Bahar Gerçek DOĞRU/ Yazar /Çevirmen/ Eğitmen/ SÖYLEŞİ

0

Bahar Gerçek DOĞRU/ Yazar /Çevirmen/ Eğitmen/ SÖYLEŞİ

“Yazmak benim için anahtarını cebimde taşıdığım ve ne zaman istersem girebileceğim büyük bir lunapark”

 ‘Zamansız’ ve ‘Gündedün’ kitaplarının yazarı Bahar Gerçek Doğru  ile yazarlık hayatını, öykü ile roman arasındaki farkı ve  edebiyatı konuştuk.İyi okumalar. 

Yazarlık kariyeriniz nasıl başladı?

✒️ Yazarlığı bir kariyer ya da ışıltılı bir apolet gibi görmüyorum. Kendimle ve dışımda kalan her şeyle yazarak konuşmak zamanla beliren ve olgunlaşan, kısmen dürtüsel kısmen çaba gerektiren bir varoluş biçimi. Yazmak benim için anahtarını cebimde taşıdığım ve ne zaman istersem girebileceğim büyük bir lunapark. O alanda özgür, yaramaz ve kendi başınayım. Bu eylem, bir yanıyla sınırsız bir konfor alanı bir yanıyla da mesele edindiğim ve biriktirdiklerimi yazmazsam bana hayatı dar edecek bir meydan okuma. Hayatın oyunbozanlığından çıkış yolu bulmak için yazmak sağaltıcı bir edim. Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım Ankara’da geçti. Birey olmaya kafa yorduğunuz, kendinizi fark edip hayatta yerinizi aradığınız o erken dönemde aile, okul, çevre ve yaşadığınız şehir etkili oluyor. 1970’lerden 90’ların ortasına kadar yaşadığım ve bana göre o zaman belirgin bir karakteri olan Ankara’da büyümek bana iyi geldi. Ankara’nın o sözde griliğinde sahici dostluklarda, birbirimize hediye ettiğimiz kitaplarda, edebiyat, tiyatro; opera buluşmalarında çiçek gibi açtığımızı şimdi görüyorum. O yıllarda evimizin en güzel köşesi Türk ve dünya edebiyatından kitaplarla dolu olan kütüphanemizdi. Abone olduğum adıma eve gelen nitelikli çocuk dergilerinin paketini açarken sevinçten havalara uçar ve gurur duyardım. Ortaokul sıralarında büyük bir hevesle bir şeyler yazmaya başladım ve sonra yıllar içinde dille olan ilişkim farklı yönlerden gelişti, beni sarıp sarmaladı.

İlk kitabınız  olan “Zamansız” romanınızın ilham kaynağı neydi? Bu romanı  yazmaya nasıl karar verdiniz?

✒️ İlk kitabım olan “Zamansız” kurgu bir romandı. Üç farklı ülkede ve zamanda yaşayan ve görünürde birbirinden bağımsız olan kadınların matruşka gibi bir diğerinden doğduğu hayatları yazdım. Romanın bel kemiğinde 2000’li yıllarda modern bir kadın dururken hikayenin bir kısmı Osmanlı dönemine diğer kısmı ise gelecekte Kore’ye uzanıyor. Kurgunun gücü elinde sihirli bir değnek taşımaya benziyor, beslendiği kaynaklar ve sınırlarının nereye dayanacağı yazarın tasarrufunda. 2014 yılında ailemle Abu Dhabi’ye taşındıktan sonra yazdığım bu fantastik romanda hayatımdaki büyük değişimin izleri ve yazmak için bana açtığı alan var. Ayrıca insanın zaman, geçmiş ve mekanla kurduğu ilişki oldum olası kafamı meşgul eder. Abu Dhabi’ye geldikten sonra gerçekten kendimi dünyanın çok farklı ülkelerinden ve kültürlerinden gelen insanların arasında buldum. Bu renklilik ve çeşitlilik bana yazmak ve yaratmak için yeni bir ilham kaynağı oldu.

Yazma sırasında karakterlerinizi nasıl şekillendiriyorsunuz ve karakterlerinizi gerçek hayattan ilham alarak mı yaratıyorsunuz?

✒️ Yazarken genelde karakter yaratmak yönünde özel bir çabam olmuyor. Defterlere not almayı severim. Okumak, dürtüsel olarak insanları gözlemlemek, başkaları için sıradan olabilecek birçok detay karşısında heyecan duyarak not almak sizi farkında olmadan bir nevi “karakter koleksiyoneri” yapıyor. Dönem dönem anlatmak istediğim şey her neyse ben de onunla birlikte şekil alıyormuşum gibi geliyor. Zamana yayılan ve elle tutulamayan bir hissi yansıtacak o karakteri ve kurguyu zihnimde ana hatlarıyla görene kadar o “şeyin” içinde birlikte hapsoluyoruz. Yolunu bulup birlikte dışarı çıktıktan yani sözle gün ışığına kavuştuktan sonra da iki kişilik bir rahatlama ve mutluluk hali oluyor. Bazen de okuduğum bir haber, tek bir film karesi, insan olmanın tuhaf halleri veya sıradan bir olay nevi şahsına münhasır bir karakterle ve yüksek sesle yazılmak istiyor. Öykülerde onlarca hayattan ve karakterden süzülen ortak izlerin peşinden gittiğim de oluyor. Yazılan bir eser yaşamın kendisi ve ötesiyle okurun zihnine ve kalbine girebilmek için hayattan beslenen karakterlere ve kurguya muhtaç. Yazmak günün sonunda hayatın iyi ya da kötü bir taklidinden ibaret.

‘Gündedün’ adlı  öykü kitabınızdaki öyküler arasında en çok bağlandığınız veya yazarken en çok keyif aldığınız hikaye hangisiydi? Bu hikayenin sizin için özel bir anlamı var mı?

✒️ “Gündedün” on iki öyküden oluşan bir kitap. Her öyküyle farklı ve derin bir gönül bağım var. İki yıla yakın bir zaman öykü karakterimle vakit geçirdim ve her ne kadar hikayeler yüz yıllık bir zaman dilimine yayılsa da, onlarla öykülerin ruhuna yakışan bir şekilde, geçmiş ve bugün arasında sonsuz bir “şimdi”de buluştuğumuzu hayal ettim. Öykülerin bazılarında kullandığım mektup formunu ve bana açtığı alanı sevdim. “Gündedün” Türkçede nostalji anlamına geliyor. Günümüzde mektup yazmayı unutsak da bu nostaljik ve samimi iletişim şeklini kitapta kullanmak, şeffaf bir “ben” anlatıcısı olmak farklı bir sesle şarkı söylemeyi anımsattı bana. Kaldı ki çoğu zaman öykülerin ve mektupların satır aralarında okuru kendine çağıran o bildik şarkılar saklı. Kitapta Beyza ve Leyla’nın dostlukları mektup satırlardan taşarken günümüz dünyasındaki “biz”i bir yerinden yakaladığını düşünüyorum. Öte yandan gerçek hayatta yakınlarda kaybettiğimiz değerli yazar Mario Levi’nin anısına yaşlı bir okurun ağzından yazdığım mektubun da kalbimde ayrı ve özel bir yeri var.

Öykü yazmanın roman yazmaktan farkları nelerdir?

✒️ Roman ve öykü türlerini yan yana koyduğumuz zaman şöyle bir benzetme yapmak yerinde olabilir: Roman uzun soluklu bir maratonken, öykü hedef odaklı kısa ve hızlı bir koşuya benzetilebilir. Roman yazara kurgu, biçim ve anlatım dili açısından geniş bir alan, fırsat ve zaman tanırken öykü yazarı dar bir alanda daha çok şeyi daha az kelimeyle anlatmaya mecbur eder. Öykünün bu gönüllü mecburiyeti şiir türüne daha yakındır. Yazar öykünün bel kemiğindeki çağrışımlar, imgeler ve eksik kalan anlatımlar üzerinden okuyucusunu kendiyle işbirliği yapmaya davet eder. Bu bağlamda; öykü, hayata daha fazla öykünürken sonsuz bir şimdinin izlerini taşır.

Sizi tanıyabilir miyiz? Bahar Gerçek Doğru kendini en iyi nasıl ifade eder? Nelerden hoşlanır? Nelerden uzak durmayı tercih eder?

✒️ Ailemi ve gerçek dostluğu en büyük zenginliğim olarak görüyorum. Empati hissi, hümanizm, biraz ayrıksı olmak, hayvan sevgisi, renkli rüyalar beni tanımlayabilir. Kitaplarım, yazmak, müzik, farklı kültürlere seyahat, üretmek için sürekli öğrenci kafasında olmak beni heyecanlandırır. Samimi olmayan her şeyden koşarak uzaklaşmak isterim. Ankara Koleji ve Hacettepe Üniversitesi İngilizce Mütercim Tercümanlık Bölümünden mezun oldum. Maine Üniversitesinde İşletme Master’ı yaptım. İki öyküm Gila Kohen ve Ümit Kaftancıoğlu adına düzenlenen yarışmalarda ödül alarak kitap seçkilerinde basıldı. Uzunca bir zaman teknik kitap çevirileri ve editörlük yaptım. İndigo Dergisi’nde denemeler yazdım. Farklı kurumsal şirketlerde iş deneyimlerim oldu. İstanbul’dan Abu Dhabi’ye taşınmadan önce Avrupa Birliği’nin Yenilenebilir Enerji Fonunda çalışıyordum. Müzik benim huzur bulduğum en büyük motivasyon kaynaklarımdan birisi. İstanbul’da iki farklı A Capella Oda Korosunda koristlik yaptım. Eşimin işi sebebiyle Abu Dhabi’ye taşındığımdan beri yabancılara Türkçe öğretmenliği yapıyorum.

Edebi anlamda size en çok ilham veren yazarlar  kimler?

✒️ Farklı türler, yazarlar ve dönemleri okumaya çalışıyorum. Sait Faik, A. Hamdi Tanpınar, Mario Levi, Latife Tekin, Tezer Özlü, Sevgi Soysal, Buket Uzuner, Nazlı Eray, Virginia Woolf, Marguerite Yourcenar, Ursula K. Le Guin, Kazuo Ishiguro. İlk aklıma gelen isimler. Listeme daha pek çok yazar eklemek isterim. Beni etkileyen her bir yazarın yazınsal gücüme ve imgelemime katkısı olmuştur.

Yazma serüveniniz boyunca karşılaştığınız en ilginç veya ilham verici anekdot nedir?

✒️ Yazma yolculuğumun en başında babamın biricik anısı durur. “Gündedün”ü babama ithaf ettim. On beş yaşında ‘ergen’ bir kız çocuğunun yazdıklarını okuyup gözlerimin içine bakarak “yazmaya devam etmelisin” dediği gün korkum heyecana evrilmişti. O gün benim için büyük bir kırılma noktasıydı.

Bir yazar olarak toplumsal sorumluluklarınız nelerdir? Eserlerinizle toplumsal konulara dikkat çekmeyi amaçlıyor musunuz?

✒️ Toplumsal sorumluluk ve toplumsal konulara dikkat çekme sorularınıza birlikte cevap vermek istiyorum. İnsanın yazmaya ‘gönlü’ olunca yazacak meselesi de’ mesele edindikleri de bitmiyor. Yazma eylemi, farklı gözlükler takarak hep bir empati halinde olmayı, kendine benzemeyi anlama halini ve merakı beraberinde getiriyor. “Gündedün” de hayatın içinden öyküler yazdığım için karakterler de doğal bir biçimde toplumsal eşitsizlik, aşk, dostluk, yas, aile içi travmalar, anlam arayışı, göç, salgın hastalık ve iklim krizi gibi sorunlar ve kavramların içinden canlı kanlı bir şekilde geçti.

Gelecekteki projeleriniz hakkında bize bilgi verebilir misiniz? Yeni bir roman veya öykü kitabı üzerinde çalışıyor musunuz?

✒️ Yazmazsam eksik kalacağımı düşündüğüm, yanından öylece geçip gidemeyeceğim büyük küçük her türlü hikaye beni kendi derinliğine ve dünyasına çekiyor. Bu da bir şekilde zamana yayılıyor ve bir yaşam şekli haline geliyor. Kafamın içinde her zaman yazacaklarımla beraber geziyorum. İlk öykü kitabımda yer almayan bazı öykülerim bir kenarda zamanını bekliyor. Farklı bir şekilde yazmayı düşündüğüm ve olgunlaşmasını beklediğim yeni kurgular, fikirler ve karakterler zihnimde her zaman dolaşıyor. Hazır olduğumuz zaman ortaya çıkarız diye düşünüyorum. Bu dönemde öykülerimin geri dönüşleri beni heyecanlandırıyor.

Röportajlarımın klasik sorusudur. Size de sormak istiyorum. Elinizde sihirli bir değnek olsaydı ne yapmak isterdiniz?

✒️ ‘Elimde sihirli bir değnek olsaydı ne yapardım?” Güzel bir soru gerçekten… Yazmamı mümkün kılan kalemin gerçek anlamda sihirli bir değnek olduğunu düşünüyorum. Öte yandan böyle bir gücüm olsa insanın ne kendiyle ne de başkalarıyla savaştığı ütopik bir evrende iyilik, edebiyat ve sanat baş tacı olsun isterdim.