Can Uzunallı: “Dedem…Mustafa Kemal Atatürk’ün huzurunda bir orkestrada saksafon çalıyormuş. Aşıyı ondan aldım diyebilirim.”

0

Can Uzunallı: “Dedem…Mustafa Kemal Atatürk’ün huzurunda bir orkestrada saksafon çalıyormuş. Aşıyı ondan aldım diyebilirim.”

SÖYLEŞİ: Rock- metal müziğin önemli isimlerinden Can Uzunallı ile geri döndüğü Murder King grubunu, tatu fly? ile birlikte seslendirdiği Aşık Veysel Türküsünü, Pandemi sürecinin ve hepimizi yıkıma uğratan depremlerin sanatçılara yaşattığı zorlukları konuştuk. İyi okumalar. 

Solist olarak yer aldığınız Murder King’den 2018 yılında ayrılmışsınız. Geçtiğimiz yıl, grubun 20. yılında da geri dönmüşsünüz. Murder King’in sizdeki yeri nedir diye sorsam, cevabınız ne olur?

🎼 Dâhil olmadan önce, o zamanki grubum ‘Makine’nin albüm sürecindeki kimi görüşme ve istişare süreçleri için İstanbul’da yaşadığım kısa zamanda da Dorock Taksim’deki performanslarını izlemekten oldukça keyif aldığım bir gruptu Murder King. Sonrasında grup, beste sürecine girmişti ve albümü yayınlama hedefindeydi. Mikrofona benim geçmemi istediklerinde ve ilk albüm şarkılarını dinlediğimde mutluluk duydum. 2018’de kimi sebeplerden bu ayrılık oldu ancak hepsi arkadaşım. Grupta değildim belki ama iletişimimiz hiç kesilmedi. Nihayetinde belki de doğru zaman geldi ve geri döndüm. MK, belli bir tavrı olan ve içinde hiç olmamış olsaydım, kıskanarak dinleyeceğim bir müzik anlayışına sahip. İklim ne olursa olsun bunu değiştirmeye de niyetimiz yok.

Bir önceki soruyla bağlantılı olarak sorayım; grup üyesi olarak ya da solo şekilde müzik yaşamına devam etmek arasında nasıl bir fark var?

🎼 Şu anki popüler tabirle tanımlamak istedim. Grup müziği, grubu oluşturan herkesin oturduğu ortak bir masa.  Bu oluşumda herhangi bir melodi, söz, şarkı yapısı hatta konser performansına dair bir durum, bir kişinin bile içine sinmezse bunun çözümünü aramak, konuyu sağlıklı bir noktaya taşımak çabası var. Solo proje, proje sahibinin düşü gibi. Tematik anlamda çok daha geniş bir perspektifle üretebilmek. Ancak kendi projemde ben, besteleri yapıp aşağı yukarı soundu belirlemeyi ve sonraki süreçlerde ekip olarak bir sonuca ulaşmayı tercih ediyorum. Yani bir anlamda, aslında Can Uzunallı da bir grup.

Ve tabii geçmişte Ayşe Saran, günümüzde ise Pislick Kedi ve tatu fly? gibi isimlerle ortak çalışmalarınız da olmuş. Birebir bağlı olunmayan bir müzik oluşumunda da yer almanız, dinleyici açısından farklı müzikal tatlar veriyor; sizin de müzisyen dostlarınızla bu projeleri gerçekleştirirken benzer bir gelişim ve etkileşim içinde olduğunuzu düşünüyorum. Katılır mısınız?

🎼 Bahsettiğiniz tüm çalışmalar, farklı dokuları da içeren ve biraz “âşık atışması” gibi herkesin kendi tavrını yansıttığı ama ortak bir tavra doğru bütünleşen şarkılar çıkardı. Bu isimler yeteneklerine, müzisyenliklerine ve kompozisyonlarına çok güvendiğim isimler ve sağ olsunlar ki birlikte bir şeyler ürettik. Bu noktada “Ütopya Project”e de parantez açmak isterim. Orada yaşadığım deneyim ve birliktelik de çok önemliydi benim için. Bundan sonra da içime sinecek ortak çalışmaları yapmak istiyorum. Günü geldiğinde geriye bakıp dinlemek güzel bir şey olacak. Sonuçta yayınlanan her şey, yayınlandıktan sonra güzel bir hatıra.

Can Uzunallı kendini nasıl anlatır? Müziğe başlamasını, örnek aldığı grup ya da isimleri; hayallerini ve gerçeklerini…

🎼Müzik hep etrafımdaydı. Biraz “içine doğdum” gibi oldu. Kendime dair hatırladığım ilk zamanlarda dedem, piyanosunun başındaydı. Mesleği müzisyenlik değildi ama zamanında Mustafa Kemal Atatürk’ün huzurunda da bir orkestrada saksafon çalıyormuş. Aşıyı ondan aldım diyebilirim. Babamın da annemin de müziğe dair çok girişimi olmuş. Özellikle annemin. Hoş, ülkenin getirdiği kaygılardan, başka bir meslek seçmemi istediler ancak zehri almışım bir kere. Sonuçta DEÜ GSF mezunu ve bir müzisyen olmayı seçtim. Desteklerini de asla yadırgayamam. Bana piyano eğitiminde ve müzik eğitimi üzerine bir okul okumak istememde, başta karşı dursalar da hep destek verdiler. Etkilendiğim isimler için örnek vermeyi tercih etmesem de o dönemdeki kaliteli pop müzik, klasik müzik, kimi TSM ve Türk halk müziği ve tabii ki Queen, Metallica, Chuck Schuldiner sayabileceklerim arasında. Elbet şu an unuttuğum isimler vardır. Hayallerde de iyi şarkı yapmak, iyi icra etmek ve sonrasında bu sayede var olabilmek vardı. Zamanla bunun böyle olmadığıyla yüzleşmek ve müzisyenliğin bir meslek olarak kabul görmemesi gibi şeylere maruz kaldım. Tasvip edilmeyen bir yaşam biçimi gibi, cüzzamlı gibi. Müzisyene karşı oldukça acımasız bir yerde yaşıyoruz. Oysaki yapabileceğimiz, müzikle oluşturabileceğimiz çok şey var. Ancak her ne olursa olsun, ben artık buyum.

“Aşık Veysel’in eserini yorumlamak, duygusunu verebilmek, bunları düşünmek bile büyük heyecandı”

Rock – metal müziğin önemli isimlerinden birisiniz. Önceki sorularımda da ismi geçti ama; biraz daha özelinde sormak istiyorum: tatu fly? ile birlikte Âşık Veysel Şatıroğlu’nun aramızdan ayrılışının 50. yılı anısına “Uzun İnce Bir Yoldayım” adlı eseri farklı bir yorum katarak müzikseverlere sundunuz.  Böyle bir çalışmada yer alarak, ünlü halk ozanının eserini seslendirmek sizin için nasıl bir duyguydu?

🎼Solist olarak çok kolay ancak eserin önemi ve öncesinde birçok kaliteli yorumun olması sebebiyle çok zordu. Mehmet Fırıl (tatu fly?) bu eseri benimle yorumlamak istediğini söyleyince tanımlayamayacağım bir heyecan yaşadım. Çünkü Âşık Veysel, yazdıklarında ilk anlaşılandan çok daha derin şeyler yazmış bir üstat. Yorumlamak, duygusunu verebilmek, bunları düşünmek bile büyük heyecandı. Eseri yorumlarken hem Mehmet hem de ben, eserin mazmununu değiştirmemek için görseline kadar titiz bir çalışma sergiledik. Vokal kayıtlarında sanki ekipten biri gibi kendini verip tüm özverisiyle çalışan Kerem İnci’ye de çok teşekkürler. Bu yorumu, “aynı eserin bilmem kaçıncı yorumu” ve “gereksiz” diye düşünen eleştirilerle de karşılaştık. Biz, düşlediğimizi yaptık. Toplum artık tüketim üzerine ve eski olan, kimi yerde unutulmuş oluyor. Beni ve tatu fly?’ı dinleyen takipçilere kendimizce bir seçenek sunduk ve eseri olabildiğince özümseyerek bunu yapmaya çalıştık.

2023’e hızlı bir giriş yaptınız. Ama hemen üzerine milletçe çok sarsıldığımız bir deprem felaketi yaşadık; hiçbir şeyin hiçbirimiz için eskisi gibi olamayacağı günlerden geçiyoruz. Ve müzik dünyası bu acılara yine her zaman olduğu gibi mesleki imkânsızlıklarını da eklemeyi ihmal etmedi. Bu konuda yorumlarınızı rica edebilir miyim?

🎼Yarın neye uyanacağımızı bilen kısımdan değiliz. Ki onların bile tahayyül edemediği bir şey yaşandı. O bölgede senin, benim, herkesin bir tanıdığı elbet vardı ve ne denli yalnız bırakıldıklarını yaşamak da biz uzaktakiler için lanet gibiydi. Siyasette bir şey oluyor, eskisi gibi olamayacağımız günlere geçiyoruz. Pandemi oluyor, aynı. Önü alınmamış bir felaket oluyor, aynı. Tesadüfen yaşadığımızı düşündüğümüz bir sürü güne uyanıyoruz. Bu ve benzeri şeyler olduğunda da müzik, set çekilen ilk şeylerden oluyor. Sizce müzisyenler, oyuncular vb. sanat kollarında olanlar hiçbir şey hissetmiyor mu? “Çok üzgünüz, 500K bağışlıyoruz” diyecek bir gücümüz yok, olsa da bu şovu yapmayacağımızdan emin olabilirsiniz. Tabii ki bunlar şahsi düşüncelerim ancak çoğul konuşmayı tercih ediyorum çünkü aynı fikirde olan, çeşitli sanat dallarından birçok arkadaşım var. Bizler, mesleğimizi kolay olmayan koşullarda icra etmeye çalışıyoruz ve şu son zamanlarda fiyatlar sürekli artıyor. Ulaşım, mekândaki birim satışları en temel şeyler. Konu hep tek bir yere çıkıyor aslında. Dahasını söylemem fazla olabilir ki bu siyasal bir çekinceden değil, bu kadar zor şartlarda iş yapmaya ve bizlere kapılarını açan, işlerimize yardımcı olmaya çalışan emekçileri zor duruma düşürmemek için. Zor yaşıyoruz, zor geçiniyoruz ancak böyle durumlarda şovu seçenler ve “tombalak tavşan” benzeri rumuzlu sosyal medya kullanıcıları için günah keçisi oluyoruz. Sevin veya sevmeyin, kabul edin ya da etmeyin. Bertolt Brecht’in dediği gibi: “karanlık zamanları anlatan şarkı da söylenecek.”

Hoşgörünüze sığınarak, röportajlarımın klasik sorusunu size de sormak istiyorum. Elinizde sihirli bir değnek olsaydı ne yapmak isterdiniz?

🎼Güzel soru. Sanırım sihirli bir değneğim olsa mantığım, onu yok etmemi söylerdi. Kimsede öyle bir güç olmamalı. Ama bu soru bir fantazya sonuçta. Herkesin mutlu ve huzurlu olduğu bir düzeni sağlamak isterdim. Ancak bu hem büyük bir bilinmezlik hem de çok bencilce bir şey. O yüzden o sihirli değneği yok etmek en doğrusu. Belki de Thanos haklıydı. 🙂