İstanbul Boğazı’nın her iki yakasında askerî ve ticarî gerekçelerle inşa edilmiş büyük tarihî önem taşıyan kaleler göze çarpar…
Bunların arasında yer alan Yoros Kalesi İstanbul’da Anadolukavağı sırtlarındaki Doğu Roma döneminden kalma bir kaledir. İmparatorluk zayıf düştükten sonra Cenevizlilerin eline geçmiş ve uzun süre onların elinde kalmıştır. Bu yüzden halk arasında bir Ceneviz kalesi olduğu inancı doğmuştur. Kalenin kapladığı alan İstanbul çevresindeki diğer bütün kalelerin kapladığı alandan çok daha büyüktür. İç kesimdeki kulelerin bazıları hâlâ iyi durumdadır ve duvarlarda Yunanca yazıtlar göze çarpar. Adının nereden geldiği kesin olarak bilinmemektedir. “Kutsal yer” anlamına gelen Hieron’dan geldiği görüşü oldukça yaygın olmakla birlikte, Antik Çağ’ın Yunan Mitolojisi’ndeki en büyük tanrısı Zeus’un sıfatı olan “uygun rüzgârlar” anlamına gelen “ourios”tan geldiği de iddia ediliyor. Ayrıca Yoros adının doğrudan doğruya “dağ” anlamındaki “oros”tan geldiği de düşünülmektedir…
Beykoz Anadolu Kavağı sırtlarındaki Yoros Kalesi kazısı, kentin kültür ve turizm hayatına İstanbul’un tarihi açısından çok önemli tarihi değerler kazandırıyor. İstanbul Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Asnu Bilban Yalçın başkanlığında sanat tarihçileri, arkeologlar, restoratörler ve mimarlardan oluşan 20 kişilik bir ekip tarafından iki yıldır süregelen kazıda; Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerine ait yapı kalıntıları bir bir ortaya çıkarılıyor. Yoros Kalesi, İstanbul’un ayakta kalan tek ortaçağ kalesi. Doğu Roma, Bizans, Osmanlı dönemlerinde Karadeniz ile Ege arasındaki ticarî, askeri, vs. deniz trafiğinin kontrolü kaleden yapılıyordu. Yoros Kalesi, yanlış bir inanışla halk arasında Ceneviz Kalesi olarak anılsa da yapılış tarihi tam olarak bilinmiyor… Kale daha önce burada bulunan bir yapının yerine yapılmış. Eski yapının malzemeleri de kalenin inşasında kullanılmış…
Ortaçağ boyunca bir güç simgesi olan kale, aynı zamanda gümrük noktası olarak da kullanılıyordu. 14. yy’da Genovalıların, sonra da Yıldırım Bayezit döneminde Osmanlıların eline geçti. Türk ve Batılı seyyahların anlatımlarına göre 18. yy sonlarına kadar içinde hamam, cami ve askerlerin ailelerini barındıran küçük bir köy görünümündeki kale, Osmanlı döneminde askerî garnizon olarak kullanılıyordu…
Antik Çağ’da kalenin bulunduğu tepe Zeus Hieron’u adıyla anılıyordu ve kutsal alan olarak kabul edilmişti. Tarihçi Petrus Gyllius’un verdiği bilgilere göre Hieron kutsal alanında antik çağın en önemli tapınaklarından biri olan “Uygun Rüzgârlar Tanrısı” adına yapılmış Zeus Ourios tapınağı ile aralarında Artemis ve Denizler Tanrısı Poseidon’un da olduğu 12 Yunan Tanrısına adanmış bir tapınak daha bulunuyordu…Tapınakların yukarısında da daire biçiminde ilerleyen bir sur yapısı ve sur içinde de berkitilmiş (sağlamlaştırılmış, takviye edilmiş) duvarları vardı. Kalenin eteklerinde 300 geminin demirleyebildiği bir de liman vardı. Aşağıda kısaca özetlediğim ünlü efsânedeki Argonotlar da buraya kadar gelerek dualarını etmişlerdi…
Antik Çağ’da Boğaz’ın Karadeniz’e açılan noktasında konumlandığı için “Denizin Kapıları” adıyla anılan noktada kurulan tapınaklar, kale ve eteğindeki liman Ege ve Akdeniz’deki Yunan kolonileri ile Karadeniz arasında ticaret yapan denizcilerin ve gemilerin uğrak yeriydi. Tarihî kayıtlara göre bu nokta dünyanın en işlek yerlerinden biriydi. Denizciler tapınaklarda uygun rüzgârlar vermesi için Zeus’a ve diğer tanrılara dua etmeden yollarına devam etmezlerdi…
Gücün ve zenginliğin simgesi Altın Postu almak için “Argo” isimli hızlı gemileriyle Yunanistan’dan yola çıkıp Gürcistan’a (o dönemdeki adıyla Kolhida) giden İason başkanlığındaki Yunanlı kahramanlar; yâni Argonotlar da burada dua ettiler. Pers Kralı Darius da Yunanistan seferinde, kaleye oturup içi asker dolu Pers gemilerinin Boğaz’dan geçisini zevkle seyretmişti…
Kaleyi elinde tutan, denizlerin ve deniz trafiğinin kontrolünü de ele geçireceğinden, Yoros Kalesi Bizans ile Khalkedon arasında mülkiyet tartışmalarına da neden olmuştu. Khalkedonlular buranın kendi mirasları olduğunu ileri sürseler de, gemi sayısı bakımından güçlü oldukları için denizin kontrolünü elinde tutan, Karadeniz’e açılan deniz trafiğini kimseye kaptırmak istemeyen Byzantion, kale ve tapınağın bulunduğu alanı para vererek satın almıştı. Tarihî kaynaklar, İmparator Justinianus’un 6. yy’da bir kont’u görevlendirerek buradan geçen gemilerden vergi aldığını da yazıyor…
Yoros Kalesi kazısı, tarihî ve kültürel bir değerin ortaya çıkarılması, korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması açısından çok değerli bir çalışma olduğu kadar, Beykoz ve İstanbul’a gelen turist sayısının artmasında ve İstanbul’da kalış sürelerin uzamasında da çok önemli bir katkı sağlayacak…
YOROS KALESİ DENİZ SAVAŞLARINA TANIKLIK ETTİ
Kalenin, deniz savaşlarında aktif rol oynadığı, iki deniz savaşına tanıklık ettiği biliniyor. Yoros Kalesinin tam karşı kıyısında (Rumeli Kavağı’nda) bir başka Bizans Kalesinin daha varlığı kazı ekibinin araştırmaları ile tespit edildi. Boğaz’ın iki yakasına Fatih Sultan Mehmet döneminde gerilen zincirin bir eşinin de bu iki kale arasında olduğu düşünülüyor…
Osmanlı sonrası uzun yıllar kendi kaderine terkedilen kale, son yıllarda gelen ziyaretçilerin piknik alanı olmuştu. Ziyaretçilerin hor kullandıkları, çöplerini bırakıp gittikleri, ateş yakıp duvarlarına zarar verdikleri kalenin 16 metrelik burçlarının içi de yersiz yurtsuzların barınak ve âlem yerine dönüşmüş durumdaydı. Yılın her döneminde yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çeken, hafta sonlarında bin kişinin uğrak yeri olan, İstanbul kültür turlarında yer alan kale ve çevresinde 2005 yılında İstanbul Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Asnu Bilban Yalçın başkanlığında yüzey araştırması başlatıldı. Boğaziçi’nin Topoğrafyasını ortaya çıkarmak amacıyla yürutülen yüzey araştırmaları kalede bilimsel bir kazı yapılması gerekliliğini ortaya koyunca, gerekli girişimler yapıldı. Bakanlar Kurulu’ndan kazı izni alındı ve 2010 yılının Temmuz ayında, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve İstanbul Üniversitesi işbirliğiyle sanat tarihçileri, arkeologlar, restoratörler ve mimarlardan oluşan ekip kazı çalışmalarını başlattı…
YÜZLERCE POŞET ÇÖP ÇIKMIŞTI
Yoros Kalesi kazısı İstanbul Üniversitesi’nin kentte yürüttüğü ilk ve sistemli arkeolojik kazı olmuştu. Hazırlanan uzun soluklu proje kapsamında kazıya öncelikle kalenin temizliği yapılarak başlandı. Sur duvarları üzerindeki yoğun sarmaşık ve sık bitki örtüsü ayıklandı. Kazı ekibinin yaptığı temizlik çalışmalarında kale içinden yüzlerce poşet dolusu çöp çıkarıldı…
Duvarlarda yer alan grafitiler ve yazılar, uzman restoratörler tarafından temizlendi. Şubat 2010’da kale duvarları tahrip edilerek önemli bir monogramı çalınan kalenin, güney kulesinin dış cephesindeki arma horasan harcı yapılarak sağlamlaştırıldı…
Kazı çalışmaları, alanda yapılan jeofizik çalışmalarının sonuçlarına göre yönlendirildi. İç kalede kuzey-güney doğrultulu bir yapı tespit edildi. Yapılan kazı çalışmaları sırasında yapının bir yangın geçirerek hasar gördüğü anlaşıldı. Olasılıkla Osmanlı dönemine ait olan yapı içinde yoğun miktarda günlük yaşama ait çanak-çömlek parçaları bulundu. Ekibin buluntular üzerindeki laboratuar çalışmaları halen sürüyordu…
İÇ KALE BULUNTULARI
2011 yılı kazı sezonunda ise açmaların sayısı beşe çıktı. Bir açmada kalenin su ihtiyacını karşılamak üzere yapılmış bir su dinlendirme havuzu, Bizans döneminde yapılmış, Osmanlı döneminde de kullanılan temiz su künkleri, iki fırın ve üç adet harç işliğine ait taş tekne bulundu. Taş teknelerin harç karmak için kullanıldığı ve harçların kalenin yapımında kullanıldığı düşünülüyor. Diğer açmalarda ise kalede yaşayanların yapıyı terkederken yanlarında götüremedikleri eşyaları gömdüklerini düşündüren çukurlara ulaşıldı. Bu çukurlarda sikke, seramik vs. gibi çeşitli buluntulara rastlandı. Sultan III. Mustafa dönemine ait bir gümüş sikke, iki metal gülle, Osmanlı dönemine ait fincanlar, iki lâzımlık, yoğun miktarda seramik kap parçaları, tütün içmek için kullanılan pipolar, metal kapı kilitleri, ahşap çivileri de çıkan buluntular arasında…
SPONSOR DESTEĞİ LÂZIM
Yoros Kalesi kazısı, arkeoloji dünyası tarafından da ilgiyle izleniyor. Yabancı bilim adamlarından oluşan heyetler kazıyı ziyaret ediyor. Yurtdışından işbirliği teklifleri geliyor. Bilindiği gibi kazının gerçekleşmesi kadar; tarihî eserlerin korunması ve ortaya çıkarılan yapılara işlev kazandırılması çok önemli. Kale ve çevresi, manzarasının güzelliği nedeniyle yerel halkın, yerli ve yabancı turistlerin de ilgisini çekiyor. Ziyaret etmenin yanı sıra, piknik yapmak amacıyla her gün yoğun bir kalabalığın ziyaret ettiği alan, hafta sonlarında adeta ziyaretçi akınına uğruyor…
Kazı ekibinin öncelikli amacı; kalenin tarihini ortaya çıkarmak ve sonraki yıllarda da restitüsyon, onarım ve restorasyon projelerini hayata geçirmek. Böylesine önemli bir süreçte, ziyaretçilerin ilgi odağı alanın korunması hayati bir önem taşıyor. Kazı Başkanı Prof. Dr.Prof. Dr. Asnu Bilban Yalçın, öncelikle yerel halkın kazıyı ve kaleyi koruma bilincine sahip olmasının gerekliliğini düşünüyor. Beykozlular ve İstanbullular, Dünya Kültür Mirası olan kale ve çevresine sahip çıkarsa, çok büyük bir yol katedilecek. Kalenin, gelecek nesillere miras kalabilmesi için bir süreliğine ziyarete kapalı tutulması şimdilik alınan önlemlerden biri…
Sualtı çalışmaları da kazının ilerideki yıllarda yapılacak aşamalarından bir diğeri. Bu bölgede 9. ve 11. yy’larda yapılmış deniz savaşlarına ait batıkların olabileceğini hattâ daha erken bir döneme ait liman kalıntılarının olabileceği düşünülüyor. Ortaçağ yazarlarının belirttiği iki yakayı birbirine bağladığı söylenen zincire dair veriler de böylece elde edilebilir. Bakanlık izniyle ileriye dönük olarak İstanbul Üniversitesi’nin içinde kısa süreli bir sergi, İstanbul Üniversitesi adına “Kaleler” ya da Bizans-Osmanlı dönemlerine ait sergiler, sempozyumlar gibi etkinlikler ve benzer projeler de kazı ekibinin hayallerini süslüyor.
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın sunduğu çok değerli katkılarına ek olarak Yoros Kalesi’nin hızla dünyanın imrenebileceği bir çekim merkezine dönüşebilmesi için sponsorlara ihtiyaç duyuluyor…
YOROS KALESİ’NİN İÇİ
Mehmet Cemal Beşkardeş,