Kaçak Suriyeliler Türkiye’de kendilerine yepyeni vizyonlarla hayatlar kurarken, bizim çocuklarımızı da bunların topraklarını korumak için Suriye’ye savaşmaya gönderdiler. Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) güçleri, Mehmetçiğin desteği ile El-Bab kasabasından Işid’i temizliyordu. El-Bab’da kan gövdeyi götürüyordu.
Fırat Kalkanı harekatında görev yapan Uzman Çavuş Ömer Özkan, El-Bab cehenneminin tam ortasında patlatılmış, yıkılmış binaların, duman tüten enkazların arasında bitkin halde bir kedi buldu.
Uzman çavuş, perişan haldeki yavru kediye matarasından su verdi, sırt çantasını açıp kumanyasını paylaştı. Zavallı kedicik kim bilir kaç gün sonra bulduğu o yiyeceği şapur şupur yiyip hayata dönerken çavuş kara kara düşünmeye başladı. Orada bıraksa gönlü razı değil, alıp götürse nereye götürecek? Savaşın ortasındalar.
Çadır bile yok, bizim çocuklar canlı bombaların arasında koyun koyuna uyuyorlar.
Parkasının göğsünü açtı, kediyi oraya yerleştirdi. Ben nereye, sen oraya dedi kediye.
Kader arkadaşı.
Gerçekten öyle oldu. Hep birlikte yaşadılar. Beraber yediler, beraber çarpıştılar. Karavanasını, tayınını pisiyle paylaştı. Can pazarında beraber hayatta kaldılar. Sonunda sağ salim garnizona geldiler.
“Yurtta barış, dünyada barış” diyen Mustafa Kemal’in askeri Ömer, savaşın ortasında bulduğu bu yavru kediye çok anlamlı bir isim verdi; Barış.
Cep telefonuyla fotoğraf çektirdi. Kendi sosyal medya hesabından paylaştı. Altına da şöyle yazdı; Hepimiz aynı kaderi paylaşıyoruz, o da bizim himayemiz altındadır.
Ve hayvanseverlere çağrıda bulunarak yardım istedi.
Gaziantep’de Canlı Hayatı İyileştirme Derneği Başkanı Cengiz Bayram, uzman çavuşun bu çağrısını ve bu fotoğrafı gördü. Hemen Ömer’le sosyal medya üzerinden iletişime geçti ve biz sahip çıkarız dedi.
Travmalı pisicik.
Güzel de Ömer savaşta, operasyonda. Türkiye’ye gelemez. Orada görevini tamamlayan bir silah arkadaşını buldu. O arkadaşı da yavru kediyi alıp sınıra kadar götürdü. Gaziantep’ten de dernek başkanı sınıra gelip kediyi teslim aldı.
Barış, savaş cehenneminden çıkmıştı. Travmalıydı. Yanında yüksek sesle konuşulunca bile korkuyordu. Kim bilir neler yaşamıştı? Derneğin kliniği Cahide’de korkudan kafesinden çıkmak istemiyordu. Veterinere götürüldü. Bakımı yapıldı.
Derken, oyuncaklarla oynamaya başladı. Yeni bir yuva için bekleniyordu.
Yazar Yılmaz Özdil bu öyküden çok etkilendi. O yazınca 3 bin kadar kişi kediyi almak için başvuru yaptı.
Bu arada Kırmızı Kedi Yayınevi de Barış’a talip oldu. Böylece Barış, savaşta talihsiz bir kediyken birden çok şanslı bir kedi oluverdi.
Aşıları yapıldı. Resmi kimliği çıkarıldı. Uçakla İstanbul’a getirildi. Yayınevinde prensler gibi yaşamaya başladı. Dışarı çıkıyor, geri geliyor, maması, suyu önünde. Kızlarla takılmaya başladı yakışıklı. Yazar ve çizer Feridun Oral, kedinin öyküsünü kitap haline getirdi. Oral’ın hikâyesini yazdığı ve resimlendirdiği kitap, ‘Üç Kapılı Kısmet Hanı: Bir Barış Hikâyesi’ adıyla Kırmızı Kedi Yayınevi’nde satışa sunuldu.
Vuslat.
Yaklaşık on ay sonra can dostu Ömer İstanbul’a geldi. Buluşma anı tam bir film sahnesi gibiydi. Kucaklaştılar, koklaştılar. Olay mahalli Hollywood’da olsa kaç kez filmi çekilirdi.
Aslında Ömer de kediyi evine almayı düşünmüştü. Ama kitapların arasında cennete düşmüş gibi yaşayan Barış’ı görünce kıyamadı. Zaten her göreve veya operasyona gidişinde ailesiyle helalleşen insanlar sevdiklerine gül bahçesi vaat edebilir miydi ki?
İşte bu, kasvetli gri günlerin, silahların, savaşın acı yüzünün, sayısız tabutun taşındığı, kan ve gözyaşı seliyle geçen süreçlerin günün birinde bitebileceği, umudun resmi aslında. Ertelenir ama bir gün gerçekleşir. Bir gün mutlaka.
Füsun ALTINOK
Önceki Bölüm