TARİHLER FARKLI AMA ‘KAYNAYAN KAZAN’ AYNI: CADI KAZANI…
Arthur Miller’ın “Cadı Kazanı” oyunu, insanın perde arkasında kalan karanlık yönlerini, adaletin sınırlarını ve toplumsal baskıyı ele alan etkileyici bir eserdir. Oyun, Salem Cadı Mahkemeleri’nin gerçek yaşanmışlığından esinlenerek yazılmıştır ve 1692’de Salem’de yaşanan cadı avıyla toplumsal histeri ve paranoya atmosferini ustalıkla yansıtır.
Arthur Miller’ın Cadı Kazanı’nı yazma nedeni, Amerika Birleşik Devletleri’nde, McCarthy dönemi olarak bilinen 1950’li yıllarda, komünist avını eleştirmektir. O dönemdeki komünizm korkusu ve “kırmızı avı” ile paralellikler taşıyan eser, masum insanların suçlanması ve toplumsal baskının sonuçlarına dikkat çeker.
Miller’ın kendisi de toplumsal baskının etkisini yaşamış, Cadı Kazanı eser’i nedeniyle komünizmi desteklemekle suçlanmış ve Amerikan Karşıtı Faaliyetleri İzleme Komitesi tarafından 1957 yılında yargılanmıştır. Miller, yaşadığı dönemi cadı avına benzettiği için, 1692 yılında Salem kasabasında yaşanan cadı mahkemeleri konusuna eserinde yer vererek tüm baskı yönetimlerine ve baskı dönemlerine gönderme yapmak amacı taşımaktadır. Oyunun güncelliğini koruması da gücün, her çağda baskı unsuru olmasındandır.
İstanbul Şehir Tiyatrolarının sahnelediği Cadı Kazanı’nın yönetmenliğini, Yiğit Sertdemir üstlenmiştir. Yiğit Sertdemir’in yönetmenliğindeki “Cadı Kazanı”, izleyicilere sadece bir tiyatro oyunu değil, aynı zamanda derin bir tarih dersi ve toplumsal bir eleştiri sunmaktadır. Oyun, geçmişte yaşanan olayların bugünümüze yansımalarını ve insan doğasının karanlık yönlerini gözler önüne serer. Bu başarılı sahnelemesiyle, Sertdemir ve ekibi, tiyatronun gücünü ve toplum üzerindeki etkisini bir kez daha kanıtlamıştır.
Metne sadık kalınarak sahnelenen oyunun merkezinde, kiliseye gitmeyi reddettiği için toplumdan dışlanan, özgür düşünce taraftarı çiftçi John Proctor ve eşi Elizabeth’in hikayesi yer alır. Proctor, Abigail Williams ile yaşadığı ilişki nedeniyle Abigail’in takıntısı haline gelir. Abigail, John’un karısı Elizabeth’e karşı kıskançlık duymaktadır. Salem Cadı Davaları sırasında, John Proctor ve eşi Elizabeth’in, cadılıkla suçlanmasını sağlar ve karı koca mahkum edilir. Proctor, Abigail’ın Salem’de cadı korkusunu başlatmasını durdurabileceğini fark eder ancak bunun için kendi zinasını itiraf etmesi gerekmektedir. Abigail’ı sahtekarlıkla suçlamaya çalışır ancak bu girişim başarısız olur. İtiraf ettiğinde ise iş işten geçmiştir ve Abigail’ın körüklediği av çılgınlığı durdurulamaz hale gelir. Proctor, sonunda cadı suçlanmasıyla idam edilir. Proctor gibi cadılıkla suçlanan insanlar üzerinden topluma korku salınmıştır ve halkı sindirme çabaları, oyunun ana eksenini oluşturmaktadır.
Oyunun karakterleri, derinlikle ele alınmıştır. John Proctor gibi karakterler, kendisiyle olduğu gibi çevresiyle çatışmaları ve vicdan mücadeleleriyle izleyiciyi etkilemeyi başarır. Ayrıca, Abigail Williams gibi karakterlerin manipülatif güçlerine karşı savaşan kişilerin trajedileri, kötülüğe yargının nasıl alet edildiğini ve toplumsal normların etkisini gözler önüne serer.
Oyun boyunca ironi ve sembolizm ustalıkla kullanılır. İzleyiciye, cadı avının gerçek nedenlerini sorgulatan ve insanların korku ve paranoyalarının toplumsal kaosa nasıl yol açabileceğini gösteren bir pencere açar.
Kalabalık bir oyuncu kadrosuna sahip oyunda oyuncu kadrosunun her bir üyesi, karakterlerine hayat verirken, izleyicilerin empati kurmasını sağlayacak bir içtenlikle performans sergiliyor. Özellikle, toplum baskısının ve haksız suçlamaların, toplumsal yıkımı beraberinde getiren sahneler, Sertdemir’in yönetmenlik becerisini ortaya koyuyor.
Metin Deniz’in üstlendiği dekor tasarımı, oyunda Salem kasabasının kasvetli ve baskıcı atmosferini sahneye taşımaktadır. Sahne düzeni, o dönemin yaşam alanlarını ve toplumsal gerilimi hissettiren detaylarla bezeli. Dekor, oyunun temalarını destekleyen ve izleyiciyi o döneme götüren bir arka plan sunmaktadır.
Kostüm ve ışığın da ustaca tasarımı, oyunun hikayesini ve mesajını güçlendirirken, izleyicilerin oyunla kurduğu bağı da derinleştirmektedir. Atmosferin gerçekliği izleyicide empati duygusunu artırmakta ve izleyici, karakterlerle özdeşleşim kurmaktadır. Yiğit Sertdemir ve ekibinin bu başarılı sahnelemesi, tiyatro aracılığıyla, tarihe gerçekçi bir yolculuk yapılabileceğini ve bunu yaparken de görsel bir şölen sunulabileceğini kanıtlamaktadır.
Ancak oyunla ilgili teknik sıkıntılar olduğunu söylemeden de geçmemek gerek. Özellikle müziğin yükseldiği bazı sahnelerde ne yazık ki oyuncuların sesi işitilmez bir hale geliyor. İzlediğim güne mahsus bir sıkıntı olduğunu düşündüğüm için üzerinde durmamıştım ancak başka bir sahnelemede de tekrarlanınca dile gelmesi gereken bir husus oldu. Böylesi etkileyici bir oyunda, müziğin oyuncuların sesini engellemesi gibi bir durum, izleyicilerin deneyimini olumsuz yönde etkileyecektir.
Ayrıca, bazı izleyiciler için oyunun süresi uzun gelebilir ve dikkatlerini kaybetmelerine neden olabilir. Uzun süren sahneler, modern zamanın izleyicisi açısından, bitmesi için sayılan dakikalara dönüşebilir.
Özetle, “Cadı Kazanı”, insanlara hükmetmek için kullanılan gücün niceliğini ve niteliğini, toplumsal baskının zararlarını ve adaletin sınırlarını izleyiciye trajik bir hikayeyle aktaran bir yapıt olarak öne çıkar. Miller’ın ustalıkla kurguladığı karakterler ve olaylara sadık kalınarak yapılan sahneleme, izleyicilerde kalıcı etkiler bırakırken, eserin toplumsal eleştiri boyutu da günümüzde hala geçerliliğini korumaktadır.
Hatice GÖRGEÇ/Tiyatro Eğitmeni
Hatice GÖRGEÇ/kentekrani
Youtube Abone Olmak İçin Tıklayınız
www.kentekrani.com 23 Haziran 2024