da zorunludur.
Millet İttifakı’nın içinde bulunduğumuz seçim sürecinde hazırladığı siyasal reklamlarla da inisiyatifi ilk defa ele almıştır. Millet İttifakı’nın somut projelerle toplumun karşısına çıkması, bunun kaynaklarını nereden bulacağını açıklaması toplumda ortaya çıkan değişim rüzgârını da hızlandırmaktadır. Millet İttifakı’nın siyasal kampanyalarda iktidarın yol açtığı sorunlara, çözümsüzlükleri ortaya koyan olumsuz propagandayı tercih etmemesi; tersine mesajları olumlu bir temele “nasıl bir gelecek istiyoruz” anlayışına dayandırması, kamuoyuna aktarması yerinde bir uygulamadır. İktidarın siyasal reklamlara geç başlaması, sadece yapılanlar üzerinden propagandayı yürütmesi, vaatlere yeterince yer vermemesi de bu alanda bir tür savunmacı konuma geçtiğinin de göstergesidir. Siyasal iktidar, Millet İttifakı karşısında ilk defa propaganda üstünlüğünde geride kalmıştır. Yakalanan tarihsel moment, Millet İttifakı ve onu destekleyen siyasal kesimlere tarihsel bir fırsat sunmaktadır. Muhalefet bileşenleri bu tarihsel fırsatın bilinciyle hareket ederek 14 Mayıs sonrasına hazırlanmaktadır. Bu fırsatın nasıl kullanılacağı konusunda söz seçmenindir.
Kemal ASLAN/Haliç Üniversitesi Öğretim Üyesi