Dr. Işık SUNGURLAR/ Şair/ Görsel Sanatçı/ SÖYLEŞİ

0

Yolun tersi, yokuşun kavisi
Çok uzağa düşen bir gölün mavisi

Herkes her yer ne kadar uzak
Ama ellerin, ellerin
İki yolun kapanan mesafesi”

Baharda Kış Ağrısı ve Karşımdaki Sandalye Boş kitaplarının yazarı Şair ve Görsel Sanatçı Dr.Işık Sungurlar ile şiir, kitapları ve görsel sanatlar üzerine konuştuk.  İyi okumalar.

Şiir ve görsel sanatlar gibi iki farklı disiplinde üretim yapıyorsunuz. Bu iki alanın birbirini nasıl beslediğini düşünüyorsunuz? Şiirleriniz görsel çalışmalarınızı nasıl etkiliyor, ya da tam tersi? 

Edebiyat ve görsel sanatlar çok eskiden beri birbiriyle etkileşim halinde olan iki alan. Kuşkusuz günümüzde artık disiplinlerarasılık oldukça revaçta. Her alanın birbiriyle ilişkili olması durumu hakim. Örneğin son zamanlarda görsel şiir çalışması yapanlar epey arttı. Tabi burada görsel şiir olarak sunulanların şiir mi resim mi olduğu tartışmaya açık bir konu. Sınırlar çok muğlaklaştı. Belki de olması gereken bu, bilmiyorum. Benim çalışmalarımda iki alan birbirini besliyordur kuşkusuz ama bu bilinçli bir süreç değil. Bazen severek okuduğum bir şiir bende görsel olarak onu hayata geçirme isteği uyandırıyor ya da görsele kapı açıyor. Örneğin şair Fuat Eren ile ortak bir projeye başladık, görsel sanatlar, müzik ve şiir birarada. Son bir yılda yaptığımız çalışmaları da Pangea ismini verdiğimiz bir kitapta topladık, 2023’te Orlando Art tarafından yayımlandı. Iki alan bende biraz farklı yollarda ilerliyor aslında.

Peki…Hem şair hem de görsel sanatçı olarak kendinizi ifade etmenin iki farklı yolunu nasıl tanımlarsınız? Şiirleriniz ile görsel sanat eserleriniz arasında nasıl bir ilişki var?

İfade etmek istediğim şeyler bazen şiir olarak çıkıyor bazen kolaj. Bazen ikisi birden. Görsel sanatlar benim mesleğim aynı zamanda, orada işin içine profesyonellik de giriyor. Lise eğitimimden doktora eğitimime kadar sanatın hem pratik hem teorik yönüyle ilgilendim. Bu anlamda üretim yaparken de daha rahat olduğum bir alan tabi ki. Şiir ise peşinden koştuğum şey. Bu yüzden belki biraz daha sarsak, biraz daha el yordamıyla bulduğum bir şey. 

Çalıştığım bu iki alan arasında direkt bir bağ var diyemeyeceğim. Belki gitme yolum aynıdır. Örneğin şiirde de görselde de öncelikle bir parça olur elimde- şiirde bu bir dizedir- ve çalışmamı onun üzerinden devam ettiririm. Çıkış yolu aynı olsa da sonuca ulaşmak aynı olmuyor. Dediğim gibi görsel sanatlar içinde daha çok rahatlıkla dolaştığım bir alan. Şiir ise vazgeçemediğim ve biraz inatçılıkla dahil olduğum bir yer. 

Sizden bahsetmişken devam edelim. Işık Sungurlar kimdir. Olmazsa olmazları var mıdır? Başucu kitapları neler? En çok etkilendiğiniz kitap hangisi ?

Sanırım bir çok insanın en çok zorlandığı sorulardan biridir bu “kimdir” sorusu. Kendimi konumlandırdığım bir yer yok açıkçası, gönül rahatlığıyla söyleyebildiğim tek “etiket” Kadıköylü ve vejetaryen olmak. Onun dışındakiler değişebilir. 

Olmazsa olmazlarım var gibi dursa da hayatta olmadan da olur kısmını çabuk kabullenmiş biriyim. Tabi ki rutinler güzel. Günün bazı saatlerinde tek başıma kalabilmeyi çok önemserim. Kısa bir an bile olsa kendimle olmam gerekir gün içinde. 

Etkilendiğim çok kitap var ama ilk aklıma gelenler ve genelde tavsiye ettiğim kitaplar; Paul Lafargue/ Tembellik Hakkı, Judith Butler/ Cinsiyet Belası, Carol J. Adams/ Etin Cinsel Politikası, Çernişevski/ Nasıl Yapmalı, Margaret Atwood/ Damızlık Kızın Öyküsü, Ursula K. Le Guin/ Mülksüzler, Hermann Hesse/ Bozkırkurdu, Gonçarov/Oblomov, Didem Madak/ Ah’lar Ağacı. Hepsi çeşitli sebeplerden dolayı hayatıma etki etmiş kitaplar. Bir tane isim vermek çok zor olacaktı. 

Karşımdaki Sandalye Boş” kitabınızda boşluk, yalnızlık ve bekleyiş gibi kavramlar öne çıkıyor. Bu metaforlar sizin için ne ifade ediyor ve bu kavramlar şiirlerinizin temel yapı taşlarını nasıl oluşturdu?

Biraz mecburen oldu. Beklemek özellikle hayatımın da çok büyük bir yerini kapladı. Öyle olunca yazdıklarıma etkisi oldu tabi ki. Yalnızlık zaten hepimizin içinde olan bir şey. Bu bazen sevdiğim bazen de içinden çıkmak istediğim bir durum. Seçilmiş yalnızlık tabiri vardır ya, bu çok güzel bir yalnızlık biçimi örneğin. Ihtiyaç duyduğumuz da bir şey. Insan her ne kadar sosyal bir varlık olsa da yalnız olmaya ihtiyacı da olan bir varlık. Kendinle kalabilmeyi başarmak diğer insanlarla yaşamayı da kolaylaştıran bir şey. Bu anlamda hayatımda yalnız olmak önemli bir yerde. Şiirlerime de yansıyor bu tabi, bazen şikayet edilen bir durum olsa da. Bu da şiirin özü, şikayetim olmasa niye yazayım. 😊 Boşluk kavramına gelince sanırım en dolu olanı da bu. Içimde hep dolmayan bir boşluk hissederim. Önceleri bunu farklı şekillerde doldurmaya çalışırdım, artık kendi haline bıraktım. Buradaki boşluk bazen “boşunalık” olarak da okunabilir. Herkesin hayatında bir şeyleri boşuna yaptığı duygusu olmuştur. Bu bazen hayatın boşunalığıdır, bazen bir durumun. Bu hisler de insanda bir boşluk duygusu uyandırıyor. Aslına bakarsak, yalnızlık, boşluk ve bekleyiş birbirinden çok da uzak olmayan kavramlar. Benim hayatımda da uzak olmadıkları için ikinci kitap da çokça yer buldular kendilerine.

Baharda Kış Ağrısı”: Bahar gibi bir yenilenme mevsiminde kışın ağırlığını hissetmek paradoksal bir durum gibi görünüyor. Bu kitabın temasıyla ilgili sizi en çok etkileyen şey neydi ve bu paradoksu nasıl anlatmayı seçtiniz?

Kemal Varol’un bir şiiri vardı “acı geçiyor, acı geçiyor,acı elbette geçiyor/ acı çekmiş olmak geçmiyor” diye. Bu dizeler beni çok etkilemişti. Evet, acı devamlı olan bir şey değil. Ancak acı çekildikten sonra da hiçbir şey eskisi gibi olmuyor. Kitaba “Baharda Kış Ağrısı” demem de bununla ilgili. Bahar dediğiniz gibi bir yenilenme, coşkunluk, mutluluk gibi kavramları içinde barındırıyor ama işte kıştan sonra geldiği için de acısını, ağrısını içinde yaşatıyor. Bu anlamda bahar buruk bir mevsim. Acının geçtiği ama acı çekmiş olmanın geçmediği bir mevsim. Bana da hayatın bu yönünü hatırlatıyor. Kitaptaki karşılığı büyük ölçüde ölüm, annemin ve babamın ardından yazdığım şeyler aslında bir çoğu. İnsan yakınlarının ölümüne peş peşe şahit olunca içindeki ağrı hiç geçmiyor. Bu noktada bahar hayatın devam eden yönüyken, kış ağrısı ise devam etmemesinin istendiği yön. 

Şiir ve görsel sanatlar arasında bir köprü kurduğunuz eserleriniz var mı? İkisini bir araya getiren projeleriniz oldu mu ya da bu yönde planlarınız var mı?

Yukarıda da aslında bahsettiğim gibi şair arkadaşım Fuat Eren ile şiir, müzik ve görsel sanatların bir arada olduğu ortak bir kitap projesi gerçekleştirdik. Bu devam ediyor zaten. Bunun dışında iki alanı da ortak kullanacağım bir çalışma yapmayı düşünüyorum. Epeydir aklımda. 

Günümüzde dijital platformların şiir ve sanat üzerindeki etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz? Siz kendi sanatınızı bu yeni dijital dünyaya nasıl entegre ediyorsunuz?

Artık her şey dijitalleşmeye başlıyor, değişim güzel bir şey. Artık şiir yayımlamak da daha kolay. Dijital mecralar çoğaldı. Daha çok insana ulaşması açısından da önemli buluyorum. Klasik olacak ama zaten şiir okuru pek yok, matbu dergi takip edebilmek de maddi imkan istiyor. Malum her şey gibi dergiler de pahalandı. Herkesin imkanı da olmuyor. Ama dijital mecralarda böyle bir sorun yok. Oradaki sorun da sanal olarak kalması, yayınlarını durdurduklarında tekrar okumak için imkan tanımaması. Dijitalleşmenin şiir ya da sanat üretimi açısından birebir etkisi olduğunu düşünmüyorum açıkçası. Görünür olma boyutunda etkili. Tabi sanatta yapay zeka kavramına girmezsek. O çok farklı bir boyut. 

Kendi üretimlerime gelince yayımlamak için dijital mecraları tercih ediyorum çoğunlukla. Zaten siz istemeseniz de bir şekilde entegre oluyorsunuz diye düşünüyorum. Değişimin güzel olanına ayak uydurmak gerekiyor. 

Şiir ve görsel sanat, kişisel sınırları ve özgürlükleri keşfetmek için bir araç olabilir mi? Sizce sanatın sınırsız bir ifade gücü mü vardır, yoksa sınırlar sanatçıya yön mü verir?

Sınırlar yaratıcılığı oldukça geliştiren bir şey. O sınırların içinde özgürlük alanı yaratma imkanı bir anlamda. O sınırların içinde yine de sınırsız bir ifade gücü vardır. Bu sınırlar bazen  fiziki sınırlardır, örneğin cezaevinde bir kadın ressam vardı ve içeriye boya sokmasına izin verilmiyordu. Ancak bu bir sanatçıyı durduracak bir şey değildir, orada kendi imkanlarıyla farklı materyallerden malzeme yapıp kullanmıştı. Bir böyle boyutu var bir de tabi ki sanat insana sınırsız bir düşünme alanı yaratıyor. Sanatın içindeyseniz kendinizi sınırlayamıyorsunuz. Bu anlamda yeni özgürlük alanları keşfetmek, sanatınızı onların içine dahil etmek kaçınılmaz oluyor. Bu anlamda sınırsız bir ifade gücü olan sanat, sınırlar içinde dahi olsa sanatçıya yön verir , sanatçı da bu sınırlar içinde sanatına yön vermiş olur. 

Benzer bir soruyla devam edeyim. Günümüz dünyasında şiirin rolü hakkında ne düşünüyorsunuz? Şiir, modern hayatın karmaşasında insanlar için bir kaçış mı yoksa bir yüzleşme aracı mı?

Şiirin bir rolü olması gerektiğini düşünmüyorum açıkçası. Bir kaçış alanı da olabilir, mücadele alanı da. Benim için başka türlüsünün mümkün olmadığı bir durum. 

 Şiirlerinizin okuyucu üzerindeki etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz? Şiirlerinizin bir “aynaya bakma” etkisi yaratmasını mı, yoksa başka bir duygu yaratmasını mı arzuluyorsunuz?

Yazarken hiç düşünmüyorum bunu. Okuyanlar tabi ki kendilerine yakın bulabilirler, benzer şeyleri yaşıyoruz, düşünüyoruz. Birebir benim duygum da geçebilir, başka bir duyguya da olanak tanıyabilir. Bu tamamen okuyucuya kalmış bir şey. Şiirde şairin söylediği farklı bir şeyken okuyucuya geçen daha farklı bir duygu, düşünce olabiliyor. Bence güzelliği de burada zaten. Bu nedenle yazdıklarımı okuyan nasıl isterse öyle duyumsayabilir.

Şiir veya görsel sanat alanında yakın gelecekte üzerinde çalıştığınız projeler var mı? Yeni kitaplar veya sergiler hakkında paylaşmak istediğiniz bir şey var mı?

Şiir dosyamı bitirdim, ne zaman yayımlanır bilmiyorum. Doktora tezimi kitaplaştırma sürecindeyim. Umarım 2025 yılı içinde yayımlanmış olur. Bir sergi projem var. Henüz fikir aşamasında. 

Röportajlarımın klasik sorusudur. Size de sormak istiyorum. Elinizde sihirli bir değnek olsaydı ne yapmak isterdiniz?

Tüm erki kaldırmak isterdim. Çocuğun, kadının, hayvanın üzerine güç uygulayan herkesi yok etmek isterdim. Hatta belki tüm insanlığın sonunun gelmesini sağlardım ve dünya bir nebze nefes alırdı.