HİBRİTLEŞME; “Artık kimse kendisi değil, zaten kendisi olmak da oldukça zor.”

0

“Artık kimse kendisi değil, zaten kendisi olmak da oldukça zor.”

HİBRİTLEŞME

Hibritleşme, kavramı son dönemde Türkiye’de yaşanan süreci açıklamada anahtar bir kavram olarak görülmelidir. Hibritleşme (melezleşme) kimsenin kendi halini sürdüremediği, başka hallerle kesişme içinde olduğu bir süreci nitelendirir. Yani hem kendi hem kendi olmama halidir bu. Tam da Marx’ın Komünist Manifesto’da “Katı olan her şey buharlaşıyor.” dediği durum. Dünyada her şeyin hızla değiştiği dönüştüğü bir süreçte hiçbir şey aynı kalamıyor. Dolayısıyla “aynı kalma” halini savunanlar dogmatizmin pençesinde yaşıyorlar. Oysa Herakleitos’tan bu yana biliniyor “değişmeyen tek şey değişimin kendisi”.

Türkiye’de devlet son 20 yılda monolotik bir yapıya dönüştürüldü. Kurucu felsefeyi ne kadar reddetse de siyasi iktidar kurucu felsefe ile siyasal İslam arasında bir “sentez” yapmaya çalıştı. Dolayısıyla artık kurucu felsefenin devletin temel kodları arasında yer aldığı söylenemez. Devlet kurumlarının 1990’lardaki gibi olmadığı toplumsal muhalefete yönelik reflekslerde de ortaya çıkıyor.

Çünkü devleti destekleyen sınıf ve tabakalar yani siyasal iktidara hakim olanlar hegemonyayı siyasal İslam temelinde ötekileştirerek kuruyor. Bu ötekileştirme kutuplaştırma temelinde yürütüldüğünden 20 yıl kendi seçmenini bütünleştirerek yürütülebildi. Ancak içinde bulunduğumuz ekonomik kriz ortamında bunun sadece ideolojik söylemle yürütülmeyeceği son 2024 yerel seçimlerinde ortaya çıktı.

Türkiye kutuplaştırma ortamında derin bir siyasal hesaplaşmaya sürüklenirken toplum içinde farklı sınıf ve tabakalar arasında kültürel geçişler yaşandı, yaşanıyor. Öyle olmasa CHP son yerel seçimlerde yüzde 37 oy alarak birinci parti olarak çıkmazdı. Üstelik kentlerin büyük bölümü CHP’yi tercih etti. Daha önce CHP’ye oy vermemiş kesimler CHP’ye yöneldi. Bir önceki yerel seçimlerde tanıdığım bir ülkücü  “ilk defa CHP’ye oy verdim ailemi, çevremdekileri de bu konuda ikna ettim” dedi. Bu ülkücüler dahil her kesimin kendilerini ifade edecek ideolojik temelin olmadığının göstergesi. Ya da bu kesimler onları temsil ettiğini düşünenlerin onları temsil etmediğinin farkında. Tam da 12 Mart’ın ünlü genelkurmay başkanı Mehduh Tağmaç’ın “sosyal bilinç toplumsal gelişmeyi aştı” çıkarımına uygun bir durum. Çünkü artık ideolojiler ile onların gündelik hayatta karşılıkları örtüşmüyor. Yaşanan gerçeklik ile alınan tavırlar arasında boşluk var. Bu boşluk da kolayca doldurulacak gibi görülmüyor.

Sovyetler Birliği’nin çökmesinden sonra Avrupa’da komünistlerin yaşadığı dönüşüm, toplumsal sorunlara yanıt vermede kaldıkları yetersizlik de bu durumu doğruluyor. Üstelik bu ülkelerde aşrı sağın, faşizmin yeniden yükselişi işsizlerin, lümpen proletaryanın hatta işçi sınıfının bir kısmının bu süreçte aşırı milliyetçi tavrı savunması, göçmen karşıtlığı, neo-liberalizme yönelik somut bir program ortaya konulmayışı bu hibritleşme sürecini besliyor.

Artık kimse kendisi değil, zaten kendisi olmak da oldukça zor. Üstelik kimse kendisi de olmak istemiyor. Toplumsal yapıda kutuplaşma dikey olarak gerçekleştiriliyor. Bu dikey kutuplaşma özellikle siyasal iktidar tarafından iktidarı sürdürmenin bir aracı olarak istense de toplumda giderek karşılığını bulamıyor. Çünkü toplumsal yapıda yatay ilişkilerde kesişme var. Bir kesim diğerine dokunuyor. Diğerinin de haklı olabileceğini ya da en azından farklı olabileceğini kabul etmeye başlıyor.

Son 20 yılda geleneksel, muhafazakâr çevreden 12 milyona yakın bir orta sınıf uygulanan ekonomik politikalarla oluşturuldu. Bu orta sınıf, zenginleşmenin, farklı kültürel ortamlarda bulunmanın ne anlama geldiğinin farkında. Üstelik elde ettiklerinden de vazgeçmek istemiyor. Bunun için seküler yaşamı savunan insanlarla aynı ortamlarda, eğlence mekânlarında, kültürel ortamlarda bulunuyorlar. Devlet ne kadar monolotik (tek görüş, farklılıklara tahammülsüzlük) yapıya dönüşse de toplumsal yapıda bunun tam tersi yaşanmaya başlandı. Bu gerilim, kutuplaştırma siyasetinin de giderek zayıflayacağının işareti.

CHP- Ak Parti arasında siyasal diyalogun başlamasının temeli de buna dayanıyor. Siyasal iktidar kutuplaştırıcı siyasetin geldiği duvarın farkında. O duvar çatladı. Artık, gerilim, çatışmadan uzak hibrit (melez) bir kültür toplumda yerleşmeye başlıyor.

Toplumda seküler kesimlerde de inançlı insanların değerlerini kabul eden, kamusal alanda onların var oluşunu onaylayan insanlar giderek artıyor. İnançlı insanlar arasında da seküler yaşam tarzına müdahale etmeyenler çoğalıyor. Bir anlamda “senin dinin sana, benim dinim bana” anlayışı yerleşiyor.

Evet, toplumda kutuplaştırmayı savunan her kesimden gruplar var. Siyasal İslam’ı savunan yüzde 12- yüzde 20 oranında bir grup olduğu tahmin ediliyor. 1930’ların Kemalist anlayışını savunun yüzde 10 civarında bir grup hala etkili. Hatta tarikatlarda varlığını sürdüren ötekini yok sayanlar var.

Ama toplumun giderek uzlaşan, birbirini anlayan kesimler, “tek başlarına var olamayacaklarının farkında.” 20 yıldır yaşadığımız süreç de bunu gösterdi.

Biz seçim sonrası bu mecrada yaptığımız değerlendirmede hibritleşme sürecine vurgu yapmıştık. Şimdi onu geniş bir perspektifte toplumsal dönüşüm ve neo-liberalizm ile ilişkilendirerek açıklamaya çalıştık.

Hibritleşme, bu toplumun sürekliliğinin teminatıdır. Karşılıklı merhamet ve vicdan arayışıdır. Birbirinin sesini, acısını, neşesini duymak paylaşmaktır. Ötekileştirmenin ördüğü duvarları yıkmaktır. Ötekinin de kardeşin olduğunu fark etmektir. Hibritleşme kutuplaşmanın yıkıcı sonuçlarını fark etmek kardeşçe yaşama arzusunu ve iradesini ortaya koymaktır. Hibritleşmeden monolotik yapı kurmaya çalışanlar, ötekileştirenler korkar ancak.

Kemal ASLAN/Gazeteci-Yazar

Kemal ASLAN/kentekrani

Youtube Abone Olmak İçin Tıklayınız

www.kentekrani.com 26 Haziran  2024

Yazarın Tüm Yazıları