Böyle mi olmalıydı?

0

Her fani gibi sonsuzlukta olan Atatürk, hala Türk ulusunun vefalı gönlündedir. 

O, bir bayrak, bir ideal, bir amaçtır.

Yüzyıllar geçse de dünyada kalacak tek kahramandır.

Ulusunu ve yurdunu bölünmez bir bütün saymış ve millet iradesinin TBMM ile yürütüleceğine hep inanmıştır.

Zaten İstiklal Harbi’ni ve ülkenin kuruluşunu ulusu, meclisi ve ordu birlikteliğiyle taçlandıran kendisi değil miydi?

Trablusgarp, Balkan, Çanakkale, Suriye, Sakarya ve Dumlupınar’da Mehmetçik ile omuz omuza savaşan, yalnız İstanbul’un değil, Anadolu ve Trakya’nın ilhakını önleyen oydu.

Sevr’i tarihe gömen, Lozan Antlaşması’yla Türk Ulusunu Ankara’da özgürlüğüne kavuşturan da oydu.

O; bir ulusu yeniden yaratan, devrimleri ve ilkeleriyle çağdaşlaşmanın kapısını aralayan bir önderdir.

Din ve devlet işlerini ayırarak Medeni Kanun’u getiren, bilim ve fen ekseninde özgür düşünce ortamı yaratan odur.

Değerini bilmeseler de Türk Kadınının şiddetle anılmasını değil, seçme ve seçilme hakkını vererek eşit kılan da oydu. 

O; Kurduğu cumhuriyeti, ¨Yurtta Barış, Dünyada Barış¨ ilkesi üzerine inşa ederek, sadece ülkesinin değil tüm dünyanın ilgisini çeken ve takdirini kazanan öncü bir liderdir.

Bugün yokluğu nasıl da belli…

Ortaya atılan kafa karıştırıcı kavram ve uygulamalarla ülkenin geleceği ipotek altına alınıyor.

Anayasal zeminden uzak söylem ve eylemlerle ulus bütünlüğünü zedeleyecek ne kadar olumsuzluk varsa gün yüzüne çıkartılıyor. 

Tarikatlar söz sahibi kılınacak şekilde, dinsel motifler milli eğitime ortak ediliyor.

Laiklik ilkesi ¨dinsizlik¨ denerek, hilafet ve saltanat yanlılarına alan yaratılıyor.

Irkçılık ve mezhepçilik gibi kavramlarla ayrıştırmanın, ötekileştirmenin önü açılıyor.

Nutuk, Andımız, Gençliğe Hitabe raflara kaldırılıyor, tarihi çarpıtanların hezeyanlarını içeren yayınlar özendiriliyor.

Devrim ve ilkeleri yalan ve iftiralarla karalanarak Arap Milliyetçiliği teşvik ediliyor. 

Kimlik ve inanç sömürüsü ile gerici ve bölücülere fırsat tanınıyor.

Demokrasi dinselleştiriliyor, hukuk siyasallaştırılıyor.

Yargı ve yasalar, iktidar uğruna yeniden şekillendiriliyor.

Sadece ¨Mustafa Kemal’in askerleriyiz¨ ve ¨Ne Mutlu Türküm diyene¨ gibi söylemlere değil, adının geçtiği marşlara dahi tahammül edilemiyor.

Ege ve Doğu Akdeniz’de geri adım atılıyor, Irak ve Suriye’de çözüm hegemonya güçlerine bırakılıyor.

Sığınmacılar korunup kollanarak ülkenin asıl sahiplerinin çektiği sıkıntılar görmezden geliniyor.

Din işlerinin yürütülmesi ve din istismarının sonlandırılabilmesi için kurduğu Diyanet İşleri Başkanlığı hutbelerinde anımsanmaktan kaçınılıyor.

Ne akademik ne de uygulamada bir örneği olmayan TBMM’yi etkisiz kılan yeni hükümet sistemiyle ülke yönetilmeye çalışılıyor.

İşte Atam, her olayda seni arıyoruz.

Her olumsuzlukta iç çekerken, ¨Atatürk yaşasaydı böyle olmazdı¨ demekten kendimizi alamıyoruz.

Oysa ki; askeri, siyasi, hukuk, eğitim, sosyoloji ve ekonomik alanda attığın adımlarla, yakamoz gibi ışıldayan bir ülke bırakmıştın. 

Büyük önderi sadece saygı, sevgi, özlem ve rahmetle anmak yetmez; onu anlamak ve algılamak gerekir. 

Atatürk, yalnızca savaş ve siyaset sahnesinde geçen bir tarih değildir; bir ülkü, bir ruh, bir duygu, aklın ve bilimin rehberi, ulusa kimlik kazandıran bir sistem ve zihniyet aşısıdır.

Bugün her Türk’ün kafasında bir ideal, çabasında hız, yolunda ışık olması gerekir.

Barışçı, gerçekçi ve aynı zamanda idealist, öngörü sahibi bir deha olan Atamızın mirası, Türk ulusunun öz varlığında ve zihninde değişmez rehber olmalıdır. 

Sorunların giderek biçim değiştirdiği günümüzde, ülkeyi yöneten ve yönetimlere talip olanlara düşen en büyük görev, kurucu ve kuruluş düşüncesine sahip çıkmaktır. 

Aramızdan ayrılışının 86. yıldönümünde, vatan ve ulus Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e minnettardır.

Ruhu şad olsun.

Son sözse; Atatürkçülük bölücü, gerici ve emperyalizme panzehirdir.

İsmet HERGÜNŞEN