Projeksiyon

0

Zorlu geçecek 2025 yılına girildi.

Kara ve deniz sınırlarımızın hemen ötesinde cereyan eden savaşlar ve iç karışıklıklar, ülkemizi derinden etkiliyor.

Batı desteğini arkasına alan Ukrayna, Rusya Federasyonu (RF)’ye karşı direnişini olanca mücadeleyle sürdürüyor.

İstediğini hemen elde edeceği zannında olan RF:

Artık saklamaya bile gerek duymayacak şekilde İran ve Kuzey Kore başta olmak üzere üçüncü ülkelerden sağladığı silah ve insan gücü ile savaşı sonlandırmaya pek niyetli görünmüyor.

Birkaç ay içinde Gazze Savaşı’nı bitireceğini düşünen İsrail:

Şimdilerde Suriye ve Lübnan’da; ABD ve İngiltere desteğiyle ise Yemen’de operasyonlarını sürdürüyor. Ayrıca zaman zaman İran’a yönelik saldırılarına devam ediyor.

Sabotajlara dahi karşı koyamayan İran, İsrail’in saldırılarına yeterince karşılık verememenin sancılarını yaşıyor. 

Beşar Esad ülkesinden kaçtı, ancak bir o tarafa bir bu tarafa meyleden HTŞ Lideri, Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlayacak iradeyi henüz gösteremedi.

Gürcistan’daki siyasi kargaşa hala çözülebilmiş değil.

Arap Baharı ile ¨özgürleştirildiği¨ ifade edilen Irak ve Libya’da ise Saddam Hüseyin ve Kaddafi özlemleri, her geçen gün daha yüksek sesle dile getiriliyor.

Türkiye, yarım asırdır eşikte bekletilirken ve yurttaşlarına vize zorlukları çıkarılırken; NATO girişine öncülük ettiği Bulgaristan ve Romanya, Avrupa Birliği’nin vizesiz seyahat bölgesi olan Schengen’e geçti bile.

Yunanistan ve Kıbrıs Rumları:

Avrupa Birliği’nden sağladıkları fonları, kamu ve halkın yararına kullanmaktan çok, kaynaklarını sorumsuzca silahlanmaya ayırıyor.

Karabağ yenilgisinin şokunu hala atlatamamış olan Ermenistan ile geçtiğimiz günlerde imzaladıkları savunma alanında iş birliği antlaşmalarıyla, bölgedeki niyetlerini açıkça ortaya koyuyor.

Hedeflerinde; Doğu Akdeniz, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Karabağ, Ege Deniz’i ve rüyalarını süsleyen İzmir, İstanbul ve Ağrı Dağı.

Beklentileri ise İngiltere, ABD ve Fransa’nın himayelerinde bir garnizon devleti kurulması ve İsrail ile iş birliği içinde bölgede güç sergilenmesi.

ABD tarafından adalar ve ana kıta da üs kurulması da bu meyanda değil mi?

Türkiye:

Anayasamızın “Türkiye Devleti, devleti ve milletiyle bölünmez bir bütündür” ve bu kural “değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahil edilemez” amir hükümleri ortadayken, TBMM’yi adres göstermek, vahim ötesidir.

Siyaset kanadından gelen ve anayasanın çizdiği hukuki sınırların dışına taşan açıklamalar, kargaşa ve karmaşaya yol açabilecek niteliktedir. 

İnanç ve etnik kimlik üzerinden politika yapanların, ülkemizde yarattığı travma ve verdiği zararlar göz önündedir.

Bu ısrar niye? diye sormak, her Türk yurttaşının asli sorumluluklarından biridir.

Peki ya, bu tarz politika yapanlar?

Günümüzde onları ne hatırlayan var, ne arayan ne de soran. Bugün ki yerleri, kimsesizler mezarlığı ve sessizler alemi olmuştur.

Dünyanın neresinde görülmüştür ki, bir terör örgütü lideri ya da onunla iltisaklı olanlarla pazarlık yapılsın?

Her ülkenin kendi iç sorunları olması doğaldır; ancak çözümün adresi üretim, gelirin hakça paylaşımı ve refahtan geçer.

Bu sağlandığında ne asgari ücret ne sığınmacılar tartışma konusu olur, ne cemaatlerin önü açılır, ne de bölücü ve gericilik üzerinden siyaset yapılır.

Çevre ülkelerde yaşanan olaylara bağlı pek çok sorun varken, siyasetten gelen açıklamalara ve dar alanda yapılan paslaşmalara bakınca insan, ¨Bu paradigmada bir dümen mi var? diye düşünmeden edemiyor.

Son sözse; “Devlet pazarlık yeri değildir, hele ki Gazi TBMM hiç değil ¨

İsmet Hergünşen