Hizbullah’ın 11 Eylül’ü

0

Hizbullah’ın 11 Eylül’ü

Yumuşak (soft power) ve sert (hard power) etki araçlarının pozisyonlarını koruduğu bir dönemde İsrail’in son hamlesi, “Yapay Zekayı” bile gölgede bıraktı.

Kitle İmha Silahlarının ne denli büyük ölümlere yol açtığı bilinirken, Lübnan’da yaşananlar korkutucu gerçeği bir kez daha gözler önüne serdi.

Çağrı cihazları ve el telsizlerinin içine yerleştirilen mikro seviyedeki patlayıcıların uzaktan erişimle patlatılması, siber saldırıların şekil değiştirebileceğinin ilk yöntemi olarak zihinlere kazındı.

İletişim cihazlarının temininden son kullanıcıya ulaştırılmasında, İsrail’in lojistik tedarik zincirinde titiz ve gizlilik içerisinde yürüttüğü sessizlik politikası dikkate değerdir.Tayvan’dan başlayan sırasıyla Macaristan ve İran üzerinden Lübnan ile sonlanan güzergahta, ilgili ülkelerdeki istihbarat ve güvenlik zayıflığı ayrıca üzerinde durulması gereken bir konudur.

İran İstihbaratının; Hamas Lideri’nin ölümündeki etkisizliği ve yetersizliği dikkate alındığında, bu son olayda da farkındalık yaratamaması, geleceği açısından endişe vericidir.

Saldırıda elçisinin yaralanması ise bir başka olumsuzluktur.

Sinyal gönderimiyle çalışan cihazların kendisine her daim tehdit oluşturabileceği algısı yaratılan ve teknolojiyle bütünleşen âdemoğlu, artık kendini daha az güvende hissedecektir.

Dünya Ticaret Merkezi’ne 11 Eylül 2001’de gerçekleştirilen saldırı, tehdit algılarında değişikliğe gidilmesi gerektiğinin ilk işaretini vermişti.

Anlaşılan o dur ki; ilgili ülkelerin kayda değer dersler çıkarması tam mümkün olmamış.
Telefonlardan çağrı cihazlarına yönelen Hizbullah açısından netice hüsranla sonuçlansa da önemli bir uygulamadır.

Son olay, hasmın imkan ve kabiliyetlerinin eskisine oranla daha zor tahmin edilebileceği tehlikeleri bir kez daha ortaya koymuştur.

Risk türleri artıkça, bunlara karşı alınması gereken tedbirlerde farklılıklar görülecektir.

Hizbullah’a yapılan saldırının son şekli, ülkelerin ¨Savaş Akış Diyagramlarında¨ daha farklı arayışlara yönelmesinin önünü açacaktır.

Yeni bir savaşın ilk adımı olan bu saldırı, ¨Savaş Hukuku¨ maddelerinin gözden geçirilmesini ve günümüz şartlarına göre yorumlanmasını da gerektirecek niteliktedir.

Önceki dönemlerde yapılan MGK toplantısı kararlarının birinde; “Türkiye’nin, yapay zekâ çalışmalarının ilmi, askeri, iktisadi ve içtimai neticelerine hazırlıklı olunması ve bu alanda ileri kabiliyetler geliştirmesinin önem ve önceliği vurgulanmıştı.”

Birkaç gramlık saldırı, yukarıdaki kararın daha ötesine taşınmasını, istihbarat ve bilişimin liyakatli ellerde ve ketum ağızlarda müşterek bir teşkilatlanmaya gidilerek ivedilikle çalışmaya başlanmasını dikte etmektedir.

Terör ve savaşlar boyutunun her geçen gün karmaşık bir yapıya dönüştüğü bir coğrafyada yaşadığımız göz önüne alındığında;

Ülke çıkarlarının en üst düzeyde tutulabilmesi için harp ve silah araçlarının gelişiminde ¨Gizlilik¨ ilkesiyle hareket edilmeli,

Üçüncü ülkelerden transfer edilen değil, ¨Kendine özgü işletim sistemine haiz¨ cihazlar çeşitlendirilmeli ve üretimine hız verilmeli,

Eğitimin her kademesinde ¨Güvenlik¨ temalı derslere yer verilerek, birey ve kuruluşların istihbarat etkinliklerine karşı savunma yeterliliklerinin geliştirilmesi hedeflenmeli,

Ülke çapında ¨İstihbarata Karşı Koyma¨ seferberliği ile toplumsal bilinç oluşturulmalıdır.

Son sözse; Alvin Toffler’in 1995’deki “Bir bilgisayardaki bir gram silikon, bir ton uranyumdan daha etkili olacaktır.” öngörüsü, 2024’de karşılığını bulmuştur.

İsmet HERGÜNŞEN