Yerelde tsunami
Savaş, kriz ve gerilimlerin eksik olmadığı bir dönemde, Türkiye 31 Mart seçimlerinden de halkının sezgisi sayesinde yüzünün akıyla çıktı.
Geçmişte olduğu gibi yine azımsanmayacak bir katılımla sandığa gidilerek görev başarıyla yerine getirildi.
Dönemsel iniş ve çıkışlar yaşanmasına rağmen demokrasinin varlığına kuvvetle inanan Türk halkı sosyal barış, istikrar ve huzur istediğini gösterdi.
Sonuçlara yansıyan sadece ekonomik nedenler değildi.
Siyaset kültüründe değişime ihtiyaç duyulduğu ortaya çıktı.
Dogmalarla güç kazanılmayacağı, düşlerle aldatmanın mümkün olmayacağı sonuçlara yansıdı.
Büyük sakıncalara neden olan etnik sömürücülükten kayda bir değer elde edilemedi.
Oy ve iktidar için inançları sömürmek, seçmenlerin içinde bulunduğu acizlikten istifade etmek işe yaramadı.
Ülkemizin yumuşak karnı haline getirilmiş olan ılımlı İslam modelinden ziyade halkın laik bir devlet düzeni içinde yaşama isteği sonuçlara yansıdı.
Devlet yetkisini ve gücünü kullanarak seçmenin iradesine ipotek koymak mümkün olmadı.
Halen tartışılan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi uygulama alanı ve yöntem yanlışlığı tekrar ortaya çıktı.
Seçmenler kimlikçi bir parti devleti tarafından otokrat eğilimli değil devlet gibi devlet tarafından yönetilme arzusu içerisinde olduğunu hissettirdi.
Karar verme süreçlerinin parlamentodan yürütmeye kaymasıyla yaratılan tekelci ve merkezi yönetimden memnuniyetsizlik oylara yansıdı.
İnsanımız daha iyi ve daha yaşanılası, doğa ve insan ilişkilerinde gerçek insani değerlerin egemen bir Türkiye özlemi ve arayışı içinde olduğu izlenimi verdi.
Oyu yüzde 1’leri bile bulmayan partilerin kendilerini sorgulamaları, gündemi ve kamuoyunu meşgul etmemeleri açısından bir fırsat çıktı.
Bu partiler ya kendilerini feshetmeli ya da büyük partiler kapıyı kapatmalıdır.
Otuz beş partinin girdiği seçimde oy pusulalarının büyüklüğü kâğıt israfından başka bir getiri sağlamadı.
Lider’e bağlı parti geleneğinin gelişmiş demokrasilerde var olmadığı bir gerçektir.
Seçimden ağır yenilgiyle çıkan liderlerin yapması gerekense siyaseti bırakmalarıdır.
Yaşlı ve eski siyasetçiler de Türk halkında bıkkınlık yarattıklarını artık görmelidirler.
Ve de gençler…
Çok büyük bir nüfus olmasına rağmen siyaset yapmak yeni nesile pek cazip gelmemektedir.
Dijitalleşmenin had safhaya ulaştığı ülkemizde genç nüfus sosyal medya platformlarını yurttaşlık katılımı ve sivil aktivizmden çok sohbet dediğimiz günlük iletişim için kullanmaktadır.
Seçme ve seçilme yaşının 18 olduğu gençlere siyasi platformlarda aktif olarak yer verilmesi, siyaset kültürümüze bir değer ve can katacaktır.
Her an hatırlanmalıdır ki; gençlik ilerlememizin en büyük aktörü ve cumhuriyetimizin emanetçisidir.
Yeter ki; doğru eğitelim ve doğru yönlendirelim.
Yolu da ancak ve ancak eğitimin tekrar milli niteliğe dönüşüdür.
Geniş katılımlı bir yönetim anlayışı, devletin temel kurumları ile yurttaşlar arasında köprü vazifesi sağlarken, iç barışı güçlendirme ise “hukuk devleti” ile mümkün olacaktır.
Bu seçim tam da ülkemizin üzerinde kara bulutların dolaştığı bir anda siyasi ve psikolojik durum üstünlüğünü muhalefet kanadına kaydırmıştır.
İktidar da gerekli dersler çıkartarak ulusal menfaatler ve can alıcı konularda ana muhalefetle iş birliğine gitmelidir.
Halkın iradesi ve sağduyusuna değer verilerek sığınmacı, gelir adaletsizliği, işsizlik, liyakatsizlik, kaynakların doğru, etkin ve verimli yönetilmesi, kişi hak ve özgürlükleri içeren politikalarda değişikliğe gitme cesareti gösterilmelidir.
Seçimleri kazandım ve istediğim gibi yönetirim anlayışından vaz geçilerek, anayasa ve yasalar çerçevesinde oluşturulacak idare tarzı hâkim kılınmaya çalışılan dayatma, ötekileştirme ve ayrıştırmaların da önüne geçecektir.
Önemli bir sınav daha geride kaldı.
Türk insanı ve siyaseti soluk mu alacak ya da yeni krizlere yelken mi açacak? Bekleyelim, görelim.
Son sözse; “Yasama, yürütme ve yargı ne zaman tam bağımsız olur, Türk demokrasisi sağlam yapıya, halkı da devletine ve refaha kavuşur.”
İsmet HERGÜNŞEN
İsmetHERGÜNŞEN/kentekrani
Youtube Abone Olmak İçin Tıklayınız
www.kentekrani.com 6 Nisan 2024