📽️Layka’yı Hatırlamak: Sokak Köpekleri Üzerine Etik Düşünceler
1957 yılında, Moskova sokaklarında yaşayan bir sokak köpeği Sovyetler Birliği tarafından uzaya gönderildi. Rusça’da “havlayan” anlamına gelen Layka adı verien üç yaşındaki dişi, melez ve son derece sağlıklı olan bu sokak köpeği, uzaya çıkan ilk canlı oldu. Layka’nın yolculuğu, uzay araştırmalarında bir dönüm noktasıydı, ancak aynı zamanda hayvanların bilimsel ilerleme için kullanılmasının etiği konusunda bir tartışma başlattı.
Bazı bilim insanları, insanların uzayda hayatta kalamayacağı düşüncesiyle, insanlı uzay uçuşlarının önünü açmak için, önce bir hayvanın uzaya gönderilmesinin gerekli olduğunu savunuyordu. O dönemde, uzay uçuşunun canlılar üzerindeki etkileri hakkında yeterli bilgiye sahip olunmaması ve gerekli teknolojinin henüz geliştirilmemiş olması nedeniyle, Layka’nın hayatta kalması da beklenmiyordu.
Layka’nın hayatı, sokaklardan alınarak tarihe geçerken, beklendiği gibi trajik bir şekilde sona erdi: Uzaya fırlatıldıktan birkaç saat sonra aşırı ısınma ve stresten öldü. Bu sokak köpeğinin trajik hikayesi, sanat ve kültür eserlerinde yaşamaya devam ediyor. Mesela Danimarkalı müzik grubu Trentemøller “Moan” isimli şarkısını Laika’ya ithaf etti ve Laika’yı temsil eden bir köpeğin başrolde olduğu dokunaklı bir müzik videosuyla onun hikayesini anlattı.
Laika’yı hatırlamak Türkiye’de karşı karşıya olduğumuz çağdaş bir etik ikilemi yansıtıyor: Sokak köpeklerinin sokaklardan koparılarak, kamu güvenliği kisvesi altında uyutulabileceği Hayvan Koruma Yasası’nda önerilen değişiklik.
Güncel Tartışma: Sokak Hayvanları ve Kamu Güvenliği
Türkiye’de iktidar Hayvan Koruma Yasası’nı değiştirmeyi amaçlayan tartışmalı bir öneri sundu. Değişiklik, özellikle köpekler olmak üzere sokak hayvanları sorununu ele almayı
hedefliyor ve bir ay içinde sahiplenilmeyen sokak köpeklerinin iğneyle ilaç verilerek “uyutulacağı”, yani öldürüleceği belirtiliyor. Bu değişikliği savunanlar, sokak köpeklerinin saldırılarının kamu sağlığını ve güvenliğini tehdit ettiğini ve bu nedenle böyle bir tedbirin gerekli olduğunu iddia ediyor. Ancak eleştirmenler, bunun hayvan haklarının ciddi bir ihlali olduğunu ve hayvanlara insani yaklaşımda büyük bir geri adım olduğunu düşünüyor.
Felsefi Perspektifler: Yararcılık ve Deontolojik Etik
Bu tartışma, iki ana felsefi perspektifi ön plana çıkarıyor: yararcılık ve deontolojik etik.
Jeremy Bentham ve John Stuart Mill gibi filozoflar tarafından savunulan yararcılık, genel mutluluğu maksimize eden ve acıyı minimize eden eylemleri savunur. Yararcı bakış açısına göre, eğer sokak köpeklerinin uyutulması insanlara zarar vermeyi azaltıyor ve sokaklarda acı çeken hayvanların sayısını azaltıyorsa, bu eylem haklı görülebilir.
Ancak, Immanuel Kant tarafından savunulan deontolojik etik, sonuçlardan bağımsız olarak eylemlerin ahlaki ilkelere uygun olması gerektiğini savunur. Kant’ın etik anlayışına göre, her varlık kendi başına bir değere sahiptir ve sadece bir amaca ulaşmak için bir araç olarak kullanılmamalıdır. Bu nedenle, sokak köpeklerini uyutmak, yaşam hakkına saygı ilkesini ihlal ettiği için doğası gereği yanlıştır.
Dünyada Sokak Hayvanı Politikaları
Türkiye’de önerilen yasanın daha geniş etkilerini anlamak için, diğer ülkelerin sokak hayvanları sorununu nasıl ele aldığına bakmak önemlidir. Birçok Avrupa ülkesinde yaklaşım, uyutma yerine sterilizasyon ve sahiplendirmeye ağırlık verir. Örneğin, Almanya’da hayvan refahı yasaları, hayvanların etik muamele görmesini vurgular ve sağlıklı sokak hayvanlarının uyutulmasını yasaklar. Hollanda, neredeyse hiç sokak köpeği bırakmayan çok başarılı bir sterilizasyon programına sahiptir.
Romanya’nın sokak hayvanlarına yönelik muamelesi, özellikle de insanlık dışı itlaf uygulamaları acımasız ve etik dışı olarak eleştirilmektedir. Örneğin, Rumen yetkililer sokak köpeklerini kısırlaştırmak ya da yeniden sahiplendirmek yerine, onları yakalayıp topluca öldürme yoluna gitmektedir. Köpeklerin zehirlendiğine, dövüldüğüne ya da aşırı kalabalık barınaklarda yeterli yiyecek, su ya da tıbbi bakım olmaksızın ölüme terk edildiğine dair raporlar ortaya çıkmıştır.
İlginçtir ki Romanya bir zamanlar uzaya gönderilen ilk köpek olan Layka’yı “Layka, kozmosun ilk yolcusu” notunu taşıyan bir hatıra pulu ile onurlandırmıştı. Bu anma eylemi, ülkede sokak hayvanlarına yönelik süregelen kötü muamele ile keskin bir tezat oluşturmaktadır. Hayvan yönetimine yönelik bu farklı yaklaşımlar, önemli etik ve kültürel farklılıkları ortaya koymakta ve başıboş hayvan popülasyonları için insani ve sürdürülebilir çözümler geliştirmenin önemini vurgulamaktadır.
İnsani Bir Çözüm Yolunda Ahlaki Zorunluluk
Türkiye’deki önerilen sahipsiz hayvanları uyutma yoluyla ötanazi politikası, önemli ahlaki ve etik kaygıları gündeme getiriyor. Kamu güvenliğini koruma niyeti anlaşılır olsa da, sokak hayvanlarının refahını tehlikeye atmayan alternatiflerin araştırılması hayati önem taşıyor. Gelişmiş sterilizasyon programları, sorumlu hayvan sahipliği konusunda kamu eğitimi ve barınak koşullarının iyileştirilmesi daha insani ve etkili çözümler sunabilir.
Ayrıca, hayvanlara karşı merhamet ve saygı kültürünü teşvik etmek esastır. Mahatma Gandhi’nin ünlü sözünde dediği gibi, “Bir milletin büyüklüğü ve ahlaki ilerlemesi, hayvanlara nasıl davrandığıyla ölçülür.” Türkiye, kamu güvenliği ile etik sorumluluğu dengeleyen bir yol seçerek hayvan refahı konusunda diğer ülkelere de örnek olma fırsatına sahiptir.
Sonuçta, insanlığımızın ölçüsü, aramızdaki en savunmasızlara, sokaklarımızı paylaşan sokak hayvanlarına nasıl davrandığımızda yatar. Bugün alınan kararlar, sayısız sokak hayvanının hayatını etkileyebilir ve bu sorumluluk hafife alınmamalıdır.
Derya ULUSOY/Felsefeci