Yareni kedi olan edebiyatçılarımızdan söz ederken çok sevdiğim şairlerden Lale Müldür’ü anmak isterim.
Tüylü can yoldaşını içtenlikle şöyle anlatır;
“Kedim beni kapıda karşılıyor ve bir anda kucağıma zıplıyor, üç gün boyunca ağlıyor ve sürekli kucağımda oturuyor. Ona, her seferinde ‘Seni bir daha bırakmayacağım Noela’ diyorum ama yine de bırakmak zorunda kalıyorum. Kedimi başkasına emanet edip, seyahatlere çıktığım için kendimi çok suçluyorum. Artık onu bir daha evde bırakıp, başka bir yere gidemeyeceğime dair kendime söz verdim çünkü son gittiğim zaman bana olan özlemini, çok acı bir şekilde gösterdi. Onun için bir daha onu bırakmayacağım veya yanımda götüreceğim.”

Bir kaç gün bir yere gitmek zorunda kalınca tüylüsü böyle tepki veriyor. Ve şair suçluluk duyuyor.
Tıpkı bir annenin bir yerlere gitmek zorunda kaldığı zamanlardaki suçluluk duygusu gibi. Ne kadar tanıdık.
Lale Müldür, Destina’yı da yazmış kişidir, kendisiymiş gibi.
Uzak Fırtına kitabıyla biraz snop denebilir belki. Buhurumeryem kitabı ile mistik bir izlenim verir. Genç yaşta Türkiye’deki kadın ve erkek birçok şairin gelmek istediği yere gelmiş, şiir kitapları çeşitli dillere çevrilmiştir. Dünyanın önde gelen sanat organizasyonlarında ülkemiz adına çok konuk edilen bir sanatçı olarak gururumuz olmuştur.
İstanbul Cihangir’de hem Haliç’i, hem boğazı gören odasında yazar şiirlerini. Yaşanmışlıkları, duyguları, duyarlılıkları ve can yoldaşı tüylüsü… insan manzarayı gözünün önüne getirince, eh burada da yazılır yani diyesi gelir ama o iş öyle değil. Öyle olsa o coğrafi konumda yaşayanların hepsi şair olurdu. Bambaşka bir duyarlılık.

Arayışlar ve biraz da melankoli ile geçirdiği yılların ardından şimdi teslim olmuş bir bilgelikle bir insan olarak yalnız yaşamayı tercih eder.
Şiirlerinde kendine has bir üslup yakalamış ender şairlerdendir.
Günümüz aydınlarına çemkirdiğine de tanık oluruz.
İçtenliğine bakar mısınız?
“Ona kötü bir şey olsun istedim,
bana aşık olsun istedim…”
Bu satırlardan sonra ağzını açıp hatır sorsa seveceğim.
Ve bir yargı: “Şiirin tam sizi vurduğu yerde, kendi ölümcül yaranızı görebilirsiniz”
Ustalar, yazarlar.

Ahmet Hamdi Tanpınar
Lale Müldür’den söz ettik. Aslında edebiyatımızda iz bırakmış nice yazar can yoldaşı olarak kedileri seçmişler.
Büyük ustalar Nazım Hikmet, Ahmet Hamdi Tanpınar, Tomris Uyar, Orhan Veli Kanık, Peyami Safa, Metin Altıok, Oktay Rifat, Behçet Necatigil, Hilmi Yavuz, Ece Ayhan, Melih Cevdet Anday, Necip Fazıl Kısakürek, Nilgün Marmara, Haydar Ergülen ve diğer pek çok isim…
Peyami Safa’ya katılmamak mümkün mü?
“İnsan hayvanların en çok düşüneni, çünkü en aptalıdır. Düşünmek aptallıktan kurtulmak için değil midir? Hayvanların buna ihtiyacı yoktur. Ben kedimden daha aptalım, işte masamın üstünde bir sürü kitap. Okuyorum, okuyorum da gene kedim kadar öğrenemiyorum. Kedim her şeyi anlar ve eminim ki benden daha çok şey biliyor.”

Hilmi Yavuz, “Bütün kediler Hil-‘miyav’-uz der” diyor.
Belli ki yarenlikleri, yoldaşlıkları uzun sürmüş. Pisicanları kendi doğallığını yaşarken yazar tayfası onları gözlemlemiş sürekli. Edebiyatçıların yol arkadaşları olmuşlar.
Bilge Karasu’nun tanımıyla kedi, kendi istediği zaman sokulur size, canı istemiyorsa çağrılarınızı karşılıksız bırakır. Bu yüzden nankör damgasını yer “şahsiyetli” yerine. Çooook tanımlar tasvirler var, buraya sığmaz. Pisican ve edebiyatçı ilişkilerine devam edeceğiz.
Füsun ALTINOK