Site icon Kent Ekranı

COŞKUN KARTAL; FATİH PORTAKAL’IN MAHALLESİ!

En son söylememiz gerekeni baştan söyleyelim:

Dünyanın her ülkesinde, bugün şu ya da bu şekilde demokrasi diye adlandırılan rejimlerin temel taşlarından biri özgür basındır!

Ve dünyanın şu ya da bu şekilde demokrasiden uzaklaşmış, darbelerin, diktatörlüklerin eline düşmüş her ülkesi, bu yola ilk adım olarak özgür basın’ın yok edilmesiyle sürüklenmiştir.

Özgür basın’ın yok edilme süreci ilginçtir.

Önce, evrensel ilkelere tabi olması gereken haberler, , ulusal, dinsel, mezhepsel,  toplumsal, bölgesel, yöresel  hassasiyetler ön plana çıkarılarak kategorize edilir.

Bu kategorizasyon  sırasında, işin doğası gereği haberlerin evrensel ilkelere uyma gerekliliğine başlangıçta pek önem verilmez.

Bazı unsurlar saklanır, bazıları gereksizce ön plana çıkarılır. 

Daha sonra, kazanılan alışkanlıklarla manipülasyon, düpedüz yalan haber yazmak rahatsızlık vermez olur.

Hatta, rahatsızlık vermediği gibi, aidiyet sağlanan yerlere daha iyi hizmet edildiği düşüncesiyle bu yalan haberleri yapanlar gurur bile duyabilirler.

Ar damarı çatlamıştır artık. Ne basın özgürlüğü umurlarında olur, ne de bu özgürlük olmadan ayakta kalma şansı bulunmayan demokrasi.

Bir de tam bir basın özgürlüğünün sağlanması için çaba gösteren, bedeller ödeyen, doğru haber için bıkmadan usanmadan mücadele eden gazeteciler var.

Çeşitli muhalif kanallarda ya da internette var olmaya, gerçek gazetecilik yapmaya, evrensel haberciliğin gereklerini yerine getirmeye çalışıyorlar.

Son günlerde ülkemiz basın özgürlüğü ihlalleri ile zor günlerden geçiyor.

Gazeteciler, “yaptıkları haberler” gerekçe gösterilerek göz altına alınıyor, tutuklanıyor.

Halk TV’nin bazı yönetici ve çalışanlarının bir haber yüzünden başına gelenler .herkesin malumu.

Bu gazeteci meslektaşlarımızın başına gelenler, doğrudan bir haberin elde edilip yayınlanması ile ilgili olduğu ve herhangi bir suç unsuru görülmediği için, geniş bir tepki ağı oluştu.

Basın meslek örgütlerinden, siyasi yelpazenin her yerindeki muhalefet partilerine, muhalif gazete ve televizyonlardaki haber ve yorumlardan, Halk tv binaları önünde toplanan  yurttaşlara kadar herkes yapılanları kınadı.

Zira,  özgür basın’ın tamamen ortadan kalkmasının nelere mal olacağının bilincindeydiler.

Bu arada, kendisini “muhalif mahalleden” olarak gördüğü  sonradan anlaşılan biri çıktı.

Dedi ki:

“Ama onlar da adının haberlerde geçmesini istemeyen birinin adını vererek habercilik etiğine aykırı davrandılar. Yani SUÇ İŞLEDİLER!”

Bu arkadaşın adı Fatih Portakal’dı.

Yukarıdaki cümleyi kurup, göz altına alınan arkadaşlarımızın “suç işlediğine” hangi yetkiyle olduğu bilinmeden açıkça hükmeden Fatih, sonra da “ göz altına alınmalarına gerek yoktu, polis de şov yaptı” diyerek hakkaniyetli görünmeye çalıştı.

Ancak, kendisinin suç işlediğine karar verdiği  kişilerin “ceza alması” gerektiğini düşündüğü daha önce hüküm vermesinden belliydi.

Fatih, bu tavrıyla çok geniş tepki gördü. Lakin kendince geri adım atmadı ve “üzerimde mahalle baskısı var ama sözümün arkasındayım” dedi.

Artık hangi mahalleyse ?

Fatih Portakal, aslında bu tavrıyla, kendisinin nerede “bulunmaması” gerektiğini anlatıyordu.

Ulusal bir haber kanalının ana haber bülteninde elini kolunu sallayıp suratına bin bir mimik oturtarak anchormanliğini yapan birinin en azından bazı kurallardan haberdar olması gerekirdi.

Önce yayınlanan haberin “kamu yararına” olmasının bu tür suçlamaları önlemesi meselesi vardı. 

Halk tv habercileri, eksiği fazlası olmadan tam da bunu yapmışlardı.

Eğer haber başka yayın organlarında yayınlanmışsa, bu da böyle suçlamaların önüne geçerdi.

Sonra, etik ve yasal olarak hiçbir haberci , yargılanıp hüküm giymeyen kimseyi tv ekranlarında -ya da youtube yayınlarında- suçlu ilan edemezdi.

Etmeye kalkanlar,  normal olarak anayasa ve yasaları  çiğneme gerekçesiyle yasal sorumluluk sahibi olurlardı.

Ayrıca, bir televizyon anchorman’inin, bu tavrı nedeniyle kendisine sosyal medya üzerinden tepki yağdıran binlerce, belki onbinlerce, kendisinin de velinimeti olan izleyiciyle ağız dalaşına girme, “bana mahalle baskısı yapıyorlar” diye onlardan şikayet etme hakkı olamazdı.

Üstelik, kendisi basın özgürlüğü meselesini göz ardı ettiği için o izleyiciler ülkemiz için, demokrasimiz için HAKLI durumdayken.

“Bana mahalle baskısı yapıyorlar” diye ekranda şikayet eden Fatih Portakal, belki de oturduğunu sandığı mahalleden sıkılmıştı.

Belki de kendisine daha yararlı olacağını düşündüğü başka mahalleler arıyordu.

Coşkun KARTAL

Exit mobile version