Donald Trump, siyaset ve yargı alanında karşılaştığı tüm olumsuzluklara rağmen mücadelesini ısrarla ve inatla sürdürerek, dört yıllık bir aradan sonra ABD’nin 47. Başkanı olarak ikinci kez göreve başladı.
Bir önceki seçimin sonuçlarını hazmedemediği için 6 Ocak 2021 gecesi yaşanan olaylar, ABD tarihine ¨Kara Gece¨ olarak geçmişti.
Evrensel demokrasi ihraç ettiği ifade eden bu ülkenin elit üyelerinin saklanma ve kaçma çabaları ile ulusal muhafız birliklerinin Kongre binasındaki sıra dışı görüntüleri, tekrar anımsanmaya değerdir.
Onun birinci dönemi, belki de hiçbir dönemde tanık olunmayan başkanlık profili ortaya koymuştur.
Kendine has üslup, tavır ve ideolojisi ile ABD derin siyasetinden ayrışma izlenimi veren; uluslararası ilişkilerde diplomatik teamülleri zorlayan Trump, ikinci başkanlık döneminde de şaşırtıcı ve zorlayıcı bir lider olacaktır.
Kongrede, mensubu olduğu Cumhuriyetçi Parti ile sağladığı çoğunluk sayesinde daha radikal kararlar alacağı da kuvvetle muhtemeldir.
¨Önce Amerika¨ diyen Trump, ilk mesai gününde imzaladığı ve iptal ettiği kararların niteliği ve sayısı dikkate alındığında, bu kez daha hazırlıklı olduğu görülmektedir.
Kaçak göçmenler, ek gümrük vergileri, sağlık ve iklim antlaşmalarından tekrar çekilme, üçüncü ülkelere yapılan yardımların kesilmesi ve Kongre Baskını’na karışanlara af getirilmesi gibi adımlar, en dikkat çekici politikaları arasındadır.
Trump’ın, selefi Joe Biden döneminde ABD halkı üzerinde yaratılan ekonomik ve sosyal tahribatı etkili bir şekilde kullanarak, ABD’yi yeniden ¨Altın Çağına¨ taşıma hedefi büyük ölçüde dış politikadaki başarısına bağlıdır.
Yemin töreni öncesinde İsrail ve Hamas arasında imzalanan ateşkesi sahiplenen yeni başkan için en zorlayıcı alanlar; Ukrayna Savaşı, Ortadoğu, İran ve Çin gözükmektedir.
Çin Denizi’nde yaşanabilecek krizler ve Güneydoğu Asya ile ilişkiler de ABD dış siyasetinde belirleyici rol oynayabilir.
Seçim kampanyalarında, ¨Ukrayna Savaşı’nı bir gün içinde bitirebilirim¨ ve ¨Avrupa’yı savunmak bir önceliğim değil¨ gibi sözlerle çıkan Trump’ın, Ukrayna’ya silah ve para yardımını kesmesi olasılık dahilindedir.
Bu durum, ABD siyasetinde başkan ile Pentagon arasında ciddi bir çatışmanın kapısını aralayabilir.
İsveç ve Finlandiya’nın katılımıyla güçlenen Kuzey Atlantik İttifakı’nın da Trump’ın hamlelerinden etkilenmesi muhtemeldir.
Avrupa, kendi güvenliğini sağlamak için AB ve NATO’ya yeni ülkelerin katılımına kapı aralayabilir ya da kendi ordusunu kurma çabalarına hız verebilir.
İttifakta meydana gelebilecek ¨Beyin Ölümü¨ senaryosunda, Türkiye’nin Avrupa’nın güvenliği açısından birliğe tam üye olarak katılması daha belirgin bir gündem kazanabilir.
Türkiye’nin Durumu
Birinci Trump döneminde Ankara ile Vashington arasındaki ilişkiler, tüm dünya tarafından yakından takip edilen bir süreçten geçmiştir.
S-400, F-35 ve Rahip Brunson krizleri ile Trump’ın yazdığı mektupla yaşanan gelişmeler, Ankara’ya ağır yaptırımlar uygulanmasına ve iki ülke arasında ciddi bir gerginlik yaşanmasına neden olmuştur.
Türk Lirası, ABD Doları karşısında tarihinin en yüksek değer kaybını yaşamış, Türkiye’den ithal edilen çelik ürünlerine yüksek oranda vergi getirilmesi, yaptırımların ekonomik boyutunu oluşturmuştur.
Güney Kıbrıs’a uygulanan silah ambargosunun kaldırılması, Yunanistan’a açıkça verilen destek ve gerici, bölücü örgütlerle yürütülen iş birlikleri, sorun alanlarından en önemlileridir.
Bu süreçte, Trump’ın ¨Kendi Sorunları¨ diye nitelediği ve hiçbir çıkarının olmadığını belirttiği Suriye’den asker çekme düşüncesi gerçekleşmemiştir.
Tehlike arz eden dünyada stratejik bir konuma sahip olan Türkiye’nin yerini, ABD’nin herhangi bir ülke ve örgütle doldurması mümkün değildir.
Politik söylemleri, askeri eylemleri ve ekonomik yaptırımlarıyla Türkiye aleyhtarı girişimleri sürdüğü müddetçe, Trump’ın ikinci döneminde de ilişkilerin normalleşeceğini düşünmek iyimser bir yaklaşım olacaktır.
Son sözse; Donald Trump sözünde mi duracak, özünde mi kalacak!..
İsmet Hergünşen