1 MAYIS BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN OLABİLİRSE!
Ben çocukken, 1960’ların başlarında 1Mayıs’ın resmi adı “Bahar Bayramı” idi.
Resmi tatil günüydü. Devletimiz, insanları o gün kırlara çıkmaya, temiz hava alıp baharın tadını çıkarmaya çağırır, gazetelerde böyle şeyler yazılırdı.
Oysa ahali, yüz yıllardan beri bahar bayramı olarak 5 gün sonra kutlanan hıdrellez’i benimsemişti.
6 Mayıs’ta kutlanan hıdrellez günü sabahın köründe ateşler yakılır, bu ateşlerin üzerinden atlanır, akar su kıyılarında genç kızlar suya sevdiceklerinin adını yazdıkları kağıtlar bırakarak kavuşma dileklerini gönderirlerdi. (Ne yazık ki, 1972’de bir 6 Mayıs’ta sabaha karşı üç fidanı darağacına çeken demokrasi katilleri, bu güzelim halk festivalini bile kirletmeyi becermişlerdi!)
1 Mayıs ise her zaman tüm bayram ve festivallere benzemeyen başka bir “şeydi”.
Bahar bayramını kutladığımızı sandığımız o gün ortalıkta tuhaf bir gerginlik olduğunu hissederdik.
Köy enstitülü öğretmen çocuğu olduğumdan, anne-babamın muhtemelen poliste fişi olan bazı arkadaşlarının 30 nisanda göz altına alındıklarını, 2 Mayıs’ta ise salıverildiklerini duyardım.
Herhalde bir komünistlik yapıp milli birlik ve beraberliğimize halel getirmesinler(!) diye solcu ve komünist olduklarıyla bilinen kişiler “bayram” geçinceye kadar göz altına alınır, bu “şaibeli” gün de böylece atlatılmış olurdu.
Sonradan öğrendiğimize göre bu göz altına almalar, olay çıkaramasınlar kisvesi altında solcu ve komünistler işçi bayramını kutlayamasın diye idi.
Oysa ki, 1 Mayıs, Osmanlının son yıllarında işçilerin günü olarak kutlanmış, Cumhuriyetin ilk yıllarında da resmen işçi Bayramı olarak kabul edilmişti.
Bahar Bayramı ise 1935’te 1 Mayıs ‘ın yerine konulmuştu.
Ancak ben, 1 Mayıs bahar bayramının son dönemlerine yetişmiş, daha önceki yılları kitaplardan ve yaşayanlardan öğrenmiş, daha sonrasının işçi bayramlarını ise yaşamış biri olarak, bu “bayram”ın bu ülkede -bir iki istisna dışında- hiç doğru dürüst kutlanmadığını biliyorum.
Kutlayanların değil, kutlanmasını istemeyenlerin yarattığı sorunlarla, baskılarla, gözaltılarla, saldırılarla, yaralılar ve ölülerle kutlanan bayram mı olur?
Güle oynaya, şarkılarla türkülerle bayramlarını kutlamak için çoluk çocuklarıyla Taksim meydanını dolduran yüzbinlere otellerde kurulan pusulardan kalleşçe ateş açıp 37 kişiyi katleden katillerin kana buladığı etkinlik, bayram mıdır?
Türkiye’nin en büyük kentinin sıkıyönetim tarafından sokağa çıkma yasağına maruz bırakıldığı, buna karşı gelip sokağa çıkan 70 yaşındaki zamanın Türkiye İşçi Partisi lideri Behice Boran’ın yerlerde sürüklendiği bayram, nasıl bayramdır?
Oysa bütün bu engellemeler yayılmasa, ne güzel bayram ve mücadele marşları vardır “birleşiniz” denen “bütün dünya işçilerinin”.
***
Ankara Sanat Tiyatrosu, 1970’lerin ilk yarısında, Maksim Gorki’nin “Ana” adlı yapıtını Sahneye koymuştu.
Oyun’un bir yerinde, oyuncular, 1 Mayıs’la ilgili, özgün, o güne dek kimsenin duymadığı sözlerle, izleyenleri heyecanlandıran, yürek kabartan bir marş söylediler.
O marş, aradan geçen yarım yüz yol boyunca, giderek sayıları artan geniş halk kitleleri tarafından “işçinin emekçinin bayram marşı” haline getirildi, akıllarımıza kazındı, hiç unutulmadı.
O görkemli, insanın içini umut dolduran marş, henüz 1 Mayıs’ın resmi otoritelerce bahar bayramı olarak dayatılmaya çalıştığı bir dönemde, deyim yerindeyse dosdoğru bayramın adını koyuyordu :
“1 Mayıs, 1 Mayıs / işçinin emekçinin bayramı/
Devrimin şanlı yolunda/
ilerleyen halkın bayramı.” diyordu.
Sonrasını da bilmeyen yoktur:
“Vermeyin insana izin/ kanması ve susması için/
hakkını alması için/ kitleyi bilinçlendirin”
(Bu marşı AST’ın küçücük sahnesinden bütün ülkeye haykıran, aralarında birkaç yıl önce yitirdiğimiz sevgili arkadaşlarım Jale Aylanç ile
Meral Niron’un da bulunduğu tüm oyuncuları sevgiyle anıyorum)
***
Doğrusu, 1 Mayıs’ın geçmişte kapitalizmin sınıfsal çelişkileri ve soğuk savaş yüzünden zaman zaman sorun olduğu pek çok ülke var.
Ancak sorunun bizde olduğu kadar 100 yılı aşkın bir süre “sürdürülen” hale geldiği başka ülke duymadım.
Olaylar, baskılar, yasaklar, polis copları, yaralanmalar hiç bitmedi.
Bunun başlıca nedeni de artık kutlamalar için simgesel öneme sahip Taksim alanı.
Taksim de şampiyonluk kutlamaları serbest, yılbaşı geceleri toplanmak serbest ama, “işçinin emekçinin bayramını” kutlamak yasak.
Yasağın gerekçesi ise olay çıkma endişesi gibi bahanelerin yanı sıra, bazan da araç trafiğinin yoğun olması gibi sudan sebeplere bağlanıyor.
Yani, kitlesel gösteriye izin verilse ve hala failleri bulunmayan 1977 katliamındaki gibi provakasyonlara karşı önlem alınsa gayet şenlikli geçecek bir kutlama, iktidarların güç gösterisine dönüştürülüyor.
Anlaşılan o ki, bir kez daha 1 Mayıs, pek iyi anmayacağımız şekilde geçip gidecek.
Yine de, 1 Mayıs işçi ve emekçi bayramınız kutlu olsun!
Olabilirse!
Coşkun KARTAL/Gazeteci
Coşkun KARTAL/kentekrani
Youtube Abone Olmak İçin Tıklayınız
www.kentekrani.com 1 Mayıs 2024