Donald Trump’ın ikinci kez Beyaz Saray’a dönüşü ile birlikte uluslararası siyasette bir hareketlenme bekleniyordu; ancak bu kadar hızlı harekete geçeceğini sanırım kimse tahmin etmiyordu.
İş insanı kimliğiyle sonuç odaklı davranmaya meyilli ABD Başkanı’nın önceliklerinden biri olan Ukrayna Savaşı’na ilişkin açıklamaları, yalnızca Ukrayna’yı değil, Avrupalıları da endişeye sevk etmiş durumda.
Rusya Federasyonu (RF), NATO’nun yayılmasını önlemek ve çevrelenmek istemediğini Gürcistan’dan sonra Ukrayna’da da göstermişti.
Avrupa’yı tedirgin eden ve 24 Şubat’ta 4. Yılına girecek Ukrayna Savaşı’nda gelinen durum, Volodimir Zelenski yönetimindeki Ukrayna açısından hiç de parlak görünmemektedir.
Ülkenin beşte biri RF’nin kontrolüne geçerken, milyonlarca kadın ve çocuk yerlerinden edilmiş, ekonomisi büyük zarar gören ülke harap bir hale gelmiştir.
Batı yaptırımlarını derinden hisseden ve asker bulmakta zorlanan Vladimir Putin yönetimindeki Rus halkının, devam eden savaştan memnuniyet duyduğunu ifade etmek ise oldukça güçtür.
Bu süreçte, jeostratejik ve jeopolitik önemi nedeniyle her dönem hegemonyaların ilgi alanında olan Türk Boğazları, dünya siyasetinde önemli bir yer tutmuştur.
Türkiye’nin Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni titizlikle uygulaması sayesinde, Karadeniz’in tamamen bir savaş alanına dönüşme olasılığı ortadan kalkmıştır.
Birleşmiş Milletler ve Türkiye’nin öncülüğünde diplomasi yönünde 2022 yılında atılan ilk adım olan İstanbul görüşmelerinde, somut ilerlemeler kaydedilmesine rağmen, savaşın sonlandırılması mümkün olmadı.
İngiltere’nin o zamanki başbakanı tarafından sürecin sabote edildiği, bizzat RF Lideri tarafından kamuoyu ile paylaşılmıştı.
O yıllarda atılan bir diğer önemli adım da “Ukrayna Limanlarından Tahıl ve Gıda Maddelerinin Güvenli Taşınmasına İlişkin Girişim Mutabakatı” ya da bilinen adıyla “Tahıl Koridoru Anlaşması” idi.
RF, üç defa uzatılan anlaşmadan 17 Temmuz 2023’te çekildiğini ilan edince, iki ülke arasındaki zoraki birliktelik tamamen bozulmuş oldu.
Yine bu dönemde Türkiye’nin öncülüğünde iki NATO/AB ülkesi Romanya ve Bulgaristan ile Karadeniz’de MCM Black Sea (Mayın Karşı Tedbirleri Karadeniz) üçlü girişimi başlatıldı.
Eğer savaş sona erdirilebilseydi, 2000’li yılların başında Karadeniz’e kıyısı olan 6 ülkenin katılımıyla gerçekleştirilen Blackseafor (Karadeniz İş birliği Görev Grubu) bugünlerde hala faaliyetlerini sürdürüyor olabilirdi.
Tarihi fırsatların heba edildiği o günlerden bugünlere gelindiğinde, Kiev ‘in dışlandığı Paris ve Riyad görüşmeleri ile Volodimir Zelenski’nin Ankara ziyareti savaşı durdurmaya yeter mi? Bir bakalım.
ABD ve RF Dışişleri Bakanları tarafından Riyad’da yapılan görüşmelerde Ukrayna için dile getirilen tek şey; adil, kalıcı ve sürdürülebilir bir son temennisiydi. Sonuç ise sıfıra sıfır, elde var sıfır.
Telaş içinde olan Avrupalı liderler, Paris’te Ukrayna’ya ortak desteklerini sürdürme sözü verdiler; ancak ABD’nin RF ile müzakereleri başlatma çabası karşısında, fark yaratabilecek yeni güvenlik garantileri sunamadılar. Kısacası körler sağırlar birbirini ağırladı.
Bu arada NATO Genel Sekreteri Mark Rutte’nin açıklaması, Kiev’e yönelik desteğin kesintisiz sürdürüleceği yönündedir. Pek tabii ki NATO’nun isteği, savaşın devam etmesi olacaktır.
Ukrayna Lideri’nin Ankara ziyaretinden Türkiye açısından çıkan sonuç ise Atatürk’ün evrenselleşmiş sözü “Yurtta barış, dünyada barış¨ çerçevesinde hareket etmeye devam edilmesidir.
Öngörüsüzlüğü ve Batı Dünyası’na aşırı güvenmesinin bedelini halkına ödeten lider olarak tarihte yerini alacak olan ve son çareyi Türkiye gören Ukrayna Lideri Volodimir Zelenski için çanlar çalmaya başlamıştır.
“Savaş, siyasetin başka yollardan devamıdır.” diyen Prusyalı Carl Von Clausewıtz’in tanımıyla Ukrayna Savaşı’nda gelinen nokta; her iki taraftan yarım milyon kayıp, bir milyon yaralı ve düşmanlık.
O halde, Fransa eski başbakanlarından George Clemenceau’nün sözünü tadil edelim.
¨Savaş sivillere bırakılmayacak kadar ciddi bir iştir. ¨
Son sözse; ¨Yol ne kadar kısa gözükürse gözüksün, bazen kaybolmak kolaydır.
İsmet HERGÜNŞEN