“Sorunun temeli hukuk sisteminin adil biçimde işleyememesinde. Böyle olunca çeteler ve mafya için oldukça elverişli bir zemin ortaya çıkıyor.”
Türkiye giderek 1990’lı yıllara benzemeye başladı. O yıllarda çeteler ve mafya savaşları gündemdeydi. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nezih Demirkent, “mafya devlet dahil her şeyi ele geçirmeye çalışıyor” uyarısında bulunmuştu. Sonra Susurluk olayıyla devlet içinde yapılanmış güçler tasfiye edildi. Ancak, çetelerin ve mafyanın etkisi o dönemde tümüyle ortadan kaldırılamadı. O dönemin gazetelerine bakıldığında çetelerin karşılıklı sokak ortasında nasıl birbirlerini öldürdükleri, güç kazanma mücadelesi verdikleri kolayca görülebilir.
O dönemin şimdiden farkı koalisyon hükümetlerinin olması ve parçalı bir siyasal iktidarın Türkiye’nin sorunlarını çözmekte yetersiz kalmasıydı. Faili meçhul cinayetler, askeri ve sivil bürokrasiden kimi cinayet yoluyla tasfiyeler söz konusuydu. Türkiye sorunlarına parlamenter demokrasi içinde çözüm arayışındaydı ama askeri otorite zaman zaman müdahale ederek gücünü ortaya koyuyordu. O dönemin aydınlatılmamış olayları hala var.
Var olan siyasal iktidar 2002-2012 yılları arasında Türkiye’de mafya ve çetelerle sistematik biçimde mücadele etti ve onların büyük bölümünü tasfiye etti. Türkiye’nin büyüdüğü, geliştiği yıllardı bu dönem. Ne zaman ki ekonomik kriz kendini göstermeye başladı. Finansal kaynaklar konusunda sıkıntılar ortaya çıktı. Çeteler yeniden gündeme geldi.
Günümüzde siyasi iktidar küçük ortağına dayalı olarak gücünü sürdürebiliyor. Üstelik ne olduğu tam anlaşılamayan “Türk Tipi Başkanlık sistemi” uygulanıyor. Tek adamın her şeye karar verdiği bir rejim söz konusu. Ancak bu rejim, ekonomik krizin derinleştiği, kayıt dışı ekonominin giderek ağırlık kazandığı bir ortamda sorunları çözmekten hızla uzaklaşıyor. Dış politikada Türkiye’yi de uzun vadede etkileyecek gelişmeler özellikle Orta Doğu’da şekilleniyor. ABD Büyük Orta Doğu Projesi’nin son ayağını da gerçekleştirmek üzere. Siyasi iktidar, bu konuya hazırlıksız yakalanmamak için ön almaya çalışıyor. Bir tür Suriye’de kurulacak Kürt Devleti konusunda iç koşulları yaratmaya ve etki oluşturmaya çalışıyor.
Ancak iç koşullar oldukça ağır. Bu koşulları düzeltmeden dış koşullarda istenilen etkinin yaratılması oldukça zor görünüyor. Devlet kurumları giderek etkisiz hale geliyor. Sağlık, hukuk, eğitim gibi alanlarda her gün farklı çetelerin ortaya çıktığını haberlerden öğreniyoruz. Güvenlik bürokrasisi içinde her şeye rağmen devletin işleyişini sürdürmek ve çetelerle mücadele eden gruplar varlığını sürdürüyor. Yoksa bu çeteler nasıl ortaya çıkartılabilir ve çökertilebilir.
Sorunun temeli hukuk sisteminin adil biçimde işleyememesinde. Böyle olunca çeteler ve mafya için oldukça elverişli bir zemin ortaya çıkıyor. Bataklığı kurutmak için demokrasi ve hukukun üstünlüğünün her alanda savunulması ve uygulanması gerekiyor. Ancak, hukuku “guguk” olarak gören kesimlerin varlığı da bir gerçek. Bu da hukuk konusunda ortak bir zeminde buluşmayı engelliyor. Bataklığın varlığını sürdürmesi, yapanın yanına kaldığı anlayışının toplumda giderek kabul görmesi yeni çeteler için zemin oluşturuyor.
Türkiye’de hiçbir zaman şimdiye kadar olduğu kadar ne çocuk ne kadın öldürüldü. Ne de yeni doğanlar göz göre göre ölüme terk edildi. Yaşanan bu olaylara tekil olarak tepki ortaya konulsa da yeterli değil. Çünkü artık toplumsal çürüme derinleşmeye başladı. Ekonomik kriz bunu görünür hale getirdi. Bu durumdan rahatsız olmayan kesimlerin varlığı da bu bataklığı besleyen öğelerden biri. Bu çürüme her şeyi normal gören, rasyonelleştiren bir zihniyetin oluşmasına yol açtı. Bu zihniyet ile mücadele etmen, toplumsal ve ekonomik koşulları düzeltmeden, ortak değerleri kabul etmeden çürümenin önüne geçilmesi mümkün değildir. Üstelik artık neo-liberalizmin sağlık, eğitim gibi alanları piyasaya bırakan kâr etmeyi önceleyen anlayışı yerine kamusal toplumsal bir hizmet olarak gören bir anlayış siyasal bir program olarak uygulanmadıkça bu bataklıkta daha çok debeleniriz. Ancak acı bir gerçek şu ki: Ana muhalefet partisinin de bu konuda siyasal iktidardan farklı yok. Biz umudu tüketmeden var olan gerçekliği de görerek hareket etmeliyiz. Yol uzun işimiz oldukça zor olsa da a bu çürümeyi, yayılan pis kokuları durdurmak için çaba harcamalıyız.
Kemal ASLAN