📽️YUNAN TUHAF AKIMI: MISS VIOLENCE
Yunan Tuhaf Akımı ya da Yunan Yeni Dalga Akımı.
Ben ‘tuhaf’ olanı seçtim başlık olarak.
Imdb puanı yedinin üzerinde diye seçip, filmle ilgili hiçbir bilgiye sahip olmadan izlemeye başlayınca ve film normalden tuhafa doğru ilerleyince bu başlığın daha uygun olacağını düşündüm. Film ilerledikçe canınızın yanması da artıyor ve bu başlık az bile kalıyor.
Neşeli bir doğum günü partisiyle başlıyor Miss Violence. Filmin ana mekânı olan evdeki torunların en büyüğü Angeliki. Parti onun için düzenlenmiş. 11. yaşı kutlanıyor. Bir erkek ve bir kız kardeşi daha var sırasıyla. Annesi de evin büyük kızı, bir de teyzesi var. Baba yok ortada. Ama anne dördüncüye hamile. Sesi soluğu pek çıkmayan bir de anneanne var evde. Aslında dede dışında hiçbirinin sesi soluğu çıkmıyor desek yeridir. Filmin başında, ne düşünceli bir dede, babasız çocukların her şeylerini düşünüp, hiçbir şeylerini eksik etmiyor, diye aklından geçirtiyor insana film. Ama hikâye ilerledikçe bu tavrın her şeyi düşünmek değil, herkesi kontrol etmek olduğunu görüyoruz. Aşırı ataerkil bir dede. Ve onun ezici varlığı içinde eriyip yok olmuş diğerleri. Odaların kapılarını sökmeye kadar gidiyor dedenin bu ‘control freak’liği. Önce anahtarlarını alıyor kapıların. Odasına yalnız ya da ev halkından birisiyle kapananalara engel olmaya çalışıyor. Olamayınca kapıları söküyor. Belli ki konuşulması dede tarafından istenmeyen ama aile fertlerinin her birinin hallerinden okunan ortak bir dert var evde. Angeliki’nin pastasını üfledikten sonra dilek tutmak yerine intihar etmesi bu ortak derdin varlığını kesinleştiriyor. Ama tahmin etmek çok zor. Dede dış dünyayı ve izleyiciyi nasıl manipüle edeceğini çok iyi biliyor. Torunlara kahvaltı hazırlıyor, okula götürüyor, okuldan alıyor, karnelerini alıyor. Başsağlığına gelen komşulara gidip teşekkür ziyaretinde bulunuyor. Hangi sosyal ortamda hangi iyilik maskesini takacağını çok iyi biliyor. Buna Angeliki’nin intiharını araştıran devlet mercii de dahil.
Seçtiğim başlıkta olduğu gibi tuhaf gelen bir şey daha var ki, o da Angeliki’nin intiharından sonra eşyalarını yangından mal kaçırır gibi toplamaları. İntihar da hiçbirini öyle fazla etkilemiyor zaten. Odasında neyi var neyi yoksa çöp poşetlerine hızlıca ve duygusuzca tıkıştırıyorlar hepsini. İnsan bir tane bir şeyini de bırakmaz mı hatıra olarak?
Şimdi gelelim ulusal eleştirmen ve akademisyenler tarafından Yunan Yeni Dalgası ya da Yunan Tuhaf Dalgası olarak adlandırılan bu akımın ne zaman ve nasıl ortaya çıktığına.
2008 yılında söz konusu ülkede yaşanan ekonomik krizin bir sonucu olarak ortaya çıkan bu yeni dalga, yaşanan toplumsal travmaların ülke sineması üzerindeki etkisiyle geleneksel anlatılardan ayrılarak yeni bir akım oluşturmuştur. Ekonomik kriz genç nesli maddi ve manevi yıkarken, anayurt, din, aile gibi toplumu ayakta tutan değerleri de derinden sarsmıştır. Bu yeni akımı oluşturan filmler, fanatik milliyetçiliğin, geleneksel ahlakçılığın ve ataerkil aile yapısının mağdur ettiği bireylerin hikâyelerine odaklanan filmler olmuştur. Bu akım üzerine yapılan derinlikli çalışmalar, bu tuhaf dalganın ‘mağduriyet sineması’ olarak düşünülebileceğini de ileri sürmektedirler.
Miss Violence dönersek künyesi şöyle:
Tür Dram.. Süre 99 Dakika.. Yapımı 2013 – Yunanistan.. Yönetmen Alexandros Avranos.. Senarist Alaxandros Avranos, Kostas Peroulis.. Oyuncular Contantinos Athanasiades, Chloe Boloto, Reni Pittaki..
Başrol oyuncusu, 1960 İstanbul doğumlu Themis Panou, 2013 Venedik Film Festivali’nde, filmdeki dede rolüyle ‘En İyi Erkek Oyuncu’ ödülünü almış, film 33. İstanbul Film Festivali seçkisinin de ilk açıklanan filmi olmuş. Ayrıca Miss Violence, 2013 Venedik Film Festivali’nde yönetmeni Alexandros Avranas’a da ‘En İyi Yönetmen’ ödülünü kazandırmış.
Hikâyeye dönersek, yüzünde kocaman bir gülümsemeyle küçücük bir kız evin balkonundan aşağıya bırakıveriyordu kendini. Yetkili merciiler açtıkları soruşturmada intihar olasılığı üzerinde durup delil toplamaya çalışsa da aile kaza olduğu konusunda ısrarcıdır. Üstelik de umursamaz bir halde rutinlerine devam ederler. Madalyonun öbür yüzü izleyiciye çevrilinceye kadar sürer bu sıkıcı rutin. Çevrildikten sonra sıkıcı sahneler yerini can sıkıcı sahnelere bırakır.
O kadar can sıkıcı ki, Angeliki’nin annesinin kustuğu sahnede ara vermek zorunda kaldım izlemeye. Besbelli ki hamile olduğu için değil o kusma. Öyle olsa benim niye kusacağım gelsin. Yönetmenin ödülü hak ettiği yer tam da burası bence. İzleyiciyi kusacak bir ruh ve beden haline sokup, onların yerine oyuncuyu kusturmak. O verdiğim arada, kusar gibi hızlıca yazdım buraya kadar olan bölümü. Sonrasını yazmak hem spoiler vermek olur hem de çok zor olur.
Sonrasında… Pedofili var.. Ensest var.. Aile içi şiddet ve sapkınlık var..
Haklı olarak, bunlar seni neden bu kadar etkiledi, bizde de hepsi fazlasıyla var, diyenler olacaktır. Beni bunların, ‘phílos ve sophia’nın ilk doğduğu yer olan Yunanistan’da olması şaşırttı. Ekonomik krizin yerle yeksan ettiği değerlere bu da eklenmeli bence. Ve mağdur olanlar hep çocuklar ve kadınlar, edenler içinse ekonomik kriz fırsattan istifade olanağı adeta.
Ama biri bu ataerkil dedeye dur demeli.
Filmin tam ortasında Angeliki’nin annesiyle kusmuştuk.
Filmin sonunda onun yüzündeki gülümsemeyi bizim yüzümüze de birebir oturtmalı yönetmen.
Sonuna kadar izleyebilirsem o da olur belki.
Henüz bitirmedim filmi.
Ama yazı burada bitti.
İyi seyirler.
Hülya Bilge GÜLTEKİN
Hülya Bilge GÜLTEKİN/kentekrani
Youtube Abone Olmak İçin Tıklayınız
www.kentekrani.com 14 Mayıs 2024