Site icon Kent Ekranı

Coşkun KARTAL; TRUMP DÜNYAYI TEHLİKEYE ATIYOR

Şu anda dünyanın gidişatından memnun olan yalnızca ABD ile İsrail var gibi görünüyor”

Amerikan başkanlık devir teslim töreninde dile getirilen tehditlerin pek de “palavra” olmadığı ortaya çıkıyor.

Yeni başkan Trump,  o gün, Meksika’dan Grönland’a, Kanada’dan Panama’ya kadar dünyanın dört bir yanına uzanan bir çerçeve çizmiş ve “buralar bizim olacak” gibisinden laflar etmişti.

Bir tek Gazze meselesini Hamas’ın elindeki İsrailli rehinelerin kurtarılmasıyla sınırlı tutmuş, bu sözleri de az önce dönemlerini yerden yere vurduğu üçü demokrat biri cumhuriyetçi dört eski başkan tarafından “ayakta” alkışlanmıştı.(Aslında İsrail saldırılarına cumhuriyetçi-demokrat tüm politikacıların destek verdiğinin resmi çekilmişti.)

Trump görevine başladıktan sonra, söyledikleri de tartışılmaya başlandı. 

Tehditlerinde adını geçirdiği  ülkelerin liderleri açıklamalar yaptılar; bu tavrı kabul edilemez buldular.

Henüz eyleme dökülen bir şey olmayınca da, diğer dünya ülkelerinden diplomatik bir takım mesajlar dışında “bekle gör” tavrı geldi.

Öte yandan, Filistin’de ilan edilen ateşkes bir takım ihlallere rağmen kör topal yürüyor, evlerinden uzaklara kaçışan sivil Gazze halkı yollara düşmüş, yıkıntı haline gelen kentine geri dönüyordu.

İsrail saldırılarında yitirdikleri çoğu çocuk  on binlerce insanın acısını taşıyarak hayata tutunmaya çalışıyorlardı.

Derken, Trump İsrail Başbakanı’nı oval ofiste ağırladıktan sonra öyle bir açıklama yaptı ki, öteki “dertler” unutuldu.

Mealen “Gazze meselesini biz üsleneceğiz” diyordu, “orayı yeniden inşa edeceğiz ve dünya insanları orada yaşayacaklar!”

“Filistinliler de yaşayacaklar mı?” Diye sorulunca da “Onlar da yaşayacak” yanıtını veriyor, ancak Mısır, Ürdün gibi komşu ülkelere göç etmelerinin kendileri için iyi olacağını söylüyordu.

Hatta bir ara “Gazze Riviera gibi olacak” lafını söyleyerek oraları turistik amaçlarla kullanma niyetini açıklıyordu. Bir ülkeyi işgalden başka anlam taşımayan bu girişimi yapmaya kendini ve ülkesini yetkili görecek kadar pervasızdı.

Geçmiş saldırıları da hesaba katarsak, tepelerine İsrail bombaları yağdırılarak katledilen yüz binlerce masum insanın, savunmasız çocuklar ve kadınların dökülen kanı üzerinde mutluluk kurmayı düşünüyordu.

İnsanlığa şaka yapıyor gibi.

İslam ülkelerinden kınama mesajları gelse de, hepsinin bir araya gelerek güçlü bir karşı duruş sergilemeleri pek mümkün değil gibi görünüyordu.

Avrupa Birliği üyeleri, Rusya, Çin gibi ülkelerin askeri güçle karşı çıkacak durumları da pek yoktu ! 

Rusya’nın başında Ukrayna belası, Çin’in başında Tayvan meselesi vardı.

Suriye’den efendi efendi çekilen İran’da, her halde ne olur ne olmaz diyerek Trump’ın “korkunç” tehdidinden nasibini alıyordu:

“Eğer nükleer silah yapmaya kalkışırlarsa o ülkeyi yok ederiz!”

Böylece, bizzat el koyarak halkını başka ülkelere sürme niyetini açıkladığı Gazze dışında, bin yıllık devlet geleneği ile övünen İran da yok edilecek ülkeler listesindeki öncelikli yerini almıştı!

Panama, Meksika, Kanada ve sınırları içindeki Grönland’ı ABD’ye devretme talebiyle tehdit edilen Danimarka gibi.

Avrupa Birliği ülkeleri de NATO’nun feshedilmesi sonucunda  Rusya tehdidiyle yüz yüze kalma tehlikesini başlarında sallanan bir Demokles’in kılıcı gibi taşıyacaklardı anlaşılan.

Kendi ülkesine Meksikalı göçmen akınını durdurmak, daha önce gelenleri de zorbalıkla sınır dışı etmek isteyen biri, Ortadoğu’da insanları ülkelerinden edecek göçlerin haberini veriyordu.

Üstelik, bu göçlerin yol açacağı yaygın çatışmaları, kan döküleceğini bile bile. 

(1970’lerde Ürdün’de İsrail saldırılarından kaçıp bu ülkeye sığınan Filistinli göçmenlerle Ürdünlüler  arasında iç savaş çıkmış, binlerce Filistinli göçmen öldürülmüştü.)

Ne yaman çelişkiydi yaşananlar!

Ne yazık ki, dünyamızı geçen yüz yılda yaşananlara benzer  enteresan gelişmeler bekliyor.

İkinci dünya savaşı öncesi gibi dört yana , savaş, gözünü kırpmadan ülkeleri yok etme tehditleri savunan birine öykünen bir “lider” var ortada.

Küreselleşme adı altında son 35 yılda bir parça kılık değiştiren emperyalizmi, 1990 öncesindeki kaba saldırgan, acımasız, tüm dünyaya egemen olmak için her türlü lanet yola başvuran “klasik emperyalizm” haline getirmek istiyor.

 Derdi, işte bu klasik emperyalizmi uluslararası tekelci kapitalizmin kanlı örgütü olarak ihya etmek !.

Bunlardan dolayı, önümüzdeki dönemde, her yeni günümüz bir önceki günden daha kötü olacağa benziyor.

Aslında, şu anda dünyanın gidişatından memnun olan yalnızca ABD ile İsrail var gibi görünüyor.

Lakin, ikinci dünya savaşı öncesinin o güçlü sanılan lideri, her yeri yakıp yıktıktan sonra ülkesinin milyonlarca insanını kaybetmiş bir enkaz haline gelmesine yol açmıştı.

Bu tür despotluklar, yapanların kendi ülkeleri için de büyük tehlikedir.

Bugün Trump’ı iş başına getiren Amerikalılar, acaba  Amerikan askerlerinin halklarını baskı altına almak için   gönderildikleri uzak ülkelerde can vermesine bir iki yıl sonra ne diyecek?

“Ellerim kırılsaydı da bu adamı seçmesinler” diyenler olacak mı?

Peki İsrail?

Elli yıldır uzak doğudan güney Amerika’ya, silah zoruyla fethe gittiği her yeri birer birer terketmek zorunda kalan Amerika’ya ne kadar güvenebilecek?

Unutmamak lazım ki, ülkeler arasındaki ilişkilerde ekilen kin tohumları, bunları ekenlerin güvendikleri dağlara kar yağmaya başladığı anda her şeyi değiştirir.

Güvendikleri uzak ülkeler sayesinde kendilerinin baş edilemez güç olduğunu düşünenler, çıkarı kalmayınca  hiçbir ülkeye “dost” olmayan uzak ülkeler aradan çekiliverince yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalırlar.

Coşkun KARTAL

Exit mobile version