Sapkınlığın İfriti: Çağdaş Bir Trajedide Edgar Allan Poe’nun Hayaletinin İzini Sürmek

0

Sapkınlığın İfriti: Çağdaş Bir Trajedide Edgar Allan Poe’nun Hayaletinin İzini Sürmek

İstanbul’da geçtiğimiz günlerde meydana gelen bir kazayla, bir modern zaman trajedisine tanık olduk. 17 yaşındaki ehliyeti olmayan lise öğrencisi Timur Cihantimur, annesinin lüks Porsche aracı ile bir grup masum insana çarparak, bir kişinin ölümüne ve dört kişinin yaralanmasına neden oldu. Gencin annesi Eylem Tok yasal ve etik sonuçlarla yüzleşmek yerine, oğluyla birlikte önce Mısır’a, ardından ABD’ye firar etti.


Firardayken hem sosyal medya hesabından yazılı olarak yaptığı bir açıklama ile hem de telefonla Türkiye’deki bir ana haber bültenine bağlanarak, özür diledi. Annelik içgüdüsüyle yavrusunu koruma kisvesi altında kaçışını meşrulaştıran ifadelerde bulundu. Bu ifadeler, bazı çevrelerde, “kimse kendi çocuğuyla bu şekilde sınanmasın” şeklinde empati yaratırken; diğer taraftan, kamuoyunda gazeteci Ayşe Arman’ın eleştirileriyle özetlenebilecek, ahlaki bir öfke patlamasına ve kınamaya neden oldu.
Arman’ın eleştirisi, Eylem Tok’u empatiden uzak, bencil ve oğlunun neden olduğu acıya karşı kör bir anne olarak resmetti.

Poe’nun Karanlık Aynası: Felsefe Kurguyla Buluşuyor

Bu modern zaman trajedisine, bir de edebiyat ve felsefeninmperspektifinden bakalım.
Korku edebiyatı ve fantastik literatürün öncüsü kabul edilen 19. yüzyıl yazarlarından Edgar Allan Poe, bilindiğinden daha fazla bir filozoftur. “Sapkınlığın İfriti ” (The Imp of
the Perverse) isimli kısa öyküsü felsefi bir deneme formuyla başlar ve hikaye anlatımı olarak devam eder.

Kötü Niyetin Zanaatı: Kusursuz Cinayet

Hikayede ismini ifşa etmeyen gizemli bir anlatıcı, bir cinayeti nasıl titizlikle planladığını ve uyguladığını anlatır. Cinayeti yakalanmadan işlemek için en iyi yöntemi düşünerek haftalar ve aylar geçirmiş, yakalanma riski nedeniyle binlerce planı elemiştir. Sonunda, bir kitaptan okuduğu, zehirli bir mumun neden olduğu ölümcül bir hastalıkla ilgili bir anlatıdan ilham alır.

Anlatıcı, kurbanının dar ve iyi havalandırılmayan bir odada, yatakta mum ışığında kitap okuma alışkanlığı olduğunu bilmektedir. Bunun bilinciyle, kurbanın yatak odasındaki mumu, kendi yaptığı zehirli mumla değiştirir. Tüm gece boyunca zehirli dumanı soluyarak uyuyan adam, ertesi sabah yatağında ölü bulunur. Ölümü inceleyen sorgu yargıcının kararı “Tanrı’nın ziyaretiyle ölüm”, yani ölümün doğal yollarla gerçekleştiğidir.
Kahramanımız, işlediği cinayetin ardından öldürdüğü adamın mirasına konmuştur.
Mahkumiyetine yol açabilecek hiçbir ipucu bırakmadığı için kusursuz bir cinayet işlemiş olmanın keyfini çıkarmaktadır. Başlangıçta hiçbir suçluluk duymaz ve yıllarca kendini güvende hisseder. Ancak zaman geçtikçe; işlediği suçun bilinci, peşini bırakmayan bir saplantıya dönüşür. Üzerinde işlediği cinayetle ilgili hiçbir şüphe bulunmamasına rağmen, güvende hissetmek için, sık sık kendi kendini telkin edercesine “Güvendeyim” diye mırıldanır. Aptalca bir itirafta bulunmadığı sürece güvende olduğunun farkındadır.
Ancak bunu kabul eder etmez, gerçeği saklayabilme kapasitesine dair şüpheleri su yüzüne çıkmaya başlar. Suçunu itiraf etmek için beklenmedik bir saplantıya kapılır. Bu dürtüyle şehrin sokaklarında deli gibi koşturarak dikkatleri üzerine çeker. Sonunda kendini ele verdiğinde, sanki “görünmez bir ifrit” geniş avucuyla sırtına vurmuş gibi hisseder. Uzun zamandır hapsettiği sırrı böylece ruhundan dışarı fırlayıvermiştir. Panik içinde, sözünün kesilmesinden korkuyormuş gibi, tutkulu bir aceleyle suçunu itiraf eder.
Ardından hızla mahkemeye çıkarılır, suçlu bulunur ve asılarak idam edilmeye mahkum edilir.

İçimizdeki Sapkın İfritle Yüzleşmek

Edgar Allan Poe hikayesindeki isimsiz anlatıcının da kurbanı olduğu sapkınlık ifritini, bilim ve felsefe tarafından göz ardı edilen, hepimizde var olan temel, ilkel bir dürtü olarak sunar. Sapkın İfrit, insan psikolojisinin karanlık, açıklanamayan yönleridir:
Doğrusunu bilmemize rağmen yanlış, zararlı veya mantıksız davranışlarda bulunmayı arzulayan, kendi kendimizi bilerek ve isteyerek sabote eden yanımızdır. Kısaca ifade etmek gerekirse, sapkınlık ifriti, yanlış olduğunu bildiğimiz halde yanlış yapma dürtümüzdür. Poe bu dürtüyü, normalde iyi bir insanı kötülüğe ve bazen de ölüme sürükleyen bir şeytana, bir ifrite benzeterek öyküsünde kişiselleştirmiş ve metaforlaştırmıştır.

“Sapkın İfrit” kuramı, insan davranışının rasyonel ve çıkarcı olduğu varsayımına meydan okuyarak, bunun yerine insan ruhunun kendi yıkımından ve mantıksızlığından zevk alan bir yönü olduğunu öne sürer. Hikayede, anlatıcının kendisi de, onu yalnızca acımasız ve titizlikle planlanmış bir cinayet işlemeye değil, aynı zamanda suçunu, tüm mantık ve kişisel çıkarlarına aykırı olarak itiraf etmeye ve kendi sonunu getirmeye iten bu sapkın dürtünün kurbanı olmuştur. Nitekim anlatıcı, işlediği cinayetten ötürü duyduğu bir suçluluk duygusundan veya çektiği vicdan azabından ya da yakalanma korkusundan dolayı suçunu itiraf etmez. Onu itirafa sürükleyen, mantığına ve menfaatine aykırı olarak içindeki sapkın ifritin peşini bırakmayan fısıltılarıdır, sapkınlık dürtüsüdür.

Ahlaki Sorular: Sapkınlığın Yankıları

Tok ve oğlunun kaçışı ile Poe’nun felsefi söyleminin bu kesişimi bizi kendi ahlaki pusulalarımız üzerine düşünmeye davet ediyor. Akla şu soruyu getiriyor: Hepimiz içimizdeki ‘Sapkın İfrit’in kaprislerine mi tabiiyiz? Görünüşte rasyonel ve iyi niyetli olan kararlarımız ne sıklıkla daha derin, açıklanamaz, irrasyonel dürtüler, saplantılar ve obsesyonlar tarafından yönlendiriliyor?

Kaçış Yanılsaması ve Kaçınılmaz Sonuçlarla Yüzleşmek

Eylem Tok, oğlunu koruma arzusuyla, annelik içgüdüsünün arkasına saklanarak sapkın bir yol izledi ve inkarlarla dolu bir kaçışı tercih etti. Tok’un ve oğlunun kaçış hikayesi sadece bir haber değil; Poe’nun insan kalbinin en karanlık dürtülerinin, en büyük felaketimize yol açabileceğine dair zamansız mesajını yankılayan çağdaş bir kıssadır.
Kaçışın kışkırtıcı bir şekilde mümkün göründüğü bir dünyada, bizi eylemlerimizin hukuki ve ahlaki yansımalarının nihayetinde kaçınılmaz olduğu gerçeğiyle yüzleşmeye davet eder.

Duygularımızın ve kararlarımızın karmaşık labirentinde gezinirken, içimizdeki sapkın ifritle yüzleşmeli ve kurtuluşa giden yolun inkar ve kaçışta değil, cesaret ve yüzleşmede yattığını anlamalıyız. Sonunda, insanlığımızın gerçek ölçüsü, kalplerimizin sapkın fısıltılarını duyma ve o fısıltıları aşma yeteneğimize bağlı olabilir.

Derya ULUSOY/Felsefeci

Derya ULUSOY/kentekrani

Youtube Abone Olmak İçin Tıklayınız

www.kentekrani.com9 Mart 2024