Kent Ekranı

AB mi BRICS mi?

AB mi BRICS mi?

Son zamanlarda meydana gelen gelişmelerden en çok etkilenen ülke siyasi, ekonomik ve kültürel değerler açısından Türkiye’dir.

Devam eden savaşlar, belirsizlikler ve istikrarsızlıklar güvenlik hedeflerini terör boyutunun ötesine taşıyor.
Ege, Doğu Akdeniz, Suriye ve Irak ile yaşanan zorlukların yanı sıra sığınmacılar ise bir bilmece.

Dış politikada keskin bir dönüş olmasına rağmen, sorunların kısa vadede giderilmesi mümkün değil.
Üçüncü tarafların ağzıyla hareket eden komşu ülkelerin de çözüm odaklı olduklarını ifade etmek zor.

NATO, savunma ve güvenlik politikasında hala öncelikli konumdadır.

ABD başta olmak üzere, ittifak üyeleriyle fikir ayrılıkları doğaldır; ancak anlaşmazlıkların sıklığı ve yoğunluğu ciddi oranda artmıştır.

Almanya’nın başlattığı Schengen uygulamaları ve ABD’nin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile imzaladığı Savunma İşbirliği yol haritası, can sıkıcı son örneklerdir.

Zayıf bir şekilde tepki verilmesi, Kıbrıs’ı dinamitlemeye zemin hazırlayan antlaşmaya NOTA bile verilmemesi düşündürücüdür. Zaten ne mümkün?

AB (Avrupa Birliği) karşısında bekleyiş, rahatsızlık verici ve kabul edilemez hal almış, Gümrük Birliği’nin güncelleştirilmesi ve derinleştirilmesi henüz başarılamamıştır.

Katılım müzakerelerinde elde edilen kazanımlar ise son derece değerlidir.

İçerde öncelikli sorunlar ise demokrasinin tam anlamıyla yerleşememesi, siyasi ve ekonomik krizlerden kurtulamaması, tüketim ekonomisinden vazgeçilememesi ve kurucu iradeyle ideolojik kavgadır.

Demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olma kimliğinde hızla gerileme kaydeden Türkiye, İslam Dünyası’nda görüşülmesi tercih edilen ilk ülke olma özelliğini şimdilik muhafaza etmektedir.

Ulusal varlığını Batı ittifakı içinde sürdürmenin sakıncalarını görmeye başlamış ve yeni çıkış yolları aramaya zorlanmıştır.

AB’den istediğini elde etmesi pek mümkün olmayacak Türkiye’nin, BRICS’e yönelmesi normal karşılanmalıdır.

Ancak:

Kamuoyundan gizlenmesi ve sürecin arka kapı diplomasisiyle yürütülmesinin anlaşılır bir yanı yoktur.
Tartışma ortamı yaratılmadan emrivakilerle hareket edilmesi, demokrasinin temel kurallarıyla çelişmektedir.

Üyelik başvurusunun Ankara’dan değil Moskova’dan öğrenilmesi, Parlamenter Sistemin önemini bir kez daha ortaya koymuştur.

BRİCS’in Şangay İşbirliği Örgütü ile uyum içinde olması, gelecekte küresel bir güç olarak yükselmesi önünde engel bırakmayacaktır.

Brezilya, Rusya Federasyonu, Hindistan, Çin, Güney Afrika, Mısır, İran, Etiyopya, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’dan oluşan BRİCS ülkeleri demokratik olmayan uygulamalarıyla sıkça eleştirilmektedir.
Bu ülkelerin yönetimlerinde otoriter eğilimler baskındır ve bu durum insan hakları konusunda sorunlara yol açmaktadır.

Yeni hükümet sistemi ile Türkiye’nin, bu yapıdan olumsuz etkilenmesi beklenmelidir.

BRICS ülkeleriyle yapılan ikili ticaret kaygı vericidir. Sadece Çin ile yapılan ticarette 2023 yılı rakamlarına göre açık 41 milyar dolardır; kayıtsız kalınması ilginçtir.

Dünya ekonomisinin yüzde 30’unu elinde tutan BRİCS’e başvurunun ekonomik getirisi ne olacaktır ve AB/ABD ticaretinde kayıplar nasıl telafi edilecektir?

Devlet ricalinde konuşulmuş, tartışılmış ve değerlendirilmiş midir? Yoksa karar yüzeysel mi ele alınmıştır? Şimdilik bu sorular gizemini korumaktadır.

Üyelik başvurusuna Batı İttifakı’ndan ve BRİCS ülkelerinden tepki gelmemesi dikkat çekicidir.

Türkiye; NATO üyeliğinin yanı sıra Avrupa Konseyi, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD), Karadeniz Ekonomik İşbirliği (KEİ), D-8 ve İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) üyesidir.

BRİCS ülkeleriyle bu örgütler vasıtasıyla bağlantılı Türkiye’nin, hem doğulu hem de batılı yönleriyle köprü vazifesini sürdürmesi coğrafi ve tarihi gerçekleriyle örtüşecektir.

Yapılması gereken mi..!

Atatürk’ün siyasi, askeri, ekonomik, kültürel, adli ve mali ifadesinde yer bulan tam bağımsızlık ve milli egemenlik ilkelerinden taviz verilmeden, yurtta ve dünyada barış anlayışıyla hareket edilmesidir.

Son sözse; Ne AB ne BRİCS tek yol Bridge’tir

İsmet HERGÜNŞEN .