Türklerin, Çanakkale Destanı’nın 110. yıl dönümünü kutlamaya hazırlandığı saatlerde; İsrail, Hamas ile kör topal yürütülen ateşkesin sonunu getirdi.
8 Ekim 2023 sonrasındaki süreçte, bu saldırıların en menfur ve insanlık dışı olanlarına bir kez daha tanıklık ediyoruz.
Gazze’ye beklenmedik bir anda yapılan son hava taarruzlarında kadın, çocuk yüzlerce insan hayatını kaybetti.
Geçtiğimiz yılın ortalarından itibaren ABD, Katar ve Mısır arabuluculuğunda sürdürülen ateşkes anlaşması, Donald Trump’ın göreve başlamasının bir gün öncesinde imzalanmıştı.
Lübnan ve Suriye’deki Hizbullah’ın etkisiz hale getirilmesi de, umutları bir nebze olsun yeşertmişti.
Bir kısım Filistinli, tüm acılara rağmen yıkılmış ve harap olan evlerine tekrar kavuşmanın mutluluğunu yaşıyordu.
Ne de olsa aslolan, doğup büyüdükleri kendi toprakları Gazze değil miydi?
Donald Trump’ın yemin töreninde verdiği sözlerin aksine kararlar almaya başlaması, olası bir barıştan tekrar suç, ceza ve savaş ortamına dönüşe neden oldu.
Daha ettiği yeminin mürekkebi kurumadan, o da kendisinden önceki başkanlar gibi ABD derin siyaseti ve Pentagon’un etkisi altına girerek Filistin soykırımına hız verdi.
Şöyle ki:
İsrail Başbakanı, ABD tarihinde eşi görülmemiş şekilde Beyaz Saray’da ağırlandı.
Filistinlilerin komşu ülkelere gönderileceğini beyan etti.
ABD yönetiminde, Gazze Şeridi’nin yeniden inşa edilerek, Orta Doğu Rivierası’na dönüştürüleceğini öngördü.
“Tüm rehineler serbest kalmazsa kıyamet kopacak” ifadesinde bulunarak Hamas’ı tehdit etti.
İsrail’e yönelik soruşturmalar nedeniyle UCM (Uluslararası Ceza Mahkemesi)’ne yaptırım uygulanmasını öngören bir kararname imzaladı.
Geçtiğimiz günlerde hava bombardımanına tabi tuttukları Husiler üzerinden İran ve nükleer programını hedef aldı.
ABD ve İsrail Genelkurmay Başkanları’nın değiştirilmesi ise bu süreçte yaşanan başka bir dikkat çekici gelişmeydi.
Ateşkesi kendisine mal eden ABD Başkanı, bir noktada hem kendisi hem de cesaret verdiği İsrail Başbakanı ile süreci sonlandırdı.
Mısır’ın, Trump’ın Gazze Planı’na alternatif olarak sunduğu 53 milyar dolarlık yeniden inşa planı; Fransa, Almanya, İtalya ve İngiltere tarafından desteklense de, Vaşhington yönetimince kabul görmedi.
Gelişmeler öyle aşamaya getirildi ki, İsrail’e hak etmediği topraklar, Filistinlilere ise etnik temizlik yolu açıldı.
Filistin’in tamamını ele geçirmeye çalışan Siyonist hareket, ardı arkası kesilmeyen hamleleriyle, tam zafere ulaşabilmek için tüm fırsatları pervasızca değerlendiriyor.
Muhtemeldir ki, önümüzdeki günlerde Hamas’ın askeri yapısını dağıtmış olan İsrail hükümeti, işgali altındaki Batı Şeria’yı da ilhak etme yolunda ilerleyecektir.
Önceki dönemlerde hiçbir ABD Başkanı, hiçbir İsrail yönetimine bu kadar açıktan destek vermemişti.
O günlerde, değil Büyük Ortadoğu Projesi yani kısa adıyla BOP’dan, Arap Baharı’ndan da söz etmek mümkün değildi.
Önce Biden, şimdilerde Trump ile İsrail lehine çıta öyle seviyelere yükseltildi ki; Binyamin Netanyahu’yu bu saatten sonra durdurabilmenin tek yolu, sanırım İsrail seçimlerinden yenik çıkması olacaktır.
Aksi taktirde; bölgede Çin ve Rusya Federasyonu’nun askeri gücünün bulunmadığı ve İran’ın risk alamayacağı değerlendirildiğinde, Filistinliler için gelecek hiç de parlak gözükmüyor.
Emperyalistlerden medet umarak Osmanlı Devleti’ne ayaklanıp, Türkleri arkadan vuran Arapların kazandıkları sıfırdı. Kaybettiklerini görünce, şimdilerde ise o bile değil.
Kendilerini himaye edebilecek kabiliyette ne bir devlet ne bir kuruluş ne de insani yardımların ötesine geçemeyen Birleşmiş Milletler ise görünürlerde bile yok.
Arap Coğrafyası ve İslam Dünyası özellikle de İran ve Suudi Arabistan artık gerçekleri görmek, semboller uğruna birbirlerini boğazlamaktan ve ötekileştirmekten vaz geçmek zorundadırlar.
Yoksa sıra bir gün kendilerine gelecektir.
Son sözse; Çılgınlar, aptallara deva olamaz.
İsmet HERGÜNŞEN