KAYGAN ZEMİNLİ EĞİK DÜZLEMLER(2)
Çoğumuzun inancı odur ki, bu ülkede kaygan zeminli eğik düzlemler bitmez.
Hayatın hiçbir alanında bitmez.
Ne politikada, ne ekonomide, ne sosyal yaşamda, ne sanat dallarında, ne futbolda.
Eğik düzlem dediğin bir değil ki, nereye baksan bir başkası karşına çıkıyor.
Hep bir kaygan zeminden aşağı doğru kayma, yuvarlanma duygusu ya da tutunacak bir dal bulma umuduyla debelenme hissi.
Özellikle, yoksul, emekçi, dar ve sabit gelirli yığınların giderek daha umutsuz, umarsız hale gelmeleri.
Şu anda 70’ini aşmış kuşağın insanlarının, gençliklerinde yaşadıkları bir Demirel olayı vardı.
Kendisinin hiç gitmeyeceği sanılırdı.
Ancak, hakkını yemeyelim, onun kadar çok “giden” biri de olmamıştı
1991 seçimini kazandığında, başbakanlık görevini kendisine devreden ANAP’ın başbakanı Mesut Yılmaz’a, biraz da teselli etmek için,gülümseyerek,
“Üzülme, ben bu makamdan altı kere gittim, yedi kere geldim!” demişti.
Muhtemelen demokrasilerin iktidardakilerin gerektiğinde gitmeleriyle güç kazandığını falan söylemeye çalışıyordu, ne var ki bu “gidişlerinin” çoğu “normal” değildi.
İkisi, askerlerin ülkenin siyasetine müdahale ederek kendisini “görevden almalarıyla” yaşanmıştı.
Biri, partisinin içinde “ihanet eden” bir takım milletvekillerinin bütçesini reddetmesiyle, biri yine partisinden bazı milletvekillerinin istifa ederek aleyhine verilen gensoruyu desteklemeleriyle gerçekleşmişti.
Sadece iki gidişi parlamenter gelenek bakımından “normal” sayılabilirdi.
Zaten, onlarda da ne yapmış etmiş, koalisyonlarla da olsa kısa sürede yeniden gelme becerisini göstermişti.
Yani kimilerinin çok uzun sürdüğünü düşündüğü, hatta hakkında “Süleyman hep başbakan!” diye şikayetçi şarkılar yakılan iktidarını, aslında ağız tadıyla hiç sürdürememişti.
Yedinci gidişi, koalisyonla oturduğu başbakanlık makamından, Özal’ın vefatıyla boşalan cumhurbaşkanlığı makamına geçmesiyle olmuştu. O süreyi doldurduktan sonra da sekizinci ve son kez devlet yönetiminden gitmişti.
15 yıl sonra da aramızdan temelli ayrılmıştı.
Son 15 yılının 13’ünde, kendisine hiç nasip olmayan şekilde, bir iktidarın giderek güçlenişine de tanıklık etmişti.
Yaşasa, ölümünden sonraki dokuz yıl boyunca da bu tanıklığını sürdürecekti.
Hepimiz gibi.
***
Yaşadığımız günlerin koşullarına baktığımızda durum pek parlak değil.
Ülkemiz ve halkımız, kaygan zeminli eğik düzlem üzerinde şimdi de ayakta durmaya çalışıyor.
Halkın yoksulluk sınırının altında ya da sınırında yaşayan kesimlerinde genel bir çaresizlik, umutsuzluk, yarın ne yapacağını bilememe hali görünüyor.
Enflasyon, hayat pahalılığı, paranın dolar ve altın karşısında üç beş yıl öncesine göre neredeyse on misli değer yitirmesi, orta sınıfın yavaş yavaş yoksul sınıfa doğru evrilmesi umutsuzluğu arttırıyor.
Artık karşılanamaz hale gelen yüksek kiralar, çoğu insanların sağlık sorunlarına anında müdahale etme yeteneğini yitirmiş kamu hastaneleri, bugünden yarına çözülecek gibi görünmeyen işsizlik sorunu bu debelenme duygusunu yoğunlaştırıyor.
Ülkenin rejimine, eğitim sistemine, “demokrasisine” , iktidarına- muhalefetine karşı genel bir güvensizlik ortamı var.
Üstelik her kesimde var. İnsanlar seçimlerde oy kullanıyor ama verilen oyların önemli kısmı “kerhen” sanki.
Güven yok güven.
Bunca yıl, Demirel dönemlerinin kaygan zeminlerini yaşamadık yalnızca. Askeri cunta dönemleri, Özal’ın iktidar olduğu dönemler, her iki yıldabir iktidarın değiştiği doksanlar, iktidarın değişmediği iki binler, ikibinonlar , yirmiler hep eğik düzlem yıllarıydı.
Toplumda hemen her şey yeni kutuplaşma gerekçeleri yaratıyordu.
Terör saldırıları ülke içinde azalmış görünse bile, Irak’ta Suriye’de askerlerimizden şehitler almaya devam ediyordu.
Yakın çevremizde sürüp giden savaşın etkileri sürüyordu.
Bunun sonucu olarak ülkemize gelen milyonlarca göçmen, yoksul kesimlerin kıt kaynaklarına ortak oldukları ve de kültürel yozlaşmaya yol açtıkları endişesiyle rahatsızlık yaratıyordu.
Yine bu göçmenlerin vatandaş , dolayısıyla seçmen yapılarak seçim sonuçlarına etki yaptıkları iddiaları havada uçuşuyordu.
Siyasal hayatta muhalefet, şimdiye kadar hiç olmadığı kadar bir dağınıklık içinde görünüyor, genel merkezler kendi tabanlarına, hatta adaylarına hakim olmakta zorlanıyordu.
Her kafadan bir ses çıkıyordu.
Bütün bunlar, aslında cümbür cemaat kaygan zeminli eğik düzlem üzerinde yaşadığımızın, böyle yaşamayı da artık kanıksadığımızın göstergesiydi.
Coşkun KARTAL
Önceki Yazı
KAYGAN ZEMİNLİ EĞİK DÜZLEMLER (1)
Coşkun KARTAL/Gazeteci
Coşkun KARTAL/kentekrani
Youtube Abone Olmak İçin Tıklayınız
www.kentekrani.com 10 Mart 2024