Sabah yürürken kulaklığımda birden o pek sevdiğim şarkı başladı: ”Sonbaharı bir genç kızla Hisarlar’da geçirdim.”
İnsanın içine işleyen, biraz garip, hatta egzotik ama pürüzsüz ve güzel ses; tatlı tatlı, o kimselere benzemeyen melodiyi yorgun kulaklarıma alçak gönüllülükle fısıldadı…
Şimdi yitirdiğim üç beş taş plağını bir zaman durmaksızın dinlediğim unutulmaz Yesârî Âsım Arsoy…1896′ da Makedonya’da Drama kentinde başlayıp çok sevdiği İstanbul’da sona eren bir yaşam…Küçük yaşta ud çalmaya başladı. Sol elini kullandığı için Mustafa Asım olan isminin başına bir de “Yesârî = solak” eklendi…Ailesi, yaşanmaz hale gelen Balkanlar’dan 1917’de Anadolu’ya göçtü. Bir süre Adapazarı’nda yaşadılar. 1920 sonlarında ailesiyle birlikte İstanbul’a yerleşti. 1929’da üretmeye başladığı besteleri sonraki yıllarda durmaksızın plağa alındı. Gerçekten güzel, yüksek esin ürünü şarkılar ve popüler melodiler besteledi…Vatanını, ulusunu çok sevdi. Atatürk’e çok bağlıydı. Ama İstanbul sevgisi sonsuzdu…Kadîm Şehrin her köşesi için besteler yaptı…
Üstâd Yesârî Asım Arsoy ile Yeniköy’ümüzde yaptığımız sohbetlerimizi ileride uygun bir zamanda siz okurlarımla Kent Ekranı’nda paylaşacağım sevgili Yeğeni Göksel Arsoy’dan izin alarak. Çünkü aşağıdaki Yeniköy Şarkılarının geri planında Köyümüzde yaşadığı gönül öyküleri var ki özel hayatın gizliliği içinde onlar için yakınlarından kesinlikle yayın onayı almamız bize yakışır:
”Aşkım Yeniköy sahil- i deryâsını sardı”;
“Yeniköy’ de bir kız sevdim adı Sarı Zambak’tı”;
”Sonbaharı bir genç kızla Hisarlar’da geçirdim”;
‘Adalar’dan bir yar gelir bizlere”;
“Biz Heybeli’ de her gece”;
‘Sazlar çalınır Çamlıca’nın bahçelerinde”; ”Alsam Ada’nın dilberini çamlara gitsem”; ”Sarıyer’li”;
‘Bir kış gecesi Şişli’de kaldım” gibi…
Çok dürüst, onurlu, parada – pulda gözü olmayan bir insandı. Yaşamı boyunca hiç gazino sahnesine çıkmadı. Yalnızca 1930’da bir konser turnesi yaptı. Kendine özgü kişiliği nedeniyle kısa süreli Radyoevi görevini de sürdürmedi. Yönetimin gönderdiği maaşını isteğiyle ayrıldığını öne sürerek iade etti. Böyle biriydi işte değerli Yesârî Âsım Arsoy… “Fariğ olmam meşreb- i rindaneden”; “Ömrüm seni sevmekle nihayet bulacaktır”; “Dün gece bir şuhun bezmine gittim”;
“Sahilde o hoş buseleri aldığım akşam”; “Ömrümce o saf aşkını kalbimde yaşatsam”; ”Ayrı düştüm sevgilimden, dünya bana dar oldu” gibi yüzlerce bestesi hep yüreğimizi titretecek, bizi bizden alıp götürecektir…
Onu 18 Ocak 1992′ de, 96 yaşında kaybettik. Soğuk bir kış günü pek çok seveninin gözyaşlarıyla birlikte Karacaahmet Mezarlığı’nda toprağa verildi. Bize bağışladığı güzellikler yattığı yeri sonsuza kadar ışıklandıracaktır…
YESÂRÎ ASIM ARSOY’UN YEĞENİ, TÜRK SİNEMASININ “ALTIN ÇOCUK” LÂKAPLI EFSÂNE İSMİ GÖKSEL ARSOY 🤎
Göksel Arsoy’un annesi, Girit Hanya eşrafından Girit Mutasarrıfı Mollazade Ali Talat Bey’in torunu ve Hırkazade Ahmet’in kızıdır. Babası Remzi Arsoy’dur. Aynı zamanda ünlü Klasik Türk müziği bestekârı, söz yazarı ve yorumcusu olan amcası Yesari Asım Arsoy’dur.
Arsoy, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde okurken, Yeşilköy Havalimanı’nda çalışmaya başladı. 1957 yılında yapımcı Fuat Rutkay’ın yönlendirmesiyle sinemaya adım attı ve Sırrı Gültekin’in yönettiği “Kara Günlerim” adlı ilk filmiyle dikkatleri üzerine çekti. Ardından 1958’de “Kelepçe” ve 1959’da “Samanyolu” gibi önemli filmlerde rol aldı. “Samanyolu” adlı filmiyle büyük bir ün kazandı (1959). Bu filmlerin birçoğunda, aktris Belgin Doruk ile birlikte rol aldı.
Göksel Arsoy, “Altın Çocuk” takma adıyla da tanınır, bu adı kendisine Rejisör Halit Refiğ verdi. Özellikle 60’lı yılların başında birçok filmde rol aldı. “Bulunmaz Uşak” ve “Taş Bebek” gibi filmlerle büyük başarı elde etti. 1999’da 36. Antalya Film Festivali’nde “Yaşam Boyu Onur Ödülü”ne layık görüldü. Ayrıca, kendi adına bir film şirketi kurarak prodüktörlük yapmıştır.
YEŞİLÇAM’IN USTA OYUNCUSU GÖKSEL ARSOY, YILLAR BOYUNCA BİRİKTİRDİĞİ YAZILI MÜZİK ARŞİVİNİ TRT İSTANBUL RADYOSU’NA HEDİYE ETTİ.
Oyunculuğun yanında bir dönem müzikle de ilgilenen Yeşilçam’ın parlak yıldızlarından “Altın Çocuk” lakaplı Göksel Arsoy, musiki dersleri aldığı dönemde biriktirdiği notaları ve külliyatı Nisan 2023 tarrihinde TRT İstanbul Radyosu’na bağışladı.
Usta oyuncu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Türk sinemasında filmlere ilginin azaldığı dönemde kendisine solistlik teklifi geldiğini ve teklifi kabul ettiğini söyledi.
Küçük yaşlarda amcası Yesari Asım Arsoy’dan müzik eğitimi aldığını aktaran sanatçı, “Zaman zaman bana ağır sitemler ederdi. Ne zaman ki sahneye çıktım, o titizliği neden gösterdiğini anladım. Allah rahmet eylesin. Amcamdan müsaade alarak diğer bestekarlardan seçtiğim çok önemli isimlerle de hep derslere gittim. Muzaffer Birtan, Prof. Dr. Alaattin Yavaşca ve Arif Sami Toker’le özel çalışmalarım hep sürdü. Çalıştığım süre içinde hiç boş vaktim yoktu. Tam 15 yıl sahnede kaldım.” dedi.
YAPTIĞIM ŞOVLAR BENİ 15 YIL GÖTÜRDÜ
Göksel Arsoy, sinemada ve sahne sanatlarında sanatçının kendini geliştirmesi ve yeniliklere açık olması gerektiğine vurgu yaparak, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Sahnede çok iyi icra yapabilirsin ama şov eklemen gerekir. Beni yaptığım şovlar 15 yıl götürdü. Ben sahneye çıktığımda ortalığı hareketlendiriyordum. Avrupa’ya gittiğim zaman, bu şovların olduğu yerlere gidip, şarkı söyleyen şöhretlerin ne gibi eklemeler yaptıklarını takip ediyordum. Sahnelerin en şık giyinen adamı bendim. Roma’da ve Londra’da ayakkabılara, elbiselere verdiğim paranın haddi hesabı yok.”
Muzaffer Birtan ile çalışırken TRT İstanbul Radyosunun koro çalışmalarına gittiğini ve o zamanlardan bir yakınlığının olduğunu aktaran Arsoy, çeşitli makamlardan eserlerin nota dosyaları, amcasıyla icra ettiği eserler, Arif Sami Toker’in yazdığı kitaplar ve bazı bestekarların basılmış eser kitapçıklarının yer aldığı arşivini TRT İstanbul Radyosuna bağışlamayı uygun gördüğünü dile getirdi.
YESÂRÎ ÂSIM ARSOY’U YAKININDA HİSSETMEK…
Nereden bildiler ne gördüler de “geldiler”se, sabahın köründe dilimde hararetli bir “Hisarlı Kız”la uyandım.. Güftenin ikinci kısmını hatırlayamayınca, Yesârî Âsım Üstadın sehpada başucumda duran – içinde tüm bestelerinin de yer aldığı – biyografisine uzandım…Ve bir anda kitabın tam sayfasını açmış olduğumu görmemle, o “gelen” ruhun Üstadın kendisi olduğunu hissettim…O kadar yürekten çağırınca, duydu da dayanamadı mı ne…Yalan dünyanın dışından olduğu şüphesiz bir ruhanî şahsiyetle, tarzının tavrının meftunu gıyabî talebelerinden şu fakir arasında, çocukluğumdan bu yana taşplaklarını dinlemekle kurulan derin gönül bağı, ezelden ebede bir kadîm muhabbet… O’nunla Yeniköy’de tanışmak ve mübarek elini öpmek de bana nasip oldu, ve de o gün iki şarkısını kendisinden dinlemek de:
”Aşkım Yeniköy sahil- i deryâsını sardı” ; ”Yeniköy’ de bir kız sevdim adı sarı zambaktı”…
İki dünya güzeli büyük bestecimiz Yesârî Âsım Arsoy’a Yüce Rabbim gani gani rahmet eylesin, ruhu şâd, mekânı cennet olsun, ışıklar içinde uyusun…
Mehmet Cemal BEŞKARDEŞ