BİR BAŞKA ÂLEMDİ BOĞAZİÇİ – 19 – İSTANBUL BOĞAZI’NDAKİ İKONİK TARİHÎ YALILARIN HÜZÜNLÜ HİKÂYELERİ (1)

0

İstanbul nasıl Osmanlı İmparatorluğu’nun aynı zamanda bir Kültür Merkezi olmuş ise, Boğaziçi de İstanbul içinde kendine has bir kültür dizisi oluşturmuştur…

Boğaziçi Kültürü; erguvanı, mor salkımı, manolyası, yalısı, kasrı, köşkü, mehtâbı, bülbülü ve balığıyla dünya şehirleri arasında kendini ön plana çıkarmıştır. Boğaziçi’nin tarihî olayları da günümüzdeki hadiselere adeta ışık tutmaktadır…

Boğaziçi ve Boğaziçi Medeniyeti, uzun asırlar boyunca değişik coğrafyalarda devletler ve medeniyetler kurmuş olan Türk Milletinin meydana getirdiği büyük bir kültür ve medeniyettir. 

Bu araştırmanın amacı, başlangıcından beri Türk Kültür ve Medeniyetinin bir aynası olan Türk Edebiyatının Yeni Türk Edebiyatı Çağı’nda Boğaziçi’nin ve onda vücut bulan medeniyetin ne şekilde yansıdığını ortaya koymak için bu bölgeye özgü asıl unsurlarından biri olan yalıların başlıca niteliklerini paylaşmaktır…

‘Doğu Roma İmparatorluğu/Bizanslılar’dan harap bir şekilde devralınan İstanbul, kısa sürede imar edilerek, büyük ve güzel bir payitaht haline getirilmiştir. Türkler, asırlar içinden gelen medeni birikim ve deneyimlerini, bu şehirde daha özel bir şekilde kullanmışlardır. Şehir içindeki imar hareketi gerçekleştirildikten sonra, gözler Boğaziçi’ne çevrilmiş, doğal ve coğrafî açıdan yeryüzünde çok farklı, dahası dünya üzerinde tek olan Boğaziçi, Türklerin tasarruflarıyla, kendine has “icat mahsulü” yeni bir medeniyetin yaşandığı mekân olarak Türk Kültür Hayatı’ndaki yerini almıştır.

Sıklıkla konak ile karıştırılan köşklerin yalı olabilmesi için mutlaka suyla bağlantısı olması gerekiyor. Osmanlı döneminde sayısı 445’i bulan yalılardan suyla bağlantısı kesilen ve hatta harap haldeki konakları da çıkarırsak günümüze ulaşabilenlerin sayısı az. Eskiden statülerine göre semt tercihi yapabiliyormuş yalı sakinleri. Hanedan mensupları istedikleri her yerde yalı veya köşk yaptırabildikleri için öncelikle Beşiktaş, Ortaköy ve Kuruçeşme sahilleri onlara aitmiş! Yalıların rengi yine sahiplerinin statülerine göre belirleniyomuş. “Aşı rengi” de denen bordo-kırmızı renkliler devlet mensuplarının, açık renkliler müslümanların, gri ve tonlarındaki yalılar gayrimüslimlerinmiş. Eminönü’nden Sarıyer’e, Beykoz’dan Üsküdar’a İstanbul’un o güzelim boğazına inci gibi dizilmiş yalılarından bazıları ve onların ilginç hikayeleri

MAVİ BOĞAZİÇİ’NİN ASIL RENGİDİR…

“Mavi güneş ışığının tayfında mor ile yeşilin arasında yer alır ama onun ne yeşile ne de mora ihtiyacı vardır. Oysa mor ve yeşil onsuz olamazlar..Mavi isterse sarıyla karışıp yeşile dönüşür, kırmızıyla da mora…”

Mehmet Cemal Beşkardeş (Yeniköy, 02.06.1968)

BOĞAZ’DAKİ YALILARIN BİLMEDİĞİNİZ HİKÂYELERİ

Boğaz’da dünyanın en pahalı mülkleriyle yarışacak 650 kadar daha yalı var; ama 4 kuşaktır aynı ailede kalanı pek yok.

(Video: İhsan Demir)

EDİB EFENDİ YALISI 

Anadolu yakasındaki Akıntıburnu’ndaki bu yalının en büyük özelliği, selamlık bölümü Kandilli’de, harem bölümü ise Vaniköy’de. Kandilli Sarayı’nın yerine yapılan ve Boğaz’ın en büyüklerinden olan bu yapı, Kandilli’deki tüm yalıları kül eden yangından kurtulmuş. Boğaz akıntılarının en güçlü noktalarından birinde olduğu için önünde yedekçi hakkı denen bir boşluk bırakılmış. Yedekçiler, akıntıya karşı koyamayan kayık ve tekneleri halat atarak çeker, karşılığında da bir ücret alırlarmış.

EMİNE VALİDE PAŞA YALISI 

18. Yüzyılın başında yapılan bu yalıyı II. Abdülhami satın alarak son Mısır Hıdivi Abbas Hilmi Paşa’nın annesi Emine Hanım’a hediye eder ve kendisine “paşa” unvanı verir. Emine Hanım tarihte bu unvanı taşıyan tek kadın. Emine Valide Paşa, yaz aylarını bu yalıda geçirir ve sık sık mehtap âlemleri düzenler. Cumhuriyet ilan edilince yalıyı devlete hediye etmek ister. Yazışmalarda unvanlar yasaklandığı için resmi mektupta kendisine ‘Bebekli Emine Hanım’ diye hitap edilmesine içerleyerek vazgeçer ve Mısır’a bağışlar. Bina bugün Mısır Konsolosluğu olarak kullanılmaktadır.

YILANLI YALI ya da YILANLI KÖŞK 

Yalının ilk sahibi Reisülküttab Mustafa Efendi. II. Mahmud bir Boğaz gezisi sırasında yalıyı çok beğenir ve satın almak ister. Yalıda gözü olan Musahib Sait Efendi, yalı yılan kayalıkları üzerine inşa edildiği için devamlı yılan çıktığı yalanını uydurur. Sultan satın almaktan vazgeçer ama kendisi de alamaz ve yalının adı tarihe böyle geçer. Önünden yol geçmeden önce Boğaz’a kıyısı varmış. İkinci katının cumbasının Boğaz’a doğru uzanmasını sağlayan eli böğründe tabir edilen payandalarıyla Rumelihisarı’nın en etkileyici yapılarından.

Bebek’ten Rumeli Hisarı’na doğru gidince karşınıza çıkacak 18. yy mimarisi Yılanlı Yalı’nın adı mecburiyetten böyle… Hikayesi şu: Bir Boğaz gezisi sırasında yalıyı çok beğenip satın almak isteyen Sultan II. Mahmud, Musahip Said Efendi’ye yalının kime ait olduğunu sormuş. Yalıyı kendine isteyen Musahip Said Efendi, “Sultanım o yalı yılan kayalıklarının üzerine yapılmış. Bu yüzden sürekli yılan çıkmakta” diye yalan söyleyerek padişahı vazgeçirmiş. Bu yalandan ötürü kendisinin de sahip olamadığı yalının ismi “Yılanlı Yalı” olarak kalmış. Sultan III. Selim zamanında inşa edilmiş olan yalının ilk sahibi Reisülküttab Mustafa Efendi. Yalı 1964’teki bir yangınla tamamen yanmış. 1989’da Bursalı bir sanayici tarafından satın alınan yalının bir kısmı aslına uygun olarak restore edilse de, diğer kısmı beton bir apartman.

HEKİMBAŞI SALİH EFENDİ YALISI 

Osmanlı İmparatorluğu’nun son hekimbaşısı. 63 yaşında iken 16 yaşındaki Payidar Hanım’la evlenir ve 89 yaşında ölünceye kadar evli kalırlar.
Boğaziçi, Osmanlı döneminde önemli bezm-i âlemlerin, mehtap gecelerinin yapıldığı bir yer. Yalıların inşa edilmesi ise daha çok I. Abdülhamid döneminde başlıyor. Devlet adamlarının çoğu yalılar yaptırmış. Yüksek görevli memurlar, hekimler… Mesela Osmanlı İmparatorluğu’nun son hekimbaşısı olan Salih Efendi’nin “Hekimbaşı Salih Efendi Yalısı” da bu nedenle çok önemli.

Yalının ilk sahibinin kim olduğu bilinmiyor. Hekimbaşı Salih Efendi, Sultan II. Mahmut zamanında açılan Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’nin ilk mezunlarından. Sultan Abdülmecit’in hekimbaşılığına getirilen ve aynı zamanda bir botanik bilgini olan Salih Efendi otlardan ve çiçeklerden yaptığı ilaçlarla tanınırmış. Üç sultanın doktorluğunu yaptığı Salih Efendi’nin bahçesine diktiği ve kendi aşıladığı bir gül “Hekimbaşı Gülü” adıyla biliniyor. Hekimbaşı yalıyı satın aldıktan sonra genişletmiş, kuzey kısmı selamlık, güney kısmı da harem konumuna getirtmiş. 63 yaşındayken ders verdiği 16 yaşında Çerkez güzeli Payidar’la evlenmiş. 1905’de 89 yaşında ölen Salih Efendi’nin Payidar’dan olan mirasçıları bu yalıda yaşamaya devam ediyor. Yalının mirasçıları 20. yy’ın başlarında kuzeydeki selamlık bölümünü yıktırarak, bahçe haline getirmiş. Yalının ön cephesi çürümüş olduğundan, 1978’de Taç Vakfı’nın teknik sorumluluğunda yenilenmiş. 1980’li yıllarda ise denize doğru kayma gösteren yalının önüne boydan boya, dokuz adet ayağın üzerine oturtulmuş bir rıhtım yapılmış. Hekimbaşı Yalısı’nın günümüze gelen, aşı boyalı harem kısmı, yan yana üç ayrı bölümden meydana gelmiş. Bu bölümlerden biri üç, biri iki, diğeri tek katlı. “Bin Bir Gece” gibi dizilere de ev sahipliği yapan yalı 2010’da restore edildi.

PERİLİ KÖŞK (YUSUF ZİYA PAŞA KÖŞKÜ)

20. yüzyılın başında son Mısır Hıdivi Abbas Hilmi Paşa’nın başyaveri Yusuf Ziya Paşa tarafından yaptırılmış. Aykırı bir mimarisi var. 1. Dünya Savaşı nedeniyle inşaat yarım kaldığından uzun süre boş durmuş, bu nedenle “Perili Köşk” diye anılmış. Kullanım hakkı Borusan Holding’e ait olan yapı, Türkiye’nin ilk ve tek ofis müzesi olduğundan hafta sonları çağdaş sanat koleksiyonu görülebiliyor.

Dönemin ünlü tüccarlarından Yusuf Ziya Paşa, Mısır Hıdivi Abbas Hilmi Paşa’yla aralarındaki rekabet yüzünden yalısının Hıdiv Kasrı’ndan büyük olmasını istemiş ve yalıyı yedi katlı kulesiyle birlikte on katlı yaptırmış. 1914’de I. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla çalışmalar yarım kalmış. Yusuf Ziya Paşa, maddi sıkıntıya düşünce ailesiyle birlikte Mısır’a göç ettiği için ıssız kalan köşke “Perili Köşk” dendiği de rivayetler arasında. Yusuf Ziya Paşa bir süre sonra Mısır’da ölünce, vasiyeti gereği yalıdaki kulenin taşları sökülerek Mısır’a götürülmüş ve bunlardan Yusuf Ziya Paşa’nın mezarı yapılmış. 1933’te köşkü Basri Erdoğan satın alarak restorasyona başladı ve yalı Anıtlar Kurulu’nun kararıyla ilk hali göz önüne alınarak yeniden yapıldı. Sahil yolu geçtiği için artık denizle bir bağlantısı olmayan ve otuz sene yalnızlığa terk edilen köşkü, Borusan Holding 2002’de 25 yıllığına kiraladı ve Salıpazarı’ndaki merkezini buraya taşıdı.

MEDİHA SULTAN YALISI 

Baltalimanı Kemik Hastalıkları Hastanesi’nin bulunduğu bu bina Mustafa Reşit Paşa için yapılmasına rağmen son sahibinin adıyla anılır. Sultan II. Mahmut döneminde Gülhane Parkı’nda Gülhane Hatt-ı Hümayunu okuyan sadrazam, maddî sıkıntıları yüzünden Galata Bankerleri’nden Kamondo’dan borç alıyor. Banker borçlarını tahsil etmek için Baltalimanı’na geliyor. Paşa hareminde olduğundan yardımcıları “Görüşemezsiniz” der ama ısrarcı olunca Sadrazam Mustafa Reşit Paşa’ya haber verilir…Paşa bunu duyunca kalp krizi geçirip o sırada yaşama vedâ eder…

TOPHANE MÜŞİRİ ZEKİ PAŞA YALISI 

Rumelihisarı’ndan Baltalimanı’na doğru ilerlerken Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün Rumelihisarı ayağında ayağının altında kalan, mimarisi diğerlerinden oldukça farklı, kasır mimarisi gibi duran bir yalı göze çarpar; Dönemin Tophane Müşiri Zeki Paşa’nın Yalısı’dır bu ikonik yapı…

KAZANOVA KÖŞKÜ 

Venedikli yazar Giacomo Casanova, üne kavuşmadan önce 1744’te Kardinal’in bir mektubunu Venedik Sefareti’ne iletmek için İstanbul’a gelmiş, seyyahlığa ilgisi muhtemelen bu seyahatte pekişmiş. Burada kaldığı 3 ay boyunca henüz 19 yaşında olmasına rağmen herkesin gönlünü çalmayı başarmış. Muhteşem Boğaz manzarasıyla bu köşk, ona ilham kaynağı olmuş olmalı…

KONT OSTROROG ve HADİ SEMİ YALILARI 

20.yüzyılın başında Polonyalı Kont Ostrorog tarafından satın alınan Kandilli’deki yalıda ağırlanan edebiyatçılar arasında Yahya Kemal Beyatlı ve Pierre Loti de var. Tarihteki önemli işlevi de Çanakkale Savaşı sırasında sahibinin hastane olarak kullanılmasına izin vermesi. Yanındaki Hadi Semi Yalısı’nın ilk sahipleri İstanbul’da çalışan iki İngiliz doktor olduğu için “Mumford House” adıyla da bilinir…

Polonya doğumlu Leon Ostrorog, Osmanlı İmparatorluğu’na uzmanı olduğu İslam hukuku konusunda danışmanlık yaptığı dönemde, 1904’te satın almış yalıyı. Galata bankerlerinden Lorando’ların kızı Jeanne ile evlenen kontun misafirleri arasında ünlü Pierre Loti de var. Şu an Rahmi Koç’a ait olan Beykoz Kandilli’deki yalının çalışma odasında, kontun kişisel eşyalarının da bulunduğu Rahmi Koç’un koleksiyonlarından bazılarını görmek mümkün.

KOMODOR REMZİ BEY YALISI  

İstanbul’un Beykoz ilçesinin Anadoluhisarı mahallesinde, Anadoluhisarı’nın tam önünde 101 yıldır dimdik duran bu tarihî yalı 1917 yılında yaptırıldı ve General Mümtaz Aktay Paşa ’ya satıldı. Yalının en önemli sâkini, bir süre kiracı olarak oturan ressam Feyhaman Duran. Yalının şahane Boğaz manzarası pek çok tablosuna ilham kaynağı olmuştur…

Yalı 1972 yılında Erdal İnönü’nün eşi Sevinç İnönü tarafından satın alındı…

Sevinç İnönü Vakfı’nın bulunduğu, aynı zamanda Erdal İnönü’nün eşi Sevinç İnönü ile yaşadığı Komodor Remzi Bey Yalısı 2017 yılında Ankaralı iş adamı NATA Holding’in sahibi Namık Tanık tarafından icradan satın alındı. Yalının satışından bir gün önce ortaya çıkan bu iş adamını herkes merak etmişti.

YALI CAMİİ: VANIKÖY

Avcı Mehmet olarak bilinen, Sultan IV. Mehmet’in saray imamı olan Vani Mehmet Efendi tarafından 17. yüzyılda yaptırılmış. Semtin ismi de buradan geliyor. İstanbul’un en güzel yalı camilerinden biri ve 4 asırlık bir çınarın gölgesinde Boğaz’ı selâmlıyor…

ESMA SULTAN YALISI 

Ortaköy Camii’ni geçtikten hemen sonra… Yalı, Sultan I. Abdülhamid’in kızı, Esma Sultan için yapılmış. Tarihte üç farklı Esma Sultan olunca, yalının sahibinin hangisi olduğuyla ilgili kaynaklarda farklı bilgiler mevcut. II. Mahmud’un kızkardeşi olan ve 1778-1848 arasında yaşayan Esma Sultan, yazılanlara göre çok renkli bir hayat yaşamış ve geride kalbi kırık pek çok erkek bırakmış. Yalı önce okul, sonra tütün deposu, 1975’teki bir yangınla harabeye dönmeden önce de kömür deposuymuş. 1990’larda The Marmara grubu, yalıdan geriye kalan dört duvarın içine cam ve çelik konstrüksiyon giydirdi. Günümüzde sosyal toplantılar ve özellikle sosyete düğünleri için kullanılıyor.

AHMED MİTHAD EFENDİ YALISI 

Yazar Ahmed Mithad 1844’te İstanbul’da doğmuş. Mısır Çarşısı’nda çıraklık yapmış. Bir yazısı dolayısıyla Rodos’a sürülmüş. II. Abdülhamid tahta çıkınca onun lehine yazılar yazmış. 1887’de Beykoz Yalıköy’de satın aldığı yalıyı yıktırıp yerine, servis katı üzerine üç katlı ahşap bu yalıyı inşa ettiren Ahmet Mithad, hayatının son yirmi iki yılını burada geçirmiş. Onun ölümünden sonra birçok kez el değiştiren yalı, 1991’de yıkılıp yeniden inşa edilmiş, bugün ayrı ayrı yalı daireleri şeklinde kullanılıyor.

HUBER KÖŞKÜ (CUMHURBAŞKANLIĞI TARABYA YERLEŞKESİ)

Soğan kubbeli kulesiyle dikkat çeken Huber Yalısı’nı yaptıran da, mimarı da bilinmiyor. Ancak, külliye gibi birkaç binadan oluşan yalının ilave binalarının mimarı İtalyan Mimar Raimondo D’Aronco. Boğaz’ın en geniş yeşil alanlarından biri olan yalının bahçesi, heykellerle süslü. August Huber ile kardeşi, Mauser ve Krupp Silah Fabrikaları’nın Osmanlı Devleti’ndeki temsilcileri. Osmanlı saltanatı sona erince Huber Kardeşler de yalılarını terk ederek Almanya’ya dönmüş. Maliye Nazırı Necmeddin Molla Tarabya’daki yalıyı satın alarak Mısır Hidivi İsmail Paşa’nın torunu Prenses Kadriye’ye satmış. II. Dünya Savaşı çıkınca Prenses Kadriye İstanbul’dan giderken yalıyı Notre Dame de Sion Okulu’na devretmiş. Çin, İngiliz, Fransız, İtalyan, Acem, Arap ve Osmanlı mimarisinin bir karması olan yalıyı, 1973’te Tahir Çelebi ve ortakları satın alıp yerine otel yapmak istedilerse de Anıtlar Kurulu izin vermediği için hiçbir değişiklik yapamamışlar. Yalı, 1985’te Cumhurbaşkanlığı Yazlık Köşkü haline getirilmiş.

(Devam Edecek)

Mehmet Cemal BEŞKARDEŞ