HARD LOVE ÜZERİNE…
Artalan Kolektif’in sahneye koyduğu ‘Hard Love’ modern ilişkilerin karmaşıklığını ve insanların duygusal bağlantılar arayışındaki çabalarını cesurca ele alan bir oyun gibi görünüyor.
Oyun, başlangıçta fiziksel arzularla bir araya gelen ancak ardından duygusal bir bağın gelişmesiyle sarsılan iki karakterin hikayesi. Seks üzerine yapılan açık ve cesur konuşmalar, karakterlerin birbirleriyle derinleşen samimiyetlerini ve içsel çatışmalarını açığa çıkarıyor. Sahne ortasına kurulmuş büyük bir yatak dekoru sahnenin merkezinde olduğu gibi oyunun da konu olarak merkezinde yer alıyor. Kendilerini Ahmet veya Ayşe olarak herhangi bir isimle nitelendiren karakterlerin diyalogları, insan ilişkilerinde isteklere dair karmaşıklığı gösterirken öte yandan beklentilerin temelindeki esas arzuyu bulmaya zorluyor. İki karakterin farklı arzuları ve korkularıyla başa çıkmaya çalışırken yaşadıkları anlaşmazlıklar, izleyicileri, ilişkiler konusunda dürtüsel tavırların, oyuncuların niyeti üzerine etkisini düşünmeye yönlendiriyor. “Hard Love”, seyircilere, duygusal bağlantıların ne kadar karmaşık olabileceğini ve bazen beklenmedik yerlerde bulunabileceklerini gösteriyor. Tek gecelik bir ilişki yaşamak için gelinen bu evde olduğu gibi…
Tek perde ve sade bir dekoru olan oyunun yatak dışındaki aksesuarları oyunun herhangi bir sahnesinde sırası geldiğinde kullanılacak hissi veriyor ve gerçekten de sırası geldiği sahnelerde kullanılıyor. Sahne yukarısından aşağıya sarkıtılmış, salıncağı andıran ancak dolap vazifesi gören zincirli raf üzerindeki iki bira şişesinin, oyuncuların bir eylemine hizmet edeceğini önceden tahmin etmek gibi veya başka bir rafta duran minik heykel başlarının veya kitapların, karaktere dair ipuçlarından sonra yere düşeceğini öngörmek gibi… Alan darlığı da bu pratik düşünceye yol açmış olabilir. Belki bilinçsiz tercihle yaratılan oyuna dair önseme ve yarattığı etki, amatör bir tasarı izlenimi veriyor. Oyuncuların yaz mevsimini çağrıştıran kıyafetleri -özellikle oyuncuların, eve sahne boyunca giydikleri kıyafet ile geldiği göz önünde tutulursa- ile oyunda geçen soğukluk ve merkezi sistemle ısınma sohbeti, mevsime dair bir çelişki uyandırıyor. Kıyafetlerin pratik olduğu ve oyuncuların yaşam biçimlerine dair ipucu verdiği söylenebilir.
Sahnede yaratılan atmosferin, ‘hard’ ve ‘love’ üzerinden bakılacak olursa daha çok ‘love’ kısmında kaldığını görürüz. Performans olarak iki oyuncu arasında hissedilen enerji ve uyumun cinsellik, tutku ve arzudan ziyade duygusal paylaşımı ve yakınlığı olan iki yakın arkadaş olarak yansıdığını söyleyebilirim. Ancak hard seks konusunu softlaştıran bu enerji değil.
Günümüzün politize bakışıyla değişmiş Türkiye’si için biraz fazla gelebilecek oyunda, bu sınırlar düşünülmüş olacak ki oyunun çağrıştırdıkları ve oyuncular arasındaki eylem, diyalog vs. sınırların varlığını hissettiriyor. Sıkça başvurulan müzik, ışıklar ve cinselliğin ifade edilmesine araç olan koreografi, merkeze alınan oyun metnine bu anlamda yardımcı unsurlar olarak hizmet ediyor. Genel olarak seks anlarının ışık, müzik ve koreografiyle canlandırılması gibi. Modern zamanların ‘biricik insan’ perspektifinde, bireyin kendisini tatmin yolunda, kişisel isteklerin ön planda olduğunu ve bunun da ilişkilere nasıl yön verdiği konusunda izleyici zihninde bir pencere açıyor. Geleneksel ilişki modellerinin aksine beden ve arzuların keşfiyle başlayıp duygusal dünyalarına dokunan kişilerin çatışmasına seyir boyunca ortak oluyor.
Oyun, cinselliğin insan ilişkilerindeki rolünü incelerken öte yandan karakterlerin, kendi iç dünyalarını birbirleri sayesinde keşfetmeye başlaması ve beklentilerine dair farklılıkların çatışmaya dönmesi, oyunun devinimini sağlıyor. Bu sayede seyirciler, karakterlerde fiziksel temasın ötesinde, duygusal bağların ve içsel tatminin önemini daha iyi anlayabilirler.
Oyuncuların, cinsellik üzerine yaptıkları eylem ve konuşmalar, sadece fiziksel arzuları değil, aynı zamanda duygusal ve zihinsel istek ve beklentilerini keşfetmelerine de olanak tanır. Kadın karakterin sekste acı çekmek ve çektirmek gibi bedensel fanteziler üzerine odaklanma isteğine karşı erkeğin, kadının isteklerini sorgulaması ve erkeğin de romantizmine karşılık kadına alay konusu olması görünen iken, beklentilerin konuşulmaya başlamasıyla ikisinin de esas isteğinin sevme-sevilme arzusu olduğu ortaya çıkar. Başlangıçta fiziksel bir çekimle birbirlerine yaklaşmalarıyla başlayan ancak daha sonra duygusal bir bağın oluşmasıyla şekillenen oyun, bedenden duyguya yönelen bir keşif sunuyor. Oyunun çatışmasını da cinsellikle başlayıp duyguya doğru yönelen bir süreç oluşturuyor. Kendi istek ve hazlarını ön planda tutan kadın karakterin sekse sadistçe yaklaşımı ile, karşısındakiyle bağ kurarak, soft bir dokunuşla yaklaşmak isteyen erkeğin, çatıştıkları noktanın nasıl bir duygusal bağa dönüştüğü, hikayenin eksenini belirliyor. Oyunun komediyle karışık ilerleyişi hikayenin akmasını sağlıyor. Oyundaki eylem tekrarları ve sohbetler, bu şekilde akıcı bir hale gelerek izleyicinin dikkatini çekebilir. Eğer oyunun neden yapıldığına dair bir gerekçe aranacak olursa da post-modern zaman insanlarının ne istediklerini tam olarak ifade edemeyişleri veya yüzeysel yaşantılarında ‘öz’lerine dönüp iç dünyalarına bakamayışlarına, şöyle bir yüzeysel bakmak denilebilir.
Hatice GÖRGEÇ/Tiyatro Eğitmeni
Hatice GÖRGEÇ/kentekrani
Youtube Abone Olmak İçin Tıklayınız
www.kentekrani.com 5 Nisan 2024