DEĞİŞMEK, DEĞİŞMEMEK VE ÖTESİ
Bundan yıllaaar yıllar önce, yaşanan her şeye karşı ilgisiz mi desem, vurdumduymaz mi desem, bir arkadaşımız vardı.
Çok konuşmaz, olayları yorumlamaktan kaçınır ,bu ülkede hiçbir şeyin değişmeyeceğine, değişim bekleyenlerin büyük hayalperestler olduklarına inanırdı.
En çok kullandığı sözcükler, yüzünü hafif ekşitip ş harfini vurgulayarak söylediği “bişşey olmaz!” kelimelerinden ibaretti.
Örneğin,
“Hükümet güven oyu alamamış, düşmüş” deseniz yanıtı hazırdı!
“Bişşey olmaz!”
“Falanca yerde deprem olmuş, çok can kaybı varmış!
“Bişşey olmaz!”
“Karşı komşunun kızı bitişik komşunun oğluyla kaçmış!”
“Bişşey olmaz!”
“Yarın okullar yoğun kar yağışı nedeniyle kapalıymış!”
“Bişşey olmaz!
“Askerler darbe yapmış, herkesi içeri atıyorlarmış!”
“Bişşey olmaz!”
Bu vurdumduymazlık artık sinirinize dokunmaya başlardı kimi zaman, ağzımızı bozardık!
“Baban kanser olmuş ulan kanser!”
“Ona bişşey olmaz, eski topraktır!”
“Baban hakkın rahmetine kavuşmuş, başın sağolsun!”
“Mukadderat. Ama dini bütün adamdı, öbür dünyada ona bişşey olmaz!”
İşte böyle bir arkadaşımızdı. İnsana, dünyada her zaman her şeyin aynı kaldığı duygusunu yaşatır, biz dostlarını da, karamsarlığa gark ederdi.
Aslında, galiba, muhafazakarlığın ağır bastığı toplumlarda, insanların bilinç altına pompalanan bir “değişmezlik” inancı -ya da algısı- vardı ki, bu inanç ya da algı bir şekilde her bireyi etkiliyordu.
Oysa, başta kendine muhafazakar diyenlerin kendileri de dahil olmak her şey değişiyordu.
Toplumları yöneten ve yönlendiren siyaset değişiyordu.
Toplumun yaşanılan çağa göre düzeyini belirleyen kültür değişiyordu.
Temel kuralları değişmezlik olan dinsel inançlar bile ilk ortaya çıktıkları günlerden beri olduğu gibi, içinde bulunulan günlerin koşullarıyla uyum sağlıyorlardı.
Kadınların toplum içindeki rolü ve yeri, toplumun kadın ya da erkek her bireyinin “eşit haklara” sahip olmaları giderek daha çok birey tarafından kabul gören bir duruma geliyordu.
İnsanları renk, ırk, milliyet, din, dil, cinsiyet konularında ayrımlara tabi tutan her türlü anlayışı lanetleyen yaklaşımlar giderek daha çok kişi tarafından benimseniyordu.
İlişkiler, anlayışlar, olup bitene yaklaşımlar, tepkiler, sevinilen ya da üzülünen şeyler değişiyordu.
Suç ve ceza tanımları, kamusal ya da sivil yaptırımlar değişiyordu.
İklimdeki, küresel ısınma durumundaki, bilim ve teknolojideki insanların anlayış ve yaklaşımlarını etkileyen değişiklikleri saymıyorum bile.
***
Bütün bunlar, hayatımızın akışına uygun “olağan” gelişmeler.
Ancak konu siyasete gelince, özellikle bir takım “yandaş” çevrelerde değişim “asla kabul edilmez” bir nitelik olarak kabul ediliyor.
Özellikle muhafazakar partilere gönül verenler, aradan 22 yıl geçse de tuttukları partilerin seçim kazanmalarının, hep iktidarda olmalarının sürgit devam etmeyeceğine, birgün iktidarı kaybetme gününün gelip çatacağına inanmıyorlar.
Oysa ki, iktidara gelen her siyasi parti bir gün mutlaka oradan ayrılır.
Tarih dünyanın heryerinde yaşanan örneklerle doludur..
İktidar bir yıl da, beş yıl da, on yıl da, yirmi yıldan fazla da sürebilir.
Nasıl bir parti, toplumun değişim talebine cevap verdiğinde iktidara gelirse, bünyesinde yaşadığı “zincirleme” değişimler yüzünden gün gelir iktidardan gider.
İç dinamikleri , yönetim kadroları değişir, gelen yeni insanların başka özellikleri olur.
İzlediği politikaların yerine bazı sınıf, zümre ya da grupları memnun etmek için yenileri konur.
Bu arada, toplumun görüş ve taleplerinin yerini de yenileri almaktadır.
Partideki yeni unsurlarla toplumun yenileşme talepleri, gün gelecek çelişecek ya da çatışacaktır.
Seçmenler, bir gün mutlaka bir zamanlar gönül verdikleri partinin kendi istek ve ihtiyaçlarını karşılamaz hale geldiğini farkeder ve “vazgeçerler”.
Türkiye’de 1983- 2002 arası yapılan altı genel seçimin beşinde birinci parti değişikliği yaşanmıştır.
Bu dönem, zincirleme bir vazgeçişler dönemidir.
Son 22 yıldır birinci parti değişikliği yaşanmamıştır, ancak bu dönemin kazanan partisinin sürekli bir değişim süreci yaşadığını, ilerde siyaset araştırmaları elbet ortaya koyacaktır.
Tabii seçimlerin hangi koşullarda, hangi iktidar ve “muhalefet” unsurlarıyla, hangi algılar ve hangi kazanıp-kaybetme iddialarının gölgesinde yapıldığı da araştırmaya muhtaç bir konudur.
Doğal olarak, bu süreç içinde 22 yıldır ana muhalefet görevini üstlenen ve nihayet yerel seçimde birinci olan “daimi ana muhalefet partisinin” başta genel başkan ve yöneticileri olmak üzere tüm aday belirleme, başka partilerle ilişkiler, seçim politikaları yöntemlerinin de araştırılması şarttır.
En azından tarihe not düşmek için.
Coşkun KARTAL/Gazeteci
Coşkun KARTAL/kentekrani
Youtube Abone Olmak İçin Tıklayınız
www.kentekrani.com 16 Nisan 2024