BİR BAŞKA ÂLEMDİ BOĞAZİÇİ (10); YENİKÖY’ÜN SAKASI CİN BABA İLE EŞEĞİ FINDIK
Eski İstanbul’un sokaklarında çeşitli ürünleri satan gezici esnaftan ‘saka’larımızı, yâni su dağıtımcılarımızı, bu arada Yeniköy Mahallemizin simgelerinden Sakamız “CİN BABA”mız İbrahim Amcamızı (nurlar içinde yatsın, ruhu şâd, mekânı cennet olsun) ve onun yeri geldiğinde “CAN YOLDAŞIM” ve “ORTAĞIM” diye tanıtıp onurlandırdığı Eşeği Fındık’ı sevgi, saygı ve özlemle anıyorum…
Boğaziçi’nin kadîm semtlerinden Yeniköy Mahallemizde 1950’lı yıllarda evlerin tamamına henüz şehir suyu şebekesi, yâni Terkos bağlanmış değildi…Bu nedenle evlerin gereksinimi olan temiz sular ya evlerin bahçesinde açılan kuyulardan çekilir ya da mahallelerin uygun yerlerinde bulunan çeşmelerden tenekelere ve damacanalara doldurularak evlere taşınırdı…Ancak bu çeşmelerden evlere su taşıma işi bayağı zahmetli ve yorucu bir çabayı gerektiriyordu…İşte bu yüzden geçim sıkıntısı olmayan aileler günlük-haftalık temiz su ihtiyaçlarını abonesi oldukları sakaların su dağıtımı yoluyla sağlarlardı…
Mahallemizin Sakası Cin Baba her sabah Fındık adlı eşeğinin semerinin yanlarına sağlı sollu yüklediği tenekelerle mahallenin çeşmesinden doldurduğu suları abonesi olan evlere, kahvelere dağıtırdı…Sakamızın su taşıma işlemleri her sabah erken saatlerde başlar ikindi vaktine kadar sürerdi…
O yıllarda sakamızın akşam saatlerinde su dağıtımı işini tamamlayarak paydos ettikten sonra eşeği Fındık ile yaptığı ve çevredeki tüm izleyenlere son derece ilginç gelen akşam yemeği ve içki paylaşımlarına tanık olmuşumdur…
Cin Baba lâkaplı Saka İbrahim Amcamız ikindi üzeri akşama doğru evlere su dağıtımını bitirdikten sonra, Yeniköy Parkı’nın önündeki bir ağacın gölgesinde önce eşeğini o ağacın gövdesine bağlar, hayvanın yem torbasını itinayla ve boynunu okşayarak asar, ardından hayvanın yanında yere çömelirdi… Ondan sonra yanında taşıdığı çıkınında getirdiği nevâlesini çimenlerin üzerine serdiği yaygısının üstüne özenle yerleştirir, her gün çıkınından eksik etmediği büyük rakı şişesini çıkarır, dikkatle kapağını açıp önce eşeğinin tasına bir duble kadar rakı boşaltır, ardından kendi kadehini doldururdu…
Cin Baba yemeğini yerken arada bir rakısından yudumlar, o yudumu ağzında gezdirdikten sonra keyifle yutardı… Ancak Fındık torbasındaki arpasını bitirmeden rakı ile karıştırılmış suyunu kesinlikle içmeye başlamazdı…
İnsan ile eşeğin arasında rakı içme yöntemindeki önemli fark da buydu…
Cin Baba yemeğini ve rakısını, yâni hem doyumluğunu hem de keyfini her akşam mutlaka eşeği Fındık ile paylaşıyordu…
Bir akşam üzeri Yeniköy Parkı’nın önünden geçerken Cin Baba ile Fındık’ı yemeklerini birlikte yerken görerek onların yanına yaklaşmış, meraktan dayanamayıp Cin Baba’ya şaşkınlıkla sormuştum:
“İbrahim Amca, iyi akşamlar. Âfiyet olsun…Hayret ediyorum sizin eşeğinize rakı içirmenize…Eşek rakıdan anlar mı hiç?”
İbrahim Amca önce sabırla benim ukalâlığıma kendisine özgü bir hoşgörü ile bakmış ve bana hayvan sevgisinin ne olduğunu belleğime âdeta kazıyarak yerleştiren bir hayat dersi vermişti:
“Bak yavrum, bu eşek benim can yoldaşım, ortağım…Biliyorsun sabah erkenden ikindi vaktine kadar bilmem kaç kez onunla birlikte çeşmeden suları damacanalara doldurur, dik yokuş, zor iniş, dere tepe demeden, mahallelerdeki evlere bu suların yükünü hep ona taşıtırım. Zavallı hayvan gık demeden bu suları taşır, benim ve ailemin geçimini sağlamama yazın sıcağı, kışın soğuğu demeden yardım eder…Yaşam kavgamda benim daima yanımda olan bu mübarek hayvana keyif aldığım herşeyden pay vermem kadar doğal bir şey olabilir mi?”…Bu açıklamasına aklım yatmış, bundan sonra çoban köpeklerine, zerzevatçının katırına, faytoncunun atlarına da aynı gözle bakmaya başlamıştım…
Sevimli Fındık ile Cin Baba birlikte yemeklerini yiyip kafaları çektikten sonra, iki can yoldaşı olarak birlikte yola koyulurlardı. Bu sırada Fındık yuları sahibinin elinde ağır ağır evlerine doğru ilerlerken aynı bir sarhoş insan gibi sağa sola yalpalayarak giderdi…Bu sıradışı görüntü eski Yeniköylülerin belleklerinde hoş bir anı olarak kalmıştır…
Hey gidi günler hey!..
Zorunlu Açıklama:
Geçenlerde Sakamız İbrahim Amcamızın Torunu sevgili Yusuf Çemberci Kardeşim ile Dedesi CİN BABA’mızın daha geniş kapsamlı bir öyküsünü yazmak üzere mutabık kalmıştık…
Ancak araya pandemi ve benim uzun süreli tedavi sürecim girince bunu gerçekleştirmek nasip olmadı…
Zaman ne çabuk geçiyor…
Mehmet Cemal BEŞKARDEŞ /kentekrani
Youtube Abone Olmak İçin Tıklayınız
www.kentekrani.com 4 Ağustos 2024