FELAKETİ UNUTMAMAK İÇİN HAFIZA MEKANLARI, BELLEK MÜZESİ KURULMALI
6 Şubat 2023 saat 04.17’de meydana gelen depremle birlikte yaşantımız değişti. Artık hiç kimse eski durumunda değil. Varlığın sürekli bir oluş halinde olduğu felsefenin doğuşundan bu yana biliniyor. Oluş halimiz insanlarla etkileşim halinde gerçekleşiyor. Felaket, kriz anlarında sosyal bir varlık olarak etkileşim ve iletişim halinde olduğumuz insanları da düşünüyoruz. Tanımadığımız, yüzlerini görmediğimiz, aynı gökyüzüne bakıp aynı topraklarda yaşadığını bildiğimiz, etkileşimimiz olmayan insanları da.
Ne olduğunu, oralarda yaşayan insanların ne yaptığını, bizim ne yapacağımızı ve daha pek çok şeyi merak ettiğimizden geleneksel ve sosyal medyanın mesajlarına sürekli maruz kalıyoruz. Kendi insanlığımızı, yetersizliğimizi, acizliğimizi hissediyoruz. Ya da etkin bir birey olarak harekete geçme arzumuz öne çıkıyor. İnsanlığımızın sınandığı bir dönemden geçiyoruz. Ayağa kalkmak bile zor geliyor bazen. Bu kadar keder yaşamak ağır geliyor. Ama yaşananların unutulmaması, unutturulmaması da kendimize ve insanlığa karşı bir görev.
Unut(tur)mamanın önemli bir yolu, yaşanılanları hep hatırlatacak mekanların oluşturulmasıdır. Bunun için her ilde, ilçede, mahallede, sokakta hafıza mekanları oluşturmalıyız. Yaşadığımız felaketi hatırlamak, bir daha yaşamamak için. Örneğin Kahramanmaraş’ta Ebrar Apartmanının olduğu alan…
Hala canı kadar sevdiklerinin bedenlerine kavuşamayan insanlar var. Eğer yitirdiklerimizin hepsinin çıkarıldığı bina var ise, var olan durumuyla örnek olarak öyle bırakılmalı. Hatay’da Rönesans sitesi, Diyarbakır’da Galeria sitesi, Adıyaman’da Belediye Başkanlığı Binası… Örnekler çoğaltılabilir.
Bu mekanların her birine canların ölüm nedeni, adları, binanın yıkılma nedeni, inşaatta kullanılan malzemeler vb. bilirkişi raporları, müteahhidinin, inşaat mühendisinin, onay veren belediye başkanının, imar kararında rolü olanların adları da yer almalı. Sadece adları değil, onları hatırlatacak varsa geçenlerin duyacağı sesleri, görüntüleri de yer almalı… Farklı renklerde düzenlenmeli ki bu ölümlere yol açanlar da simgesel biçimde hep hatırlansın. Kaybettiğimiz canlar kadar ölümlerine yol açanlar da unutulmasın!
Örneğin bir pano olabilir. Ressamlardan, heykeltraşlardan bu konuda öneri alınabilir. Örneğin Almanya’da soykırımın yaşandığı unutulmasın diye Yahudi’lerin yaşadığı mekanlara (ev, işyeri) sarı metalden kare biçiminde yapılmış yere konulan takılma taşı -stolpersteine- var. Yolda yürürken ayağınızın takılması mümkün. İşte o zaman yere bakıp anlıyorsunuz nedenini. Takılma taşıyla bir anlamda size “burada yürürken dikkat et, daha önce başka insanlar vardı, biz onları incittik, yok ettik, soykırım yaptık” deniliyor.
Berlin’deki soykırım anıtı ise tabutlar biçiminde alt seviyeden yukarı doğru yükseliyor ve bir labirenti andırıyor. O kadar sade ve o kadar çarpıcı ki. Uzaktan baktığınızda işlenen insanlık suçunun herkesin gözleri önünde işlendiğini hatırlatıyor.
Benzer bir örneği, Edirne’den geçip Yunanistan’a giderken yol boyunca trafik kazalarında hurdahaş olmuş otomobillerin sergilenmesinde görmüştüm. “Burada araç sürerken dikkat edin, bakın böyle bir kaza oldu.“ mesajını vermek için o araçları anıt gibi koymuşlar. Amaç, yaşanan olayları maddi ve manevi olarak unut(tur)mamak.
Hafıza mekanları insanların yaşadıkları yerlerin kalıcı hale getirilmesinde önemli bir adım. Depremden etkilenen bölgelerde böyle mekanlar oluşturmak için Türkiye’nin birikimi kullanılmalıdır. Merkezi hükümet, yerel yönetimler ve örgütlü toplumsal kesimler, sanatçılar (ressamlar, heykeltraşlar, şairler, yazarlar), antropologlar başta olmak üzere sosyal bilimciler, mimarlar, inşaat mühendisleri vb. görev almalıdır.
Hafıza mekanları açık olduğu gibi kapalı da olabilir. Kapalı mekanlar müze tarzında düzenlenebilir. O bölgenin tarihsel özelliklerini, geleneklerini, değerlerini, sosyal ilişkilerini, yeme-içme, giyim kültürünü, müziğini, inançlarını, kimliklerini yaşatacak biçimde oluşturulabilir. Böylece kapalı mekanı gezenler o bölgenin kokusunu, seslerin fısıltısını, dostlukları, sevdaları, komşuluk ilişkilerini, farklılıklarla birlikte nasıl yaşanıldığını hissederler. Küreselleşmenin yanı sıra siyasal iktidarın dayattığı tek tipleşmeye karşı çoğulculuk anlayışı kapalı hafıza mekanlarında yeniden filiz verir. Uygarlıkların beşiği Anadolu kavramı bu mekanlarda da yaşar o zaman.
Heykeltraşlar şehrin farklı yerlerinde felaketi hatırlatan anıtlar yapabilir. Bu anıtların uygun bir yerine ölen canların adları yazılabilir. Böylece yaşanılan felaketin ruhsal, toplumsal, ekonomik vb. alanda yol açtığı yıkım somutlaşabilir. Acının her zaman bir yüz edinmesi, kavranılması açısından zorunluluktur.
Haliç Üniversitesi Öğretim Üyesi