19. yüzyılın başlarında Polonya, Rus İmparatorluğu’nun egemenliği altındaydı. 1830 Kasım Ayaklanmasıyla, Polonyalılar Rus baskısına karşı bağımsızlık mücadelesi başlattılar. Ne var ki, Rus güçleri ayaklanmayı kanlı bir şekilde bastırdı

Bu dönemde henüz 20 yaşında olan Polonyalı genç piyanist Frédéric Chopin, Varşova’da yaşıyordu. Ayaklanmanın çöküşüyle, Rus yanlısı rejimin hedefi haline gelmemek için 1831’de Paris’e kaçmak zorunda kaldı. Bestelerinde Polonya halk ezgilerine yer vererek, vatan özlemini ve Rus işgaline karşı öfkesini dile getirdi; örneğin ayaklanma sırasında bestelediği “Devrim Etüdü” (Étude Op. 10, No. 12), öfke ve umutsuzluğuyla o dönemin ruhunu yansıtır.
–Chopin’in Sağlık Mücadelesi ve Son İsteği-
Chopin, yaşamı boyunca ciddi sağlık sorunlarıyla boğuştu. Kronik solunum yetmezliği, sürekli ishal ve aşırı kilo kaybı onu erken yaşta yıprattı. Öldüğünde sadece 39 yaşındaydı ve yetişkin bir insan olarak son yıllarında 45 kilogramın altına düştüğü biliniyor.
Ölümünden önceki en büyük korkusu, diri diri gömülmekti (tafefobi). Bu yüzden doktorundan, öldükten sonra otopsi yapmasını talep etti. Ancak asıl vasiyeti, kalbinin çıkarılıp doğduğu topraklara götürülmesiydi. Ablası Ludwika’ya bıraktığı vasiyette, kalbinin Varşova’da yerel bir kiliseye gömülmesini istemişti.

–Chopin’in Kalbi: Vatana Giden Gizli Yol-
Chopin’in doktoru, ölümünün ardından kalbini çıkarıp bir konyak kavanozuna yerleştirdi. Bu, çürümeyi önlemek için dönemin yaygın bir yöntemiydi. Ablası Ludwika, kardeşinin vasiyetini yerine getirmek üzere tehlikeli bir yolculuğa çıktı. Prusya ve Rus sınırlarında sıkı kontrolleri aşarak kavanozu pelerininin altında sakladı ve Varşova’daki Kutsal Haç Kilisesi’ne ulaştırdı. Kalp, kilisenin bir sütununa gömüldü ve üzerine İncil’den şu sözler yazıldı:

“Hazineniz neredeyse, kalbiniz de orada olacaktır.”
–Bir Kalp Nasıl Direniş Sembolü Oldu?-
Rus Çarlığı döneminde, Varşova’daki tek izin verilen kamusal anıt Chopin’in kalbiydi. Polonyalılar, bu anıtın etrafında sessizce toplanarak ulusal kimliklerini yaşattı. 1918’de Polonya bağımsızlığını kazanınca, kalp ulusal bir halk anıtına dönüştü. 1926’da Başpiskopos kalbi şu sözlerle selamladı:
“Tüm geçmişimiz onda şarkı söyler, tüm köleliğimiz onda ağlar, ulusun atan kalbi, acıların büyük kralı.”

–Chopin’in Kalbinin II. Dünya Savaşı’ıyla İmtihanı-
Naziler, 1939’da Varşova’yı işgal ederek Chopin’in anıtını yıktı ve Polonya’nın ulusal kimliğini yok etmek için bestecinin eserlerinin halka açık çalınmasını, okullarda öğretilmesini ve radyoda yayınlanmasını yasakladı.

1944 Varşova Ayaklanması sırasında bir Nazi subayı, Chopin’in kalbini Kutsal Haç Kilisesi’nden çalarak kişisel koleksiyonuna ekledi. Ancak savaşın seyri değişince, hesap verme korkusuyla kalbi Polonyalı yetkililere iade etti. Kalp, savaş boyunca Nazilerden korunmak için bir kilisenin mahzeninde gizlendi.

17 Ekim 1945’te, Chopin’in ölüm yıldönümünde, kalp görkemli bir törenle doğduğu köy Żelazowa Wola’dan Varşova’ya taşındı. Yol boyunca Polonya bayrakları sallayan kalabalıklar, konvoya eşlik etti. Dönemin cumhurbaşkanı, kalbi Varşova Belediye Başkanı’na teslim ederken şu sözlerle anıldı:
“Bu kalp 135 yıl önce Żelazowa Wola’da atmaya başladı. Köylülerin şarkılarıyla güçlendi, Chopin’in dehasıyla Avrupa’ya yayıldı. Bugün, tüm dünyada çınlıyor. Bu, kültürümüzün ve ulusumuzun ölümsüzlüğünün kanıtıdır.”
–Chopin’in Kalbinin Bilimle İmtihanı-
Chopin’in 1849’daki ölüm nedeni, yıllardır tartışılıyor. 2008’de araştırmacılar, o dönemde henüz bilinmeyen kistik fibrozis adlı genetik bir hastalıktan ölmüş olabileceğini öne sürdü. DNA testi için kalp dokusu talep ettiler, ancak Polonya hükümeti, kalbe zarar verme riskini gerekçe göstererek bu talebi reddetti.
2014’te bilim insanları, kalbi kavanozu açmadan görüntüleme teknolojileriyle inceledi. Yapılan analizler, ölüm sebebinin tüberküloz kaynaklı kalp zarı iltihabı olduğunu gösterdi. Ancak bazı uzmanlar, kistik fibrozis ihtimalinin hâlâ geçerli olduğunu belirtiyor. Kesin sonuç için DNA testi şart, ancak Polonya yetkilileri, kalbe saygı gereği testin 2064’e kadar ertelenmesine karar verdi.
Bugün Chopin’in kalbi, Varşova’daki Kutsal Haç Kilisesi’nde hem ulusal bir hazine hem de bilimin çözmeye çalıştığı bir bilmece olarak korunuyor.
–Kalpler ve Sınırlar: Farklı Yüzyıllar, Aynı Mücadele–
2014 yılı, Chopin’in kalbinin kavanoz açılmadan incelendiği yıl olduğu kadar, Putin’in Ukrayna’nın bir parçası olan Kırım’ı işgal ve ilhak ettiği yıl oldu. Bu hamle, 19. yüzyılda Polonya’yı haritadan silen Rus politikalarıyla benzerlik taşıyor. Putin’in “Ukrayna yapay bir devlet” söylemi, tıpkı Çarlık döneminde “Polonya” adının resmi belgelerde yasaklanması gibi, bir ulusun varlığını inkâr etme çabasını yansıtıyor.

Zelenski ile Beyaz Saray’daki son görüşmede, Trump’ın, Ukrayna’nın egemenliğini bir “ticari anlaşma” gibi pazarlık konusu yapması ve sonrasında askeri yardımı, barış görüşmelerini hızlandırmak için kestiğini açıklaması 1938’de Hitler’le yapılan “Münih Anlaşması”nın naifliğini çağrıştırıyor.

Münih Anlaşması’nın trajik ironisi şuydu: Batılı güçler, “barış uğruna” Hitler’in Çekoslovakya’nın bir parçasını ilhak etmesine izin vererek, bu ülkenin bir parçasını feda etti. Bu tavizde amaç, Hitler’in yayılmacı taleplerini “yatıştırarak” savaşı önlemekti.
Ancak bu naif diplomasi, tam tersi bir etki yaratarak Hitler’i daha da cesaretlendirdi ve 1939’da Polonya’yı işgal ederek II. Dünya Savaşı’nı başlatmasına zemin hazırladı. Tıpkı Trump’ın “24 saatte savaşı bitirme” iddiasının, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü feda etmeyi gerektirebileceği endişesini doğurması gibi…
Dünya, “barış için ödün” verip, Çekoslovakya’nın egemenliğini masada pazarlık konusu yaparken totaliter rejimlere güvenmenin tehlikesini acı bir şekilde öğrenmişti. Münih anlaşması sonrası Churchill’e atfedilen bir yorumun çarpıcı şekilde ifade ettiği gibi :
“Size savaş ile onursuzluk arasında bir seçim sunuldu. Onursuzluğu seçtiniz, ama yine de savaşı aldınız.”

–Asıl Sınav: Bir Ulusun Gerçekliği Nerede Saklı?-
Chopin’in kalbi, aklımızda derin bir soru uyandıyor: Bir milleti gerçek kılan nedir? Resmi sınırlar mı? Yoksa o sınırların ötesine geçen, nesiller boyunca taşınan ortak hafıza mı?
Naziler 1944’te Varşova’yı yerle bir ettikten sonra, çaldıkları Chopin’in kalbini tekrar bulamadılar; çünkü, Polonyalı rahipler onu duvarların ardına gizlemişti. Bugün Putin’in orduları Ukrayna şehirlerini bombalarken, milyonlar sığınaklarda, sosyal medyada ve cephede kimliklerini savunuyor. Bu direnişin kaynağı, haritalardaki çizgilerde değil; insanın ait olduğu toprağa duyduğu köklü bağda yatıyor.
Chopin’in kalbi, yalnızca romantik bir bestecinin anısını yaşatmıyor. 1849’da Paris’te son nefesini verirken bile taşıdığı hakikati hatırlatıyor: Vatan toprak parçası değil, insanın kalbinde taşıdığı sevgidir. Tıpkı konyakla korunan bir kalp gibi, bu sevgi ne zamanın aşındırdığı sınırlara ne de otokratların tehditlerine boyun eğer.
Derya ULUSOY